Resim kağıdında bilincimden bağımsız bir şekilde dolaşan parmaklarımın arkasından resim kalemlerim çizgilerini belirlemiş, normalde hiç tarzım olmayan ve hatta zihnimin yetenek olarak adlandırılan odalarında hiç rastlamadığım bir görüntüyü karşımda izliyorum. Kesinlikle ruhuma ait olmayan bu tablo, alevler arasında gözümün önünde yok olan dostumun geceler boyunca bana okuduğu şiirlerinin satırlarında dolaşan güzel manzaralarının bana aktarıldıktan sonra oluşturdukları karmaşadan başka bir şey değil.
Gördüklerimizin, duyduklarımızın ve hatta bildiklerimizin herkes için göreceli kavramlar olduğunu karşımda duran tabloda bir kere daha izliyorum.
Soğuk gecelerin ardından sabaha ulaşabilen donmaya yüz tutmuş ağaçlar,
Baharın gelişiyle yeşilin her tonunu barındırır.
Ruhumu engin gökyüzüne ulaştırmak arzusuyla
Uzayan dallarının arasında yapraklarıyla sarmalar bedenimi.
Gözlerimin önünde uzaklığı betimler
Sıra sıra dizilen dağlar
Kim demiş engel olur kavuşmalara diye
Sen, dağların arkasındaki sevgili....
Var mı engel dokunmak için ruhuma!
Kıvrılan yollar değilmi dağların koynunda sakladığı
Seni bana getiren...
Dostumun satırları bir bir dizilirken hafızamda, onun hayran olduğu tüm doğa unsunlarını nasıl bir nefretle yok saydığımı anlıyor, kimine mutluluk veren değerlerin kimine ızdırap olduğunu kabul ediyorum. En acımasızca gördüğüm; rahata ermek için gökyüzünün aydınlığından kaçmak amacıyla ruhum saklanacak yer ararken doğanın imkanları bana kısıtlı görünüyor, dostum ise her türlü doğa unsurlarından mutlu oluyor. Uğruna kelimeler harcayarak olumsuzlukları savunup sempatik tavırlar ile sevdirmeye çalışmasını haksızlık olarak algılıyorum ve kendini kandırdığını kendime bir kere daha ıspatlıyorum.Dağlar engel olmasaydı kıvrılırmıydı hiç yollar!
Mesafeler dediğimiz aşamadığımız yollar değilmiydi!
İşte bu gerçekler benim görmezden gelemediğim ama insanların kendini kandırdığı gerçekler. Tablo iki farklı bakışın bir arada sadece karmaşaya sebep olduğunu anlatmakta fazlasıyla karmaşıktı. Bir yabancıya ait eser gibi dakikalarca yorumluyor, saatlerin farkında olmadan çizmiş olmama rağmen kendime ait olan sadece küllerin şekillendirdiği siyah çizgiler olduğunu farkediyorum.
Ruhuma ait olanları alıp yüzümü duyduğum kısa kısa melodik seslerin geldiği küçük pencereye çeviriyorum. Düşüncelerime cevap verircesine cama çarpan yağmur damlaları güzelliklerini göstermek için dans eden kız çocuklarına benziyor. Her bir damlanın süzülerek inişi güzelliğini bana bile kabul ettiriyor olsa da penceremin camına çarpıp dağılarak yok olduğu an her güzelliğin bir sonu olduğu gerçeğini saklayamıyor. İnkar edilemez bir diğer gerçek ise insanların güzeli izlemeye olan düşkünlüğüdür ve ben de hem insan oluşum nedeniyle hem de gerçeğe inancımdan dolayı süzülen yağmur damlalarının güzelliğini izlemeye kaptırıyorum kendimi. Sıra sıra dans eden damlaların hızı artmaya başlıyor ve izlemek için gözlerimin takip hızı yetersiz kalıyor. Çok nadir açılan penceremi biraz zorlayarak açıyorum ve damlaların güzelliğinin cama değilde bana çarparak dağılmasını sağlıyorum. Önce yüzüme çarpan birkaç damlayı hissediyor sonra aldığım hazzı artırmak arzusu ile ellerimi, kollarımı ve belden yukarı bedenimi daha dışarı uzatıyorum. Yağmurda ıslanmanın verdiği mutluluğu şairane yorumlarla bahseden, mutlu olma bahenesi için her şeye sığınan insanlar gibi görünsemde; bendeki duygunun mutluluk değil bir ğerçeği yaşamanın verdiği haz olduğunu biliyorum. Gerçek bir güzellik ve güzelliğin yok oluşuna sebep olmanın verdiği haz.
Sadece bir doğa olayı olan yağmura mutlulukları için bencilce yüklenen insanların aksine, güzelliğini bedenim üzerinde yok ederek kendimce nefretimi ifade ediyorum. Gözlerimi kapatarak izlemeyi bırakıyorum ve tamamen ıslanan yüzümde ve üst bedenimde sadece hissetmeye devam ediyorum.Görmediğim damlalar tek tek ama arka arkaya tenime çarpıyor ve dağılıyor. Onlardan kalan ıslaklık bana sadece yok oluşu ifade ediyor. Zaman kavramını yine kaybediyor, kendimi zamansızlık içinde yitiriyorum. Biliyorum ki gerçek olan sadece bu andır.
Tenimin ürpermesi ile zihnime akın eden düşünceler gözümü açmama sebep oluyor. Görüntümü bulanıklaştıran yağmur damlalarının arkasında, yolun kenarında fakat benim tam karşımda kalan eski bir binanın beton duvarının dibinde büzüşerek oturmuş yağmurdan saklanmaya çalışan bir çocuk görüyorum. Sarıldığı dizlerine koyduğu başını kaldırmadan sabit bir şekilde duruyor. Neredeyse uyuyor olduğuna emin olacakken kıpırdanarak kafasını hafifçe kaldırıp yağmurun hala yağıp yağmadığını kontrol ediyor ve yeniden kapanıyor.
İzliyorum....
İzlenecek hiçbir şey olmamasına rağmen izliyorum.
Yüzüme çarpan, gözlerime süzülen yağmur damlalarının yok oluşundan hiç haz almıyorum artık. Bir gerçekle daha yüz yüze oluşumu, insanoğlunun çelişkilerini izleyerek kutluyorum.
Kimine göre mutluluk kimine göre ızdırap yaşananlar.
Düşünüyorum, çocuk yaşta yağmur altında sinmiş bir insan için ızdırap olurken yağmur, el ele tutuşmuş gezerken ıslanan sevgililer için mutluluk!
Yağmur duasına çıkılan kurak topraklar için verim, evi olmayan barksızlar için sel yağmur.
Gerçeklerimin örnekleri arasında nefesim daralırken kafasını bir kere daha kaldırıyor çocuk. Düşünmeden hareket etme konusunda tecrubesiz olsam da kontrolsüz davranışlarımın tecrubeli etkisiyle elimi kaldırıp sallayarak bana bakmasını sağlıyorum. Çıkmayan sesime ihtiyaç duymuyorum, yağan yağmurun sesi en normal insan sesini bile etkisiz hale getirecek seviyede, duyuyorum. Sallanan kolumu farkediyor. Kısık gözleri ıslanmış olduğunu bildiğim kirpikleriyle alnına yapışmış saçlarının arasından bana bakıyor. Gelmesini işaret edecek şekilde sallıyorum sağ kolumu. Zorlanmıyor anlamakta fakat kıpırdamıyor. Tekrar işaret edip pencerinin önünden sağa doğru çekilerek girebileceğini gösteriyorum. Kafasını sağa sola sallayarak gelmeyeceğini anlatıyor, zorlanmadan anlıyorum bende. Ne sarıldığı dizlerinden açıyor kollarını ne de kıpırdıyor. Yeniden kapanıyor kollarının üzerine öylece kalıyor. Yağan tek bir yağmur damlası bile kucağına düşmüyor. Ezilmeye alışkın sırtı ise sırılsıklam.
Açık penceremden yüzüme ve bedenime yağan yağmur damlaları ile ıslanarak eşlik ediyorum değiştirme şansım olmayan kaderine. Pencereyi kapatıp da içeri girmeye izin vermiyor derin uykusundan sıçrayarak uyanan vicdanım. Edinilmiş mantığımla büyük çekişme içerisinde. Aklımın odalarına dolan gerçeğim ise; yardım istemeyene yardım etmeyeceksin.
Her insan kendi tecrubesini yaşar.
![](https://img.wattpad.com/cover/103503355-288-k253102.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PÜRREALİST
General FictionYalnızlıktan korkar mısın? Peki, hiç gerçekten yalnız kaldın mı? Ama korkma, insan zekası yanlız kalmayacak kadar üretkendir. Gerçeklerle çelişip yalnız kalan bir karakterin farkındalık yaratma çabası....