Uzun zamandır bölüm yazmıyorum. Umarım bana kırılmamışsınızdır. 😂 İyi okumalar.🙂
Nadia her yılın ilk günü yaptığı gibi beni manyakça uyandırmıyor. Bu sefer gelmemiş. Bu sefer alarmın sesi ile uyanıyorum. Bu alarmın sesini duymayalı sanki yıllar geçti. Fakat en acayibi ise Nadia'nın gelmemiş olması. Kapı çalıyor. Annem kafasını kapıdan içeri uzatıyor. "Kızım hadi kahvaltı hazır. Ellerimle yaptım." Başımı sallayıp yataktan kalkıyorum. Bir hizmetçimiz olmasına rağmen annemin yemek hazırlaması gerçekten inanılmaz. Formamı giyip saçımı arkadan topluyorum. Bu gün hiç de makyaj yapmak istemiyorum. Yapmıyorum da. Sadece biraz parfüm sıkıyorum. Kahvaltıya iniyorum. Annem gerçekten çok başarılı. Kahvaltının ardından okula gittim. Arabadan inerken şoföre iyi günler dileyip hemen sınıfa koştum. Nadia sınıfa gelmiş bile. "Selam!" Başını sallamakla yetiniyor. Yanına oturuyorum. Neler olduğunu soruyorum. Fakat bana kızmış ya da küsmüş gibi görünüyor. Kağıdı çantamdan çıkarıp masaya koyuyorum. Bir an gözleri parlıyor fakat hemen eski haline dönüyor. Hiçbir şey söylemiyorum. Ders başlıyor kağıt hala aynı yerinde duruyor. Ders boyunca Nadia'nın, kağıda merakla baktığının farkındayım. Hatta yanlışlıkla kağıdı eliyle itekliyor. Kesinlikle 'yanlışlıkla' olan bir şey. Ders bitiyor. "Kantine gideceğim, geliyor musun?" Başımı sallayarak ona katılıyorum. Tabi kağıdı da aldım hemen. Kantine geldiğimizde birer milkshake alıyoruz. Kağıdı ona uzatıyorum. Şaşkınca bana bakıyor. Kafasındaki sorulara cevap verircesine konuşuyorum. "Bunu tek başıma yapmak istemedim." Yüzünden bir parıltı geçiyor. Sırıtıyor. Sanırım gönlünü almayı başardım. "Yani merak edip açmadın mı sen bunu?" Başımı sallıyorum. Gözlerini devirip kağıdı açıyor. Açtığı anki şaşkınlığı anlatılacak boyutta değil. "Ama...ama bu boş!" Elime alıyorum. Gerçekten boş. Yine bir oyuna geldik anlaşılan...
"...ve işte yılın ilk günü ve ilk dersi. Beni tanıyorsunuz. Tanışma faslını geçiyorum...defterleriniz olmadığı için...evet, sessiz olmanız şartıyla sizi serbest bırakıyorum." Nadia uyku moduna girmiş durumda. Zaten öğrencilerin sadece üçte biri sınıfta. Bu sene lise hayatımın son senesi olduğu için çok...hiç heyecanlı değilim. Yine küçük zırvalıklarla bir yılımızı alacaklar. Ardından saçma bir sınavla üniversiteye gitmemizi isteyecekler. Büyük ihtimalle uzay alanında bir üniversiteye gidecek ve yine büyük bir ihtimalle NASA'da çalışmaya başlayacağım. Küçük zırvalıklar işte. Küçük zırvalıklar...küçük... işte bu! Buldum. Çantamın içine attığım küçük notu tekrar alıyorum. Ve hemen laboratuvara. Nadia neler olduğunu anlamaya çalışırken peşimden koşuyor. Kimya laboratuvarındayız. Elimde kağıt tüm mikroskopların küçültme oranlarına bakıyorum. İşte aradığım ölçü. Kağıdı mikroskoba yerleştirip bakıyorum. Bu mikroskop elektron mikroskobu değil. Çok eski bir mikroskop bu yüzden büyütme oranı az. Beyaz bir yüzeyle karşılaşıyorum yine. Biraz ayarlama...yine hiçbir şey yok. Ama bunun işe yarayacağından emindim. Grrrr! "Aurora? İyi misin? Hadi ama laboratuvarlardan hiç hoşlanmıyorum biliyorsun. Çıkalım şuradan." Bekliyor. Benim ona teslim olup gitmemi bekliyor. Ama bu imkansız. "Auro, hadi ama şu laboratuvar kokusu midemi bulandırmaya başladı. Görünmeyen canavarlar midemi tır..." sözlerini bitirmesine izin vermeden bağırıyorum. "GÖRÜNMEZ!" Bir anlık korkuyla sıçrayan Nadia hiçbir şey söyleyemiyor. Koşarak kimyasalları karıştırıyorum. "Aurora, buna iznimiz yok! Ceza alacağız! Tanrı aşkına Aurora, burayı patlatacak mısın?" Ona bakmadan lazım olan sıvıları buluyorum. Kesinlikle görünmez mürekkep kullanıldı... Sonuç: Olumsuz!
Mor ışık olabilir... Sonuç:Olumsuz!
Belki... Olumsuz!
Olabilir mi?... Olumsuz!
Olumsuz! Olumsuz! Olumsuz!Okul çıkışı Nadia benim için endişelendiğini söylüyor. "Bir anda çıldırdın sanki!" İçimde değişik bir şeyler oluyor sanki...sanki! "Sanırım biraz ilgimi çekti." Biraz kağıda göz atıyorum. İçindeki sırrı beni çekiyor adeta... "Sanırım mı dedin? Bence çok ilgini çekmiş gibi görünüyor." Kağıdı cebime tıkıştırıyorum. Boş boş yürüyoruz. Birkaç dakika sonra önümüzde, güneşte siyahı adeta mücevhermiş gibi parlayan bir araba duruyor. Yolcu koltuğu tarafının koyu camlı penceresi yavaşça aşağıya iniyor. Sürücünün yüzünü görüyoruz. "Annem neden hala bize gelmediğini soruyor?" Üzerime alınacak değilim. Nadia üzerine alınıyor. "Neden ki? Size geleceğimi söylediğimi hatırlamıyo..." sözünü bitirmesine izin vermeden tekrar konuşuyor. "Annem bu gün seni bekliyor olacak...Aurora. Ben adresi mesaj atarım." Siyah cam açıldığı hızda kapanıyor. Ve arabanın adeta konuşan egzozunun sesi yükseliyor. Araba hızla uzaklaşıyor. Nadia bana bakarken ben de ona bakıyorum. Şaşkın görünüyor. Şaşırması normal gibi çünkü bu duruma ben bile anlam veremiyorum. Ardından hiç sesi çıkmayan telefonumdan bildirim sesi geliyor. Bir kez daha... Nadia hala şaşkınken yürümeye devam ediyoruz. Telefonumu çantanın içinden çıkarırken bildirime bakıyorum. 'Konum' ve 'Bu gün gelirsen iyi olur.' yazan iki mesaj. Kişinin profiline bakarken Nadia'nın gözleri devleşiyor. Ve bir de çığlık yükseliyor. "Kızım bu Cayle'ın numarası. İnanamıyorum. Tanrım ne kadar şanslıyız." Bu bağırışlarına anlam veremezken eve varıyoruz. Nadia her şeyden onu haberdar etmemi söyleyip ayrılıyor.
Annem kapıyı açıyor. Yüzü yine çok mutlu. Neşeyle günümün nasıl geçtiğini soruyor. Bende bir çırpıda olanları anlatıp İrem'e geçiyorum. Okul formamı çıkarıp siyah pantolon ve siyah tişörtümü üzerime geçiriyorum. Annem odaya girerken şaşkınlıkla kapıda dikiliyor. "Bu neyin hazırlığı küçük hanım?" Telefonumu çantama atarken arkadaşım evine çağırdı. Hemen çıkmam gerekiyor." Diyerek geçiştirmeye çalışıyorum. "Hangi arkadaşın bu?" Annemin sorularına cevap yetiştirmeye çalışırken notu da çantaya atıyorum. "Arkadaşım işte anne sen tanımıyorsundur." Annem birikmeye başladığında siyah spor ayakkabımı ayaklarıma geçiriyorum. "Adı ne bu arkadaşının?" Çantamı sırtıma takıp anneme yaklaşıyorum. Yanağından öpüp 'Cayle' diye fısıldıyorum kulağına. Annemin dudakları yukarı doğru kıvrılırken ona el sallıyorum. Kapıdan çıkıyorum, bahçeden çıktığımda karşımda yine aynı arabayı buluyorum. Yine yavaşça açılan siyah cam ve Cayle'ın yüzü... uzanarak yolcu kapısını açıyor. İçeri geçiyorum. "Almana gerek yoktu. Gelebilirdim ben." Hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırıyor. Yolda hiç konuşmuyoruz. Ta ki araba durana kadar. Büyük ve zenginlik kokan evin önünde duruyoruz. Arabadan inip anahtarı görevliye veriyor. Onu takip ediyorum. Büyük bir koridordan geçtikten sonra üst kata çıkıyoruz. Ve eski bir merdivenden çıkıyoruz. Böyle bir evde böyle bir merdivenin olabileceği düşünülemez bile. Çıktığımız yer hiç de yeni olmayan eşyalarla döşeli. Eski deri koltuklar, ahşap masa, eski bir televizyon... "Anne geldi işte..." Cayle hızla söylüyor bunları. Ve az sonra pencereye yüzü dönük olan kadın bize dönüyor. Çok ince ve huzur dolu bir ses "Tamam hayatım. Teşekkür ederim. Sen gidebilirsin." diyor. Cayle'ın gözden kaybolmasıyla kadın ışıkları açıyor. "Kusura bakma tatlım. Ben biraz eski severlerdenimdir de...istersen Cayle'ın odasına da geçebiliriz." Birincisi eski kelimesi bu eşyalar için az kalır. İkincisi neden Cayle'ın odası? Başka oda yok mu koca evde! Sorun olmadığını ifade etmek için başımı sallıyorum. Cevabımı alınca oturmam için siyah, deri bir koltuğu işaret ediyor. Israrsız oturuyorum. O da hemen yanımdaki tek kişilik koltuğa oturuyor. "Ahh, nasıl da ahmağım...Benim adım Emilie. Emilie MEDUSA. Cayle'ın annesiyim." Sesi adeta beni etkiliyor, büyülüyor... "Ben Aurora. Aurora BLACK. Cayle'ın sınıf arkadaşıyım...fakat neden buradayım bil..." sözlerimi bölercesine atlıyor. "Memnun oldum canım. Ne kadar güzel bir kızsın sen böyle. Annen ile tanışmak isterdim." Konuyu nereye bağlayacağını anlamadıysam da hiçbir şey söylemiyorum. "Tabi efendim. Her zaman gelebilirsiniz." Önce şaşırıyor. Sonra tekrar eski moduna dönüyor. "Annenin adı neydi?" Çok meraklı bu kişiyi hemen aydınlatmak için söylüyorum. "Annemin adı Nancy, babamın adı David efendim. Fakat neden bunları bana soruyorsunuz? Benim burada ne işim var?" Başını olumlu anlamda sallıyor. " Haklısın tatlım. Sadece seni tekrar görmek beni heyecanlandırdı. En son gördüğümde sadece 2 aylıktın. Gerçekten annene çok benziyorsun.." Başımı sallıyorum. Ayağa kalkıp konuşmak, ona ne dediğini sormak istiyorum. Fakat sadece "Ne?" diyebiliyorum...Merhaba arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Yeni bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✧DENEY༄
Fantasy'Koşuyorum fakat gölgeler hep peşimde. Sanki kendi gölgemden kaçıyorum ve ondan asla kurtulamıyorum. Bir şeyler farklı. Ben herkes gibi değilim. Ben farklıyım... Duruyorum! Arkamı dönüyorum! Yanılmamışım....BENİ BULDULAR!'