Merhaba Angel-Evil okuyucuları.
İyi okumalar Angel-Evil okuyucuları.Günler hızla geçiyor. Okulun tekrardan açılmasına haftalar kalıyor. Ben neredeyse yirmi üç gündür odamdan çıkmıyorum. Nadia'nın hiçbir ısrarına evet demiyorum artık. O da hiç bıkmadan her gün gelip tam on dakika kapımın önünde kapımı açmamı bekliyor. Ona hiçbir şeyimin olmadığını gayet iyi olduğumu söylememe rağmen her gün Bunu yapmayı sürdürüyor. Annem bile artık dışarı çıkmam için ısrar etmeye başlıyor. Fakat onun hiçbir sözünü de umursamıyorum. Sadece yemeğini getirdim dediğinden birkaç dakika sonra kapıyı açıp yemeğimi alıyorum. Bu gerçekten çok rahat. Sabah geç saate kadar uyuyorum akşam ise geç saate kadar parıldayan yıldızlara bakıyorum. Onların bundan yüzlerce yıl önce bu şekilde göründükleri ve şu an yok olmuş olabilme ihtimalleri benim onları seyretmemi engellemiyor. Gecelerce yıldızları izliyorum. Yine böyle bir gece yine yıldızları izliyorum. Aşağıdan gelen sesle başımı eğiyorum. Bir silüet olarak görünen biri bana çağırıyor. Bu Niall. Küçük bir el feneriyle ona ışık tutuyorum. O da ışığın gözünü acıttığını söylemek istermiş gibi eliyle gözünü kapatıyor. "Hey, şunu kapatacak mısın yoksa gözünü kör mü etmek istiyorsun?" Işığı kapatıyorum. "Ne işin var senin burada? Hem de bu saatte?" Karanlıkta başını eğdiğini görüyorum. "Biliyorum çok geç oldu fakat benim ailem...onlar..." Konuşamıyor. Sanırım tahmin ediyorum. "Ne? Ne oldu onlara?" Başını kaldırmıyor. "Onlar...beni terk ettiler...ben de...sana geldim. Tek dostum sensin. Ben kendimi gerçekten çok kötü hissediyorum." Pencereyi hızla kapatıyorum. Bu sesle başını kaldırıyor. Fakat ben artık pencerenin önünde değilim. Üzerimi değiştirmeden askılı pijamamın üzerine bir ceket alıyorum. Altımda şort var fakat umrumda değil. Odanın kapısını hızla açıp koşuyorum. Beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip dışarı çıkıyorum. Dışarı çıktığımda annemlerin odasının ışığının yandığını görüyorum. Umursamadan koşarak bahçe kapısına gidiyorum. Niall benim pencereyi kapatmamı yanlış anlamış olacak ki kaskını takmış ve motoruna binmiş. Ben geldiğimde motoru çalıştırıyor. Motorun çalışırken çıkardığı gürültünün ardından konuşuyorum. "Yine tek kask getirmişsin. Bu durumda kasksız bir yolcu taşıyacaksın." Sözlerimin üzerine hızla dönüyor. Kastın içindeki gözleri adeta parlıyor. Hemen arkasına biniyorum. Bindiğim anda bir ses yankılanıyor. "Küçük hanım bu saatte, bir zibidiyle nereye gittiğini sanıyorsun?" Bu babamın sesi. "Gitmem gerekiyor. Bu çok önemli. LÜTFEN!" Babam bahçe kapısının yanında duruyor annem ise onun yanında endişeyle bizi izliyor. "Hayır hanımefendi hiçbir yere gitmiyorsun. Hele ki kasksız ve o herifle!" Gözlerim yanıyor. Bağırmaya başlıyorum. "Bana karışamazsın. Onunla gideceğim ve ona herif diyemezsin onun bir adı var." Bağırmama herkes şaşırıyor hatta Niall istersen falan der gibi oluyor ama ona izin vermiyoruz. Bu sefer babam bağırmaya başlıyor. "Tabi ki de sana karışırım. Sen benim kızımsın ve bu iki gündür tanıdığın ucube seni bu saatte bir yerlere götü..." Sözlerine devam edemiyor. Çünkü ben o kelimeleri söylüyorum. Hem de haykırırcasına..."Evet karışamazsın, çünkü sen benim babam değilsin. Ben evlatlığım. Şimdi gideceğim." Sözlerim babamı sarsıyor. Fakat bağırışım üzerine Niall motoru sürmeye başlıyor. Biz uzaklaşırken babamın hiç sesi çıkmıyor. Ben de yine Niall'a sarılıyorum. Fakat bu sefer tişörtünü ıslatıyorum.
Niall'ın evine geliyoruz. Ev küçük fakat çok hoş görünüyor. Bir dağ evi. Bahçesi çitlerle çevrili. İçeri giriyoruz. Bahçe de dahil olmak üzere çok kötü bir kokuyla kaplı. "Bu koku da Ne böyle?" Soruma ışığı açmakla cevap veriyor. Evin her yeri dağılmış. Yerlerde bir sürü tavşan var...fakat hiç kıpırdamıyorlar. Aynı zamanda farklı yerlerde kuşlar, balıklar(!),yılanlar, ve iki köpek yatıyor. Boş gözlerle ona bakıyorum. "Ben de anlamadım. Popy hariç diğer hepsi ölmüş. Hem de tam yarım saat içinde. Popy ise yaralı ve baygındı onu iyileştirdim fakat onları cansız öylece yatarken görmek beni halsizleştirdi. Onlara birkaç saattir dokunmuyorum...dokunamıyorum. Bu yüzden senin yanına geldim. Ve senin aileni de..." Yere eğiliyorum bir tane bağlı elime alıyorum. Bana bakmamak için kafasını çeviriyor. "Baksana. Bu da ne?" Başını çevirmeden soruyor. "Ne? Ne olmuş?" Onu gerçekten anlıyorum fakat bakması gerekiyor. "Bak şuna şu balığın üzerindeki izler normal mi?" Başını çeviriyor ve balığı elimden alıyor. Ben ise diğer hayvanlara bakmak için biraz daha ileri gidiyorum. "Bu da ne? Böyle bir şey nasıl olur? Bu izler...pençe izi." Elimdeki tavşanla yanına gidiyorum. Aynı izlerden tüm hayvanlarda var. "Bak bu çok garip aa bu izler hepsinde var ve...biraz dikkat edersen onların bir daire şeklinde yerde yattığını göreceksin. Yani..." Sözlerimi devam ettiriyor. "Yani bunu biri kasten yaptı." Sinirden kıpkırmızı oluyor. Elindeki ölü balığı alıp aldığım yere tekrardan koyuyorum. Tavşanı da öyle. Niall'ın siniri hiç azalmıyor fakat Ne yaptığımı merak ediyor. "Popy tam olarak nerede duruyordu?" Bana yerini gösteriyor. Zaten kan izlerinden ve halkayı tamamlayan yer olduğu için orayı tahmin etmiştim. Hemen bütün hayvanlara bakıyorum. Hepsinin üzerindeki iz ayni şekilde. Hem de hiçbir şekilde fark olmadan. Ayağımda ıslaklık hissediyorum. Evin içi kanla beraber suyla da dolmuş. Balıkların suyuyla. Kocaman akvaryumun yanına gidiyorum. Hiçbir yerinde bir çizik bile yok. Niall'dan büyük bir kapta su getirmesini istiyorum. Getiriyor. Suyu yavaşça camlarına değecek şekilde akvaryuma boşaltıyorum. Boşaltırken hiçbir şekilde dışarı su çıkmıyor. Peki bu su nasıl dışarı çıktı? Hem de yerinden kımıldamayan bir akvaryumdan! Akvaryumun içindeki parıltı ile elimi içine sokuyorum. Boyumun normalden daha kısa olması yüzünden ona bir türlü erişemiyorum. Niall yardıma geliyor. Fakat hiçbir şey görmediğini söylüyor. Ardından tişörtümün yukarı çıktığı için açılan belime ıslak ellerini koyuyor. Sonra beni kaldırıyor. Yine elim uzatıyorum ve Niall'ın ellerinin arasında biraz eğiliyorum. Sonunda küçük parıldayan şeyi alıyorum. Almam ile doğrulmam bir oluyor. Tabi ki de Niall'ın üzerine düşmem de öyle. Önce neler olduğunu kavrayamıyorum. Sonra kalkmak istiyorum fakat bir nedenden kalkamıyorum. Yüzlerimiz birbirine dönük ve bir şekilde sağ bacağım ve sol elim onun altında kalmış durumda. "Güzellik tamam benim için sorun yok ağır falan değilsin ama yanı lütfen kalkar mısın artık?" Sağ elimle kafasına vuruyorum. "Salak elim altında kaldı nasıl kalkayım. Çekil hadi sonunda kolumu kesmek zorunda kalacaklar kangrenden." Bana baygınla bakıyor. Bir hamlede ağaca kalkıyoruz. Ben hiçbir şey yapmıyorum. Aniden ayağa kalkıyoruz. Bu ani kalkış yüzünden ayağım kayıyor. Bağırmama zaman kalmadan Niall kolumdan beni kendine çekiyor. "Güzel dedektif sanırım biraz sakarsınız." Onu dinlemiyorum. Ayağımın üzerine basıyorum fakat ayağım her basışımda az da olsa yanıyor. Sanırım bunu görmüş olacak ki beni diğer odaya götürüp onun olduğunu düşündüğüm yatağa oturtuyor. Üzerindeki tişörtü çıkarıyor. Gözlerim ne yaptığını anlamaya çalışırken bana yaklaşıyor. Belimden tutarak beni biraz daha geriye ittiriyor. Bacaklarımı tuttuğunda bağırıyorum. "Ne yapıyorsun Niall? Sen...delirdin mi?" İşaret parmağını dudağıma koyup beni yatakta yatan pozisyona getiriyor. Hiçbir şey yapmama izin vermeden bacaklarımın yanına oturuyor. Kendimi biraz geri çekiyorum. Elinde bir kutu var. Kutuyu sertçe açıyor. İçinden çıkardığı şeyi bacağıma sarıyor. Bu bir ecza çantası. İşini bitirince ellerimden tutarak kaldırıyor. "Ne? Sana bir şey yapacağımı mı sandın? Gerçekten bana güvenmiyor musun?" Arkasını dönüyor. Yavaş adımlarla odadan çıkıyor. Onun böyle bir şey yapacağını düşündüğüme inanamıyorum. Hemen kalkıyor ve peşinden gidiyorum. Geldiğimi fark ediyor. "Akvaryumdan çıkan şey neydi?" Sanki hiçbir şey olmamış gibi yapıyor. Ben de hiçbir şey söylemiyorum. "İşte burada. Sanırım bir lens bu." Söylediklerime şaşırıyor. "Nasıl yani? Lens mi? Yani şimdi bunu..." Söyleyeceklerini biliyorum. Çünkü aynısını ben de düşünüyorum. "Evet. Bunu lens takan bir insan, kasten yapmış. Hatta akvaryumu boşaltmasının nedeni de bu olabilir. Lensinin oraya düştüğünü görmüştür ve bulamayınca tüm suyu dökmüştür." Aslında ona kısmi bir yalan söyledim. Bulduğumuz şeyin bir lens olduğu doğru fakat lens normal lenslerin aksine oval şekildeler. Yani normal bir insanın bunu gözüne yerleştirmesi imkansız. Biraz daha evin içinde geziyoruz. Niall ailesini böyle görmekten artık harap olmuş, enerjisini kaybediyordu. Ona dışarı çıkıp temiz hava almasını söyledim. Bu arada da ben tüm hayvanları tek tek toplayıp gerçek bir Hıristiyan gibi gömülme işlemlerini gerçekleştirecektim. Buna izin vermiyor. Her biri için bahçeye bir çukur açıyor. Tek tek hepsini gömüyoruz. Her birinin başına iki tane tahtayı ortada kesişecek şekilde çakıyoruz. Hepsini gömdükten sonra Niall'ı eve geri sokuyorum. Odasına geçirip evi temizlemeye başlıyorum. Temizlerken o kadar dikkatliyim ki en ufak bir ipucunu bile kaçırmamaya çalışıyorum. Fakat kan, su ve kuş tüylerinden başka hiçbir şey çıkmıyor. Lensi şortumun cebine koyuyorum. Her yeri temizledikten sonra koku için oda parfümü arıyorum. Niall'a sormak için odasına girdiğimde Niall çoktan uyumuş. Tişörtü ve şortu tamamen kirlenmiş durumda. Gardırobunu açıyorum. Gardırobu karmakarışık. Ben de tüm kıyafetlerini dışarı çıkarıyorum. Gömlekleri hariç tüm kıyafetlerini askıya asıyorum. Sonunda on iki tane gömlek ve üç smokin kalıyor. Ütü arayışına çıkıyorum. Bulduğumda annemin asla bunu yapmama izin vermeyeceği şeyi yapıyorum...ütü. Smokinlerini ve gömleklerini ütüledikten sonra onları da askıya asıyorum. Çekmecelerini de döküyorum. Fakat sonra pişman olmuyor değilim. Boksterleri ve iç çamaşırlarının olabileceğini düşünmemiştim. Hiçbirine dokunmamaya çalışarak hepsini çekmeceye tekrar sıkıştırdım. Masasının üzerini, kitaplığını, televizyonunu ve televizyon ünitesini hatta camları bile temizliyorum. Kirli olduğunu düşündüğüm şeyleri makineye atıyorum. Mutfağı, oturma odasını, salonu, misafir odasını, banyo ve tuvaletleri elimden geldiğince temizliyorum. Niall ise hiç aralıksız uyuyor. Bütün bu işler benim de uykumu getiriyor. Fakat lensi incelemek için Niall'ın masasına oturuyorum. Göz kapaklarımın kapanmak istemesini umursamıyorum ama daha fazla da dayanamam.
"Güzellik hadi kalk artık. Güzellik falan dedik ama uyanamayan güzel mi olurmuş. Hadi kalk!" Sesleri hayal meyal hatırlıyorum. Sonunda sertçe yere çarpıyorum. Artık uyandım. "Güzellik uyanmıyordun. Ben de seni aşağı ittim. Hadi kalk da gel." Niall akşamki kirli kıyafetleri çıkarmış fakat benim tişörtüm o kadar kirli ki öksürmeme neden oluyor. "Bana baksana o tişörtün hali ne öyle. Gardıroptan kendine uyan bir şeyler bulursan giyebilirsin. Fakat biraz dağınık olabilir." Gözlerimi iyice açıyorum. Bacağım hala yatağın üzerinde. Demek oluyor ki yataktan düşmüşüm. Ayağa kalkıyorum. Yüzümü yıkamak için lavaboya gidiyorum. Güzelce yüzümü yıkadıktan sonra ılık bir duş alıyorum. Niall'ın tişörtlerinden birini üzerime geçiriyorum ama şortumu değiştiremem. Tişört o kadar büyük ki şortum gözükmüyor bile. Islak saçımı kurulamadan topuz yapıp Niall'ın yanına gidiyorum. Çok güzel bir kahvaltı ile karşıma dikiliyor Niall. Ve teşekkür ediyor. Sanırım evi düzenlediğimi fark ediyor. Önemli olmadığını söylüyorum. Birlikte kahvaltı ediyoruz fakat benim aklım anne ve babamda. "Eve gidecek misin?" Bu ani soruyla şaşırıyorum. "Sanırım, onca sözden sonra bunu yapamam." Başını sallıyor fakat yaptığımı onaylamak gibi bir baş sallama değil. "Ne olursa olsun onlar senin ailen. Sen...onlara çok kötü şeyler söyledin ve bu...onları üzdü. Bence özür dile." Buna şaşırıyorum. Onları kötüleyeceğini benim haklı olduğumu söyleyeceğini düşünmüştüm. "Fakat o akşam sana Ne dedi..." Masadan kalkıyor. Arkama geçip elini omzuma koyuyor. "Bir bakıma haklılar. Sonuçta gece, tuhaf görünüşlü bir yapancı geliyor ve kızlarını götürmek istiyor. Aslında benim de özür dilemem gerekiyor." Mutfak lavabosuna ilerliyor. "Hadi kahvaltını et de gidelim." Hiçbir şey söylemeden kahvaltımı ediyorum. Bulaşıkları makinaya yerleştirdikten sonra motorla yola çıkıyoruz. Eve geldiğimizde babamın arabasının garajda olduğunu görüyorum. Bu gün işe gitmemiş mi? Zile basıyorum. Birazdan kapı açılıyor. Babam açıyor. Beni karşısında görünce kaşları çatılıyor. Sonra yavaşça yüzü düşüyor. Bana öyle sarılıyor ki, nerdeyse kemiklerim kırılacak. Bizi içeri davet ediyor. Annemin koşarak geldiğini duyuyorum. O da uzunca bana sarılıyor. Oturma odasına geçiyoruz annem bize içecek bir şeyler getiriyor. Üzerim çok kirli bu yüzden odama çıkıp üzerimi değiştiriyorum. Aşağı indiğimde Niall babamdan özür diliyor. Babam da diliyor, ona söylediği her şey için. Bu çok güzel. Yanlarına gidiyorum. Her şeyi anlatıyoruz. Öğlene doğru Niall için isteyerek çıkıyor. Ben de odama...demek isterdim fakat annem bırakmıyor. Bu gün ailece bir şeyler yapacakmışız. Bir şeyler= alışveriş+ lunapark+ deniz kenarında piknik+ büyük ve süslü akşam yemeği. Günün sonunda küçük bir çocukmuşum gibi yatağa yatırılıp üzerim örtüldü. Masal da anlatırsalar tam olur. Fakat iyi geceler dileyip ışığı kapatıyorlar. Kapı kapanmadan söylüyorum. "Özür dilerim...size ailem olmadığınızı söylediğim için. Ben...kendimi kontrol edemedim." Kapı tekrar açılıyor. Bu sefer sadece annem giriyor. "Biliyoruz hayatım." Alnımdan öpüyor. O anda pencere ani bir hızla açılıyor parde havada uçuşurken rüzgarın sesi adeta bir çığlık oluyor. Annem hemen pencereyi kapatıyor. "Bu gece soğuk olacak gibi. Aslında bu çok garip çünkü genelde bu aylar çok sıcak geçer. Neyse hadi bakalım. İyi uykular." Gözlerim kapanıyor artık her yer daha karanlık.
Merhaba arkadaşlar bir önceki bölüm çok büyük arayla geldi. Bu nedenle bu bölümü de yayınlamak istiyorum. Gelecek bölümde görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✧DENEY༄
Fantasy'Koşuyorum fakat gölgeler hep peşimde. Sanki kendi gölgemden kaçıyorum ve ondan asla kurtulamıyorum. Bir şeyler farklı. Ben herkes gibi değilim. Ben farklıyım... Duruyorum! Arkamı dönüyorum! Yanılmamışım....BENİ BULDULAR!'