Merhaba arkadaşlar önceki bölümü umarım beğenmişsinizdir. İYİ OKUMALAR.
İşte okulun son günü. Belgeler alınacak ve yüz dört gün sürecek bir tatil başlayacak. Tabi umarım. Otobüsten inip okula doğru ilerledim. Nadia koşarak yanıma geldi. "Kızım ne oldu biliyor musun? Babam eğer notlarım iyi olursa bana Yen'i araba alacağını söyledi. İnanabiliyor musun yeni araba."derken okula giriyorduk. "Bu arada sen de babanla birazcık konuşsan belki o da sana alır bir araba! Ne dersin??"dedi ardından. "Nadia babam bana araba almak istiyor zaten. Tek sorun benim istememem. Tramvay ve okul otobüsü bana yetiyor."diyerek onu geçiştirdim ve sınıfa girdim. O kapının yanında durdu ve arkamdan bağırarak "Zenginsiniz fakat bir fakir gibi davranıyorsun. Derdin ne hiç anlamıyorum." dedi. Zengin kelimesi kulaklarımda yankılanırken birçok kişinin bana baktığını gördüm. Hiçbir şey söylemeden başımı öne eğip herhangi bir sıraya oturdum. Arkadakilerden birine. Karne telaşı ile nerdeyse kimse sınıfta değildi. Ve bu gün benim diğerlerinin tabiriyle 'inek öğrenci' olmadığım tek gündü. Bu gün sırt çantam olmadan okula gelmiştim. Bu nedenle kağıt ya da kalem de yoktu. Bu gün sadece siyah pantolonum ve koyu mor kalın askılı tişörtüm vardı. Bu gün son gün olduğu için müdür ya da herhangi bir öğretmen kıyafet konusunda bir şey demiyorlardı. Bu gün dönemler arası birinciler. Kürsüye çağırılıp her yıl olduğu gibi bir plaket verilecekti. Sanırım bizim dönemden ben çıkacağım. Her yıl olduğu gibi. Keşke hiç böyle bir uygulamamız olmasa da kürsüye çıkmasam. Derken adının Manolya olduğunu öğrendiğim kız koşarak sınıfa girdi. Doğruca yanıma gelince önce garipsedim. Sonra kafamı kaldırıp onu dinledim. "Hey, merhaba ben Manolya. Nadia'nın arkadaşıyım. Nadia'nın acil bir işi çıktı. Bu yüzden yanına benim gelmemi istedi."derken yanıma oturmuştu bile. "Ne oldu? Nadia'nın önemli bir işi ne olabilir de?"dediğimde alt dudağını sarkıttı. "Bilmiyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sadece bu gün tam öğle yemeği saatinde spor salonuna gitmeni istedi. Çok önemliymiş." dedi ve ayağa kalktı. Uzaklaşırken tebessüm etti ve el salladı. Nadia'nın benden neden böyle bir şey istediğini hala anlamadım.
Az sonra dışarı çıktım. Bahçede öylece dolaşıyordum. Genellikle Jessica'nın yanında dolaşan kızlardan ikisi yanıma geldi. Biri uzun biri ise kısaydı. Kısa olan esmer uzun sarışındı. İkisinde de minicik etek ve dar birer tişört vardı. Uzun olan söze başladı. "Merhaba Aura. Şey sana Aura dememde sakınca yok değil mi?"dedi. Hiçbir şey söylemedim. Kıpırdamadan yürümeye devam ettim. "Hey, yarın parti veriyoruz. Katılmak ister misin?"diye sordu kısa olan. "Ne istiyorsunuz. Çabuk söyleyin ve gidin lütfen. Bu kadar uğraşmanıza gerek yoktu."diyerek kafamı kaldırdım. Uzun olan "Ne diyorsun, öyle bir şey yapmayacağız tabi ki de. Biz sadece seninle arkadaş olmak istedik."dedi hızlıca. "Gitmem gerek! Meşgulüm. Belki mesaj atarsanız cevap veririm."diyerek onlardan uzaklaştım. Geldiğimiz yöne doğru ilerledim. Zaten az sonra öğle yemeği vakti gelecekti. Şimdiden spor salonuna gitsen iyi olur. Diye düşünüp yola koyuldum. Spor salonuna geldiğimde içerde kimse yoktu. Soyunma odalarına doğru gittim. Bu, çok garipti. Girişteki dolabın üzerinde not vardı. Notta
'Küçük kız seni güldürürüm bilesin.:) Bu arada sana yazdığım dize hoşuna gitti mi?' yazıyordu. Aman tanrım bu çocuk neyin peşinde? Gürültü ile kapanan kapı tüm dikkatimi dağıttı. Koştum fakat kapının kapanmasına engel olamadım. Ardından başka bir not kapının altından atıldı. 'Elbet herkes bir şeyden korkar. Senin korkun ise artık BENim!' yazıyordu bu notta da. Kapı sıkışmış olmayı ki açılmıyordu. Seslendim ama kimse beni duymadı. Ardından telefonumu cebimden çıkardım. Nadia'yı aradım. İki kez çaldıktan sonra açtı:
-Efendim benim sessiz meleğim.
+Nadia, kapı sıkıştı. Neredesin?
-Ne kapısı kızım? Öğle yemeği vakti nerede olayım hem yemekhanedeyim.
+Neden gelmedin?
-Nereye?
+Spor salonuna!
-Ne diyorsun? Hiçbir şey anlamıyorum.
+Ağh! Sadece spor salonunun kapısının önüne gelir misin? Kapı sıkıştı da çıkamıyorum.
-Tamam geliyorum.
dedikten sonra telefonu kapattık. Dakikalar sonunda kapıyı açan Nadia bunun nasıl olduğunu sordu ona notlar hariç her şeyi anlattım. O da Manolya adında birini tanımadığını söyledi. Sonra birlikte öğle yemeği yedik. Bu konuyu da hiç açmadık.
"Ve sonuncu sınıf öğrencilerinden Eric Wander'ı da kürsüye davet ediyoruz."diyen müdürün sözlerinin ardından herkes alkışladı. Tabi o arada ben de kürsünün yanındaydım. Yan yana dört kişi sıralanmış plaketimizin verilmesini bekliyorduk. Plaketlerimiz verildikten sonra herkes tekrar yerine geçti. Karnemi katlayıp plaketin içine koyup tekrar kapattım. Müdür yine her yıl yaptığı konuşmayı yaptı. İyi tatiller diledi ve herkes dağıldı. Ben de okul otobüsüne bindim. Eve geldiğimde düşündüğümün aksine doğum günümde alacağımı düşündüğüm arabayı şimdi almışlardı. Şık siyah spor bir arabaydı. Bunu istemediğimi onlara çok kaz söylemiştim oysa ki. Arabanın yanına yaklaştığımda anne ve babamın yüzündeki gülümsemeyi gördüm. Elimdeki plaketi açtım içinden karneyi çıkardım. İkisini de arabanın üzerine koyup hiçbir şey söylemeden odama çıktım. Büyük bir ihtimalle onları üzdüm. Fakat onlara bir araba istemediğimi ısrarla söylemiştim. Kapıyı kilitleyip kulaklığı kulağıma taktım. Adını ya da müzisyenini bilmediğim bir çok şarkı dinledim. Bu arada annem kapıya vuruyor ve kapıyı açmamı söylüyordu. Tabi duymamış gibi yapıp uyumayı seçtim.
Uyandığımda akşam olmuştu. Kulaklığım hala takılıydı ve müzik çalıyordu. Önce onu kapattım. Ardından yatakta doğrulup birazcık düşündüm. Neyle ilgili düşündüğümü bilmiyorum ama düşündüm işti. Ardından mutfağa geçtim. Kimse yoktu. Tüm odaları dolaştım fakat hiçkimse yoktu. Tekrar mutfağa geçtim. Masanın üzerindeki not gözüme takıldı. Notta 'Kızım sanırım uyuyakaldın. Uyanıp bizi bulamazsan diye bu notu yazıyorum. Biz yan komşulardayız. Akşam yemeğine davet ettiler. Seni bırakmak istemedik ama seni uyandıramadık. İstersen sen de gelebilirsin. -Annen' yazıyordu. Yan komşu mu? Bizim yan komşumuz yok ki! Yani yanda bir tane ev var. O da boş. Acaba yeni biri mi taşınmış. Zaten başka da çarem yok. Sonuçta yemek hazırlama konusunda çok iyi değilim. Tekrar odama çıktım. Kot şortumu ve beyaz tişörtümü üzerime geçirip çıktım. Yan eve gidip zili çaldım. Bir hizmetçi kapıyı açtı. "Buyurun kime bakmıştınız?"diye sordu. Ne cevap vereceğimi bilemedim. "Sanırım ailem burada."dedim. Beni zorlamadı. "Siz bayan BLACK olmalısınız. Afedersiniz. Buyurun geçin lütfen."diyerek içeri davet etti. İçeri geçtiğimde henüz yemek masasına geçmemiş olduklarını gördüm. İşte bu iyiydi. En azından boşuna gelmemiş oldum. Başımla selam verip boş bir koltuğa oturdum. Annem beni onlara tanıttı. KEMBANY ailesi beni sevecenlikle karşıladılar. Tahmin ettiğim üzere yeni taşınmışlar. Biraz sonra masaya geçtik. Bayan KEMBANY hizmetliyi çağırıp oğluna aşağı inmesini söylemesini istedi. Oğulları mı varmış! Yemekte garip bir yemek vardı. Çin'in yöresel yemeklerinden biri olsa gerek. Suşiye benziyor ama değil sanırım. Merdivenlerden takırtılı sesler gelmeye başladı. Biri ahşap merdivenlerde yavaşça aşağı iniyordu. Hizmetçi herkesin tabağına yemekten koyarken ahşap sandalyenin çekilirken yerde bıraktığı ses yankılandı kulağımda. "Afedersiniz çok önemli bir işim vardı da geciktim." diyen ses çok tanıdıktı sanki. Kafamı kaldırdım. Mavi gözleri ve küçük tebessümü ile bana bakan bir çift gözle karşılaştım. Şarkıcı bir komşumuz vardı sanırım artık.Arkadaşlar aslında hiçkimseye hitaf yapmamayı düşünüyorum ama bu gün o kişinin Doğum Günü ve o benim çok iyi bir arkadaşım. DOĞUM GÜNÜ KUTLU OLSUN CANIM☺️ NİCE MUTLU SENELERE 🎉🎊🎁 Bu bölüm sana gelsin Tuğba ÇALIŞKAN😘❤️
Gelecek bölümde görüşmek üzere 👋🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✧DENEY༄
Fantasy'Koşuyorum fakat gölgeler hep peşimde. Sanki kendi gölgemden kaçıyorum ve ondan asla kurtulamıyorum. Bir şeyler farklı. Ben herkes gibi değilim. Ben farklıyım... Duruyorum! Arkamı dönüyorum! Yanılmamışım....BENİ BULDULAR!'