Selamlar canlarım ,
Bu defa biraz daha uzun bir yazıyla geldim. (:
Keyifli okumalar!
***
Şafak vakti gibiydi gülüşün. Ve gülüşünü görmeden doğmazdı güneşim. Her sabah gözlerimi umutla açma sebebimdi seni görecek olmak. Sevdiğini öğrendiğim şekilde tarar, şekillendirirdim saçlarımı. Senin sevdiğin renklerde elbiseler giyer, binbir özenle yapardım makyajımı.
Koşar adım çıkardım evden. Otoparktan asansöre ve sana açılan kapıya kadar geçen süre asırlar gibi gelirdi. Adımlarım birbiri ile yarışır yalan yok bazen de birbirine karışırdı. Seni gördüğüm an, o eşsiz gülüşünü gördüğüm her an dizlerim titrerdi...Her sabah boncuk gözlerinle bakardın gözlerime. "Günaydın Handan Hanım," derdin ya işte o an doğardı benim güneşim. Kar kış yağmurlar sonbahar uğrayamazdı o anlarda yüreğime. Çünkü bir anlığına da olsa benimdi gülüşün, benimdi gözlerin, yalnızca benim!
Ama şimdi ellerim birer yumruk olmuş yanlarımda, çok beğendiğini söylediğin o çiçekli deniz mavisi elbisemin eteklerini sarıyor parmaklarım. Yüreğimin acısını hafifletmeye ne yeter bilmiyorum ama derin derin nefesler alıyorum birbiri ardına. Kar etmiyor. Gözlerimin etrafını kapkara bir bulut kaplarken kulaklarım dışarıdan gelen sesleri algılayamıyor. O an tek bir cümle yankılanıyor tüm benliğimde "Tayfun Bey bugünden itibaren bizimle olamayacak arkadaşlar..."
Elbette bu cümlenin devamı da var, insan kaynakları sorumlumuz her zaman çok konuşmayı seven biri olmuştur, biliyorsun. O yüzden eminim daha bir sürü cümleyi ardı ardına sıraladığına ama ne önemi var ki?..Kolumu kavrayan bir elin varlığını hissediyorum, birileri beni yönlendirmeye çalışıyor ama çare? Yüreğimin güneşi gitmiş, ömrümü karanlık gecelere salmışken ruhum yer edebilir mi ki bedenimde? Anlamıyorlar.
Bir süre sonra kolumda soğuk bir metalin varlığını da hissediyorum ve sanırım o sıra bir sandalyeye oturtulmuşum. Yüzüme bir şeyler sürülüyor, biri dudaklarıma bir bardak yaklaştırıyor. Dışarıdan izliyorum sanki kendimi. Hareket eden dudaklarım, ellerim benim kontrolümde değiller. Sanki bana ait bile değiller. Sonra bir an gözüm masana kayıyor, bomboş, bembeyaz masa acımasızca yüreğime çarpıyor.
"Nasıl," diyorum. "Nasıl tek bir kelam etmeden gider? Onu son bir kez görmeme fırsat vermeden, bir elveda bile edemeden nasıl böylece gider?"Gözlerimin kenarından süzülen yaşları birileri onları kurularken fark ediyorum. Yıllardır bir arada çalıştığım insanların karşısında düştüğüm bu aciz durum daha da yakıyor canımı. Bir anda koşarak uzaklaşıyorum oradan. Ardımdan sesleniyor olmaları o an için umurumda değil. Koşuyorum. Tamam kabul, kaçıyorum! Ama lanet olasıca ayaklarım iznimi alma gereği dahi duymadan beni kapına getiriyorlar. Şirket binasının yalnızca üç blok ötesinde olan evinin önünde öylece duruyorum. Gözlerimden süzülen yaşlar, birbiri ardına almaya devam ettiğim soluklar... Elim gezinirken kapının üzerinde kan ağlıyor yüreğim. Bir gün, seninle el el girecektim ben bu kapıdan içeriye. En büyük hayalimdi. Hatta uzun yıllardır tek hayalim... Ama şimdi, yokluğunun acı yüzü bu kapı, kulaklarımda çınlayan zilin sesi, asla açılmayacağını bildiğim halde birbiri ardına aciz yumruklarımı indirdiğim, bu kapı yalnızca yokluğunun acı yüzü...
***
Instagram kullanıcı adım : asliyilmazmyreal
KOCAMAN SEVGİLERİMLE,
MYREAL ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Hüzün Kokulu Satırlar ~~
Ficción GeneralHayatımdan bir şekilde gelip geçen ve hayatıma dokunan tüm kadınlara ve aşklara selam olsun!..