Aynı tuvale çizilmiş iki farklı renkdik seninle ve birbirimize karışmamız imkansızdı yağmur yağmadan... -Y-
Yağmur. Dünya da ki en güzel şey sanki. İnsani pislikleri temizlemekle kalmıyor ruhani pisliklerimize de ufak ufak huzur damlaları konduruyor. Sahi kaç yıl daha bu dünyadayız ki? Belki belki en fazla 50 yıl daha belki de 30 yıl. Belki de bunlar sadece saniyelerdir. Ne zaman ölüm kapımızı çalacak hiç bilemeyiz ve hayatı bu heyecanla yaşarız bazılarımız da yaşamaya çalışır. Ben mi? Ben daha yeni yaşamaya başladım geçmişim hafifi puslu bu günüm heyecanlı ve geleceğim ise merak dolu.
Arif dedem ve Elif nenem öleli bir hafta oluyordu ve annemler neredeyse her gün arayıp kontrol ediyorlardı beni. Ben ise hep iyi olduğumu söylüyordum ama işte bir yanım hep eksikti. O eksikliği kimse dolduramazdı lakin eksikliğin hüznünü biraz daha az hissetmemi sağlayan biri vardı hayatımda. İlk iki gün okula gitmeyip cenaze de durdum ve gelen gidenle ilgilendik. Sonra Arif dedem ve Elif nenemin vasiyetini halletmek için iki gün daha gitmedik. Evlerini bana bırakmışlardı. Öldükten sonra varisleri olarak da beni göstermişlerdi. Anlaşılan hayırsızlara iki üç tarla dışında pek bir şey kalmamıştı. Cenaze de bir gün bile durmadılar. Defnedildikten sonra bırakıp gittiler. Erçil İle ben ilk gün koşturmuştuk. Dora ve Mert de vardı ve tabi ki Yengi ve Anıl da beni yalnız bırakmamışlardı. Yengi de bir değişiklikler vardı daha samimi daha ilgimi çeken bir tavrı vardı sanki.
O gece yanımda olup sabaha kadar başımı okşaması ve teselli vermesi sonrasında daha çok görüşür olduk. Ama hala Yengi kelime tasarrufu yapan kişiydi. Anıl'ın aksine. Anıl ise çabuk kaynaşıp bizimkilerle samimi olmuştu ama ne zaman Erçil ile yakın bir duruma düşseler eli ayağına giriyordu çocuğun. Benim fikrimce Anıl Erçil den hoşlanıyordu ama yine de kim bilir. Anıl ile Mert bir araya gelince curcuna iyice artıyordu eh tabi burada en çok sinir olan Dora oluyordu her zamanki gibi. Dora ile Yengi pek anlaşamıyordu sanırım Dora Yengi'ye güvenmiyordu ve her fırsatta laf sokuyordu. Yengi de altta kalmıyor karşılık veriyordu tabi. Hem cenaze ile hem de onlar ile uğraşmak ben ve Erçil adına aşırıcı yorucu bir şeydi ama tatlı yorgunluk kısmına giriyordu bunlar.
"Mert, Anıl!" diye bağıran Dora'nın sesi ile yerimden sıçradım. Yine ne oluyordu ? Sol tarafımdaki Erçil'i dürtüp " Erçil uyan yine harp var aşağıda." dedim. Erçil ise tek gözünü açıp "Kayıp var mı?" diye sordu uykulu bir sesle sonra diğer tarafına dönüp uyumaya devam etti. Herkesin bizim evde kaldığını söylemiş miydim? Tabi bundan bizimkilerin haberi yoktu bir tek Deniz Teyze biliyordu ki o zorlamıştı zaten. Aşağı hızlıca inince seslerin mutfakta geldiğini anladım. Koşturarak mutfağa gidince Dora eli yüzü un içinde ve elinde çorba kepçesi ile Anıl ile Mert i kovalıyordu. Mutfağı şöyle bir süzünce yerlerde kırılmış yumurtalar , un saçılıydı tezgah desen ne varsa yığılmış ve berbat görünüyordu. Mert ve Anıl görünce koşturarak arkama saklandılar. "Oğlum gelin buraya bak bir şey yapmayacağım." diyordu Dora dişlerinin arasından. "Hayatta gelmem dünde böyle dedin kolumu çimdirdin ve morardı." dedi Mert. Tabi ki de morarmamıştır ama Mert bu mübalağa sanatına aşık bir çocuktur. Anıl ise kıs kıs gülüyordu tabi. Dora beni görünce duraksadı. "Uyandın mı sen ?" diye sordu şaşkınca. Mutfağı bu halde bulduğum için burnumdan soluyordum tabi ki. Çünkü daha dün gece saba dört buçuğa kadar zor temizlemiştik Erçille.
Sesli bir nefes verdim ve " Yok daha uyanmadım astral seyahat yapıyordum ruhum burada bedenim hala yukarıda uyuyor." diye karşılık verdim sinirle. Mert Ve Anıl benden iki üç adım kadar uzaklaştılar. "Hemen hepiniz temizlenip oturma odasına!" diyerek elimde oturma odasını gösterdim. Hiçbir şey demeden gittiler. Dora önce bir şey diyecek gibi oldu ama sinirli bakışlarıma karşılık vermemenin daha uygun olduğunu düşünmüş olamalı ki sadece üzgünüm dercesine bakıp gitti. Yengi ile yakınlaştıkça Dora ile aramda görünmez bir dağ büyüyordu sanki ve bu beni huzursuz ediyordu. Yengi den hoşlanmayabilir ama benim için sakin kalmak zorunda. Önce tezgahı toparlamaya başladım döktükleri unu sütü ve yumurtaları topladım ve çöpe gidecekleri poşete tıktım. Çıkardıkları tavaları , bardakları ve kaşıkları sudan geçirip makineye koydum. Tezgahı iki üç kere iyice sildikten sonra yerdeki yumurta kabuklarını yolayıp poşete doldurdum. Bir kovaya su koydum ve yerleri silmeye başladım. Yumurta ve un birbirine karıştığı için vileda kullanmak yerine el bezi ile toplattırarak sildim. Kovada ki suyu boşaltıp kovayı yıkadım ve temiz su koydum. Tekrar yerleri iki kat daha aldıktan sonra suyu boşaltmak için lavaboya doğru gidiyordum ki " Mert dikkat et!" diye bağıran Dora'yı duydum tam kafamı kaldırmıştım ki Mert ile çarpışıp yeri boyladım tabi ki elimde ki kova da . Yerler su içinde kalmıştı ve bende. Nereden geldiğini bilemediğim Yengi bir battaniye ile örtmüştü beni ve kaldırırken "İyi misin?" diye sordu. Kafa salladım ve bizimkilere döndüm. " Yine ne oldu? Bu sefer niye kovalıyordun Mert'i ?" diye sordum Dora'ya. Dora tam ağzını açacakken ben açtım ağzımı " Sabah sabah senin bağırman ile uyandım bir baktım sabahlara kadar temizlemek için uğraştığım mutfak harp alanı ve ölenler de iki gün önce aldığımız yumurtalarımız. Bunu es geçtim tamam bizimkilerin şakrabanlıklarıdır dedim olmuştur bir hata dedim ama bu yine ne oldu? Tamam ne olduğunu boşverin ama Dora sen sakin ve babacan biriydin ne zamandan beri elinde kepçe ya da başka bir şeyle insanları kovalıyorsun ne bu sinir ?" dedim sesim biraz yüksek çıkmıştı kabul ediyorum ama benimde burnuma kadar gelmişti ve patlamıştım. Yengi elini omzuma koyunca aşırıya kaçtığımı anlamıştım ve dediklerime pişman olmuştum. Tam özür dilemek için ağzımı açacaktım ki Dora benden önce davrandı. " Sinirli falan değilim Asya sabah ki olanlar içinde özür dilerim sabah kahvaltı için krep yapacaktım ama çocuklar gelince şakalaştık ve etrafı batırdığımızı anlayınca kızdım onlara sende tam o sırada geldin ve benim onları kovaladığımı düşündün. Şimdi ise Mert'i kovalamıyordum Mert özürlüsü kapıya koşuyordu çünkü sipariş ettiğimiz su gelmişti." diyerek açıklama yaptı ve ben bir şey diyemeden "Neyse benim çıkmam lazım." diyerek hızlı adımlarla çıktı ve ben şaşkınca ardından bakakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERVA
Romanzi rosa / ChickLitDünyanın tesadüfler üzerine kurulduğunu söyler bazı insanlar, bazıları ise kader denilen çizelgede ömrümüzü geçirdiğimizi söylerler. Ben ise bu dünyada hiçbir şeyin anlamsız olmadığına kanaat getirdim. Her an her şey olabilir. Değişmediğini sandığım...