1. İyi misin

121K 5.7K 1.1K
                                    

Merhaba sevgili okur...

Miray ve Tunahan'ın masalsı ve masum aşklarına hoş geldin. İstanbul dile gelse anlatırdı belki, Ayvansaray sokaklarında, tarihi taş duvarlarında ne aşklar yaşandığını...

Balat'ın eski tarihi evlerinde ne hayatlar başlayıp, aşka dönüştüğünü...

Miray ve Tunahan da tam olarak böylesi masum ve masalsı yaşadılar aşklarını.

Hâlâ da yaşıyorlar...

Ben keyifle yazdım ve iyi ki yazdım dedim kendime. Sizde keyifle okuyun...

Enseme yapışan saçlarım bana işkence ediyor gibiydi. Hani hayattan soğumak için neden aramadan bir anda bıkarsınız. İşte tam da o çizgide ilerliyordum. Elimin altındaki külüstürün direksiyonunu tutan ellerim terlemişti.

Yüzümü buruşturdum. Ne bitmez yoldu bu! "Of," dedim. Biri önde diğeri arkada iki ergen kardeşle yolculuk yapmak çok sıkıcıydı. Ellerinden düşmeyen tablet ve telefonlardan gına gelmişti. Deli düşünceler al camdan fırlat diyordu. Yapsam yeriydi. Ama bunların çenesi bir açılırsa yolculuk daha daha çekilmez hale gelirdi.

Neden öğretmen oldum ki ben? Aptal kafam, git tıp oku doktor ol askeriyeye gir. Yakışıklı bir de asker koca bulurdum. Neden öğretmen? Baba öğretmen kızı da öğretmen, sanki ayet vardı. Küçükken babamın yakasına yapışıp "Ben de öğretmen olacağım," diye büyük büyük konuşursam doktor olmamı kimse beklemezdi.

Hayır ya! Neden babamın okuluna çıkıyor tayinim? Ben biliyorum ama hep babamın işi bunlar. Kim bilir kimleri soktu araya. Ağlamak istiyorum. İlk görev yerim İstanbul Balat. Nerede görülmüş doğu görevi yapmadan İstanbul'a gelindiği. Direksiyonu sıkarak, "ah ah," dedim.

Ben gidip doğuda ücra bir yerde öğretmen olmak istiyordum ama. Neden hep ailemin dizi dibinde olmak zorundaydım?

Evet, ilk senemi doldurur doldurmaz tayin isteyecektim. Ama babam buna da engel olurdu. Kesin olurdu. Evlensem mi acaba? Kocamı da alır giderdim.

Saçmaladın Miray, babadan kaçarken kocaya yakalanmak olur bu. Babam biter kocam başlar. Nerede benim hayatım? Elimi direksiyona sertce vurdum. "Bıktım ya," dedim.

Yanımda irkilen erkek kardeşim-kendisi on sekiz yaşında ergenlikten sıyrılmak için çabalayan Taha- bana döndü. Boş gözlerle bakıyordu. Orta aynadan baktığımda, on beş yaşındaki tam ergen Zehra'da başını telefondan kaldırmış bana bakıyordu.

Taha, "Ne oldu abla?" diye sorduğunda göz devirdim. "Sohbetinizden sıkıldım da durup dururken oflayayım dedim."

Zehra işine geri dönerken Taha tableti bırakıp bana döndü. "Ablacım sorun ne?"

Yaşı benden altı yaş kadar küçük, evet yirmi dört yaşındayım. Çanakkale de okulu bitirip deli gibi KPPS'ye hazırlanmış, yüksek puan almış bir öğretmenim. Ben İstanbul'u en son sıraya yazmıştım. Çıkması ihtimal bile değildi. Hem çıksa bile ben tek başıma gelecektim. Babamın oyununa gelmeseydim...

Neymiş? Emekli olmasına az kalmış. Dede yadigarı eve dönmek istiyormuş. Başımı sağa sola salladım. Yaşı küçük ama aklı büyük kardeşim Taha'ya yan bir bakış attım. İstanbul hukuk fakültesini bu yaşta kazanmış bir erkek olarak benden şanslıydı.

"Sanırım kendi hayatımı hiç elime alamayacağım," dedim.

Önüne dönüp kollarını göğsünde bağladı Taha. "Zor evet, babam seni bırakmaz."

Limonlu Aşk - Kitap oldu. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin