Norma Jeane.

288 24 7
                                    

“Hey, Josephine! Uyan hadi, seni uykucu. Zaman seni beklemiyor. Gelip geçiyor. Benim için bile! Uyan. HADİ!”

Doktor’un beni sertçe dürtmesiyle uyandım.

“Hey, 1200 yaşındasın ama nazikliği öğrenememişsin!” Doktor’un dürttüğü yeri ovaladıktan sonra yatakta doğruldum.

“Sonunda. En uykucu yol arkadaşım sensin.”

Kaşlarımı havaya kaldırdım, “Teşekkürler?”

Gülümseyip parmağıyla burnuma dokundu. “Hadi, çabuk konsol odasına!”

Koşarak odadan çıktı. Ufak bir kıkırdamayla ayaklarımı yatağımdan sarkıttım. Terliklerimi giyip ayağa kalktım ve yavaş adımlarla konsol odasına gittim. Konsol odasına açılan kapının ağzına yaslanıp Doktor’un konsolda yaptığı ustaca hareketleri izledim. Elini konsoldan çekmeden bir oraya bir buraya koşuyordu. Ve bunu severek yapıyordu. Çok uzun zamandır.

“Evet, geldik. JOSEPHINE? HALA UYUYOR MUSUN?”

Ellerimi havaya kaldırıp, “Hayır. Tam buradayım kaptan.”

Kafasını konsoldan kaldırıp o yaşlı gözleriyle bana baktı. “Hadi, öyleyse. Çıkalım.”

“Gecelikleyim?”

Omuz silkti. “Sorun etmez.”

“Kim?”

“Gel de gör.”

Heyecanla merdivenlerden inip kapıya, Doktor’un yanına koştum. Kapıyı itmeden ona baktım. Cesaretlendirici bir şekilde kafasını salladı. Kapıyı yavaşça ittim. Dışarı adımımı attığımda görkemli bir evle karşı karşıya geldim. Küçük bir saraya benziyordu. Doktor, sırtımdan ittirmeye başladı. “Yürü, Josephine. Hızlı.” Kafamı “tamam” anlamında sallayıp evin kapısına doğru gittim. Ben kapıyı çalmaya hazırlanırken Doktor, elindeki hiç görmediğim anahtarı kapıya soktu. Sokar sokmaz da kapı açıldı. Kapıyı itip bana “Önden buyur.” dedi. Ona şaşkınlıkla bakıp içeriye bir adım attım. Doktor da arkamdan içeri girip kapıyı kapadı. “Tatlım, ben geldim!” diye bağırdı.

“Ne?” diye fısıldadım hayretle.

“Göreceksin.” dedi. “Uzun hikaye.”

Yavaşça papyonunu düzeltti. Ben hala ona şaşkınlıkla bakarken merdivenden ayak sesleri duyuldu.

“Beni unuttuğunu sanmıştım, Doktor.”

Ses çok tanıdıktı ama bir türlü çıkaramamıştım. Merdivene doğru baktığımda, merdivenden uçarmışçasına narin adımlarla inen bir kadın gördüm. Beyaz, dar bir elbise giymişti. Elbisenin eteklerine doğru inildikçe dantel detayları görebiliyordunuz. Bu da elbiseyi daha güzel, kadınsı kılıyordu. Elbise, üzerinde göz kamaştırıcı duruyordu. Kadının muhteşem vücudundan gözlerimi alabildikten sonra gözlerimi yüzüne çevirebilmiştim. Aman Tanrım. Bu imkansızdı. Nefes kesici güzelliği karşısında bacaklarımın titremeye başladığını hissedebiliyordum.  Kalp şeklinde dedikleri türden bir yüzü vardı. Bembeyaz bir yüzü vardı. Yüzünde, güzelliğine güzellik katan tek bir beni vardı. Parlak, deniz mavisi gözlerinden hüzünü, yalnızlığı okunuyordu. Buna rağmen inanılmaz güzel, pembe dudaklarında büyük bir gülümseme vardı. Omzunun üstünde olan, kıvırcık sarı saçları parlıyordu. Merdivenden inip tam önümüzde durduğunda oradan koşup uzaklaşmak istedim. Mükemmel bir kadının yanında duruyordum. Onun sahip olduğu güzellik ve seksepaliteye asla sahip olamayacaktım. Ölümünün üstünden seneler geçmesine rağmen güzelliğiyle anılan bir kadındı o. Hala ilham verdiği birsürü insan vardı. Herkes ona benzemeye çalışırdı. Ve şuan, o kadın, tam da karşımda duruyordu.

All Too WellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin