Melanie.
"Çünkü senden hoşlanıyorum."
Bu sözlere inanmamam gerektiğini biliyordum, üzerimde hiçbir etkileri yokmuş gibi görmezden gelmem gerektiğini de. Fakat yapamıyordum. Söyledikleri doğru olsun yada olmasın, nefesimi kesmişti. Kalbim belki de, derinlerde bana karşı bir şeyler hissediyor olma ihtimali karşısında teklemişti.
Buna rağmen aklımı başıma topladım ve onun şu anda sarhoş olduğunu kendime hatırlattım.
"Bir şey söylemeyecek misin?"Parlayan yeşil gözlerinde umuda benzeyen bir ifadeyle bakıyordu bana. Gülümsedi ve beni deli eden gamzelerini meydana çıkardı.
"Sarhoşsun." diye belirttim kendi kendime aptalca sırıtırken.
"Evet, biliyorum. Zaten söylemiştin." Bana doğru kaydı ve gitmemi istemiyor gibi bileğimi nazikçe tuttu.
"Bu söylediklerine inanmayacağım çünkü yarın olduğunda hiçbir şey hatırlamayacaksın ve sana bunu anlattığımda inkar edeceksin. Beni yine aptal durumuna düşüreceksin, sahip olmamam gereken hislerle birlikte hem de..."dedim sakince. Bunları söylerken ayık olmasını diliyordum. Sözlerinin samimi olmasını ve sırf kanına karışmış alkolün etkisiyle söylenmiş şeyler olmamasını... Harry'i daha önce sarhoşken görmediğim için alkolün etkisi altındayken nasıl olduğunu da bilmiyordum. Aklındakileri olduğu gibi söyleyen dürüst sarhoşlardan olabilirdi, ya da her söylediği yalan olan...
Elimi kendisininkinin içinde döndürdü ve parmaklarımla oynamaya başladı. Harry'nin dokunuşu öyle rahatlatıcı, öyle yumuşaktı ki bu olağan hareketlerinin tam aksi gibi geliyordu bana. Kendi elinin içine aldığı parmaklarımı incelerken odaklamış ifadesi derin düşüncelere daldığını gösteriyordu. Elimi bir kez daha sıktıktan sonra onu alıp göğsüne götürdü, kalbinin tam üstüne yerleştirdi. Parmaklarımın altında kalbi, güçlü ve düzenli bir şekilde atıyordu. Elimi oraya koyduktan sonra atışların hız kazanmasıyla ona hayretle baktım.
"Hissediyor musun?" Başımı sallayıp ciddiyet dolu bakışlarını karşıladım. "Bunun sebebi sensin, Melanie. Bana daha önce kimsenin hissettirmediği şekilde hissettiriyorsun. Tüm bu... duygular bana öyle yabancı ki. Ve üzgünüm... Sana tam bir pislik gibi davrandığım için,ama bu, bu hislerle başa çıkmamın tek yolu."
Sessizliğim gözlerindeki dürüstlüğün yerini emin olamaz bakışlara bırakmasına neden oldu. Onunla aynı şeyleri hissetmediğimden değildi, sadece söyleyecek bir şey bulamıyordum. Bana karşı ilk kez böylesine açık ve dürüsttü.Daha bugün sabah, ona gelecek planlarını sorduğum için bana kızmıştı ve şimdi, hiçbir şeyi saklayıp gizlemeden bana açılıyordu.
Öne eğilip göğsüne bir öpücük bıraktım, kalbinin teklediğini hissettim. Rahatlayarak bir nefes verirken beni göğsüne bastırdı.
"Sana inanıyorum," diye fısıldadım boynuna doğru. Çenesinin altını öptüm, o da memnuniyet dolu bir ses çıkardı. "Hadi, gidelim. Burası çok soğuk."
Arabadan inince çakıl taşları ayaklarımızın altında ezildi. Ellerimi sıcak cebime sokmaya yeltendiğimde beni durdurdu ve parmaklarını benimkilere geçirdi.
Ona dehşet içinde baktığımı görünce "Ne?" diye sordu. "Elini tutmayı seviyorum." Dudaklarında utangaç bir gülümseme vardı ve yanakları da kızarmıştı.
Bu, hayran olduğum Harry'di, birlikte olmak istediğim Harry. Bu, onun daha önce hiç görmediğim bir yönüydü ve asla değişmesini istemiyordum. Ama onu tanıyordum ve bir şeylerin onu yeniden eski, çekici haline geri döndüreceğinin an meselesi olduğunu da biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Troubled | Türkçe
FanfictionSanırım kim olduğunuzu, kendinizi kaybedene kadar bilmiyordunuz. Acıyı, bir bombanın pimini çekip ona hayatınızı dahi feda edebileceğiniz kişi, sizi savaş alanında yapayalnız bırakana kadar tatmıyordunuz. Ve aşkı da, mutluluğunuzun kaynağı sizi ızdı...