Duyduğum sesin kendinden emin ve bir okadar da samimi gelen tınısı ile çöktüğüm yerden kalkarak, çizgilerimi beğendiğini kapalı bir şekilde ifade etmesine rağmen karakterimdeki farklılığıda acımasızca yüzüme vuran normal insan olarak kabul görmüş adamı yanıltmıyorum. Hiç konuşmadan ağır adımlarımla yanına doğru ilerliyorum.
Oturduğu iki kişilik eski koltuğun siyah döşemesinden dolayı oturtmak niyetinde olduğum bedenime yer olup olmadığını gölgede kaldığı için farketmem daha da zorlaşıyor. Bilincimle ayrı gayrı geçirdiğimiz uykusuz gecenin etkisiyle ağırlaşmış vücudumu, görmesem de var olduğunu görsel hafızamda hatırladığım koltuğun üzerine bırakıyorum.
Bütün gece sessizce çizimimi izlemiş olan yanımdaki adamın yüzüne baktığımda, birkaç yıl sonra yüz hatlarımın alacağı şekli tıpkı şuan olduğum gibi yorgun ve uykusuz haliyle karşımda görüyorum. Göz göze bakışmamız esnasında gözbebeklerimiz içinde hapsolmuş benzer ifadeler birbiriyle anlamadığımız bir dilden konuşuyor biz ise sessiz kalarak en uygun ortamı sağlıyoruz.
Konuşma benim anlamadığım bir şekilde sonlandırılmış olsa gerek ki adam yerinden doğrularak resim sehpasına doğru yürümeye başlıyor. Sessiz odada bile duyulması zor olan gözlerimin içinden beynime ulaşmayı başaran bu adamın adımlarının sesi benim beynimin duvarlarına çarparak yankılar oluşturacak kadar etkili oluyor. Sadece birkaç adım ile resim kağıdının karşısındaki yerini almış olmasına rağmen bu yürüyüşü saatlerdir beynimde duyar gibi hissediyorum.
Göz kapaklarıma baskı yapan uyku ile ayık kalmaya çalışan bilincimin girmiş olduğu savaşta, merakım taraf tutarak göz kapaklarıma açık kalmaları için destek oluyor ve bana göre oldukça net fakat normal olarak nitelendirilmiş insanlara göre fazlasıyla karışık görünen karanlık çizgilerimi farklı açılardan bakarak inceleyen adamı izleme fırsatım oluyor. Savaşı merakımın sayesinde kazanan ayık bilincim ile resmimi beğendiğini ifade etmesine rağmen daha değerli birşeyler ararmış gibi resim kağıdını her pozisyonda taciz etmesine anlam veremiyorum. Gözlerindeki ifadeyi merak ediyorum ama yanına gidecek gücü çoktan hissiyatını kaybettiğim bacaklarımda bulamıyorum. Düşüncemi duymuş gibi bir anda bana dönen adamın pencereden vuran günışığı ile aydınlanan yüzünde gördüğüm ifade merakımı daha çok körükleyip uykunun savaş alanını terketmesini sağlıyor. Herzaman en gereksiz duygu olarak değerlendirdiğim "kıskançlık" adamın gözlerinden üzerime mızraklar fırlatıyordu. Gerekli olup olmadığına karar veremediğim bir telaşa kapılarak oturduğum yerden doğrulduğum anda adamın aynı hızla resim kağıdını mandaldan tek hamlede çekip aldığını görüyorum ve telaşa kapılmamı gizlice fısıldayan sayısını bilmediğim bilmem kaçıncı hissimi ödüllendirmeyi aklıma tembih ediyorum.
Bana doğru uzattığı sağ elinin iki parmağı ile üst kısa kenarının tam ortasından tuttuğu kağıdı yüz hizasına kaldırarak derin bir nefes alıp üfleyerek dalgalandırmasının sebebini anlamak amacıyla yaklaşmak için attığım adımı bir tehdit olarak kabul ediyor ve diğer elinin iki parmağınıda kağıda dahil ederek ruhumun parçasını ortadan ikiye ayırıyor.
Kağıttan çıkan ses ile kapının aralanmasından çıkan ses birbirine karışarak gözlerimi odak noktasını aramak üzere hareketlendirirken duyduğum kadife ses ile aralanan kapıdan içeri süzülen silüet, günlerce çektiğim sancı sonrasında gece boyunca bilinçsiz bir şekilde resim kağıdına aktardığım çizimimin bir adamın kıskançlık duygularına yenilerek iki elinin arasında parçalanmasına şahit oluşumun duygusal yıkımını unutturuyor.
"Baba... Yine uyumamışsın bütün gece!"
Ürkek tavırlarla kapı ağzından kurduğu cümle soru işareti içermesede cevabını almayı bekleyen gözlerini adamın üzerinde gezdirmeye başladığını farkediyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/103503355-288-k253102.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PÜRREALİST
Genel KurguYalnızlıktan korkar mısın? Peki, hiç gerçekten yalnız kaldın mı? Ama korkma, insan zekası yanlız kalmayacak kadar üretkendir. Gerçeklerle çelişip yalnız kalan bir karakterin farkındalık yaratma çabası....