Sen kimsin?

191 18 11
                                    

Madam Vastra ve Jenny, omuzlarında Doktor'la hızlı bir şekilde TARDIS'in içine girdi. Doktor baygındı. Terlemişti, saçları alnına yapışmıştı. Rengi her zamankinden daha sarıydı. Alnının sağ tarafında darbeden oluştuğunu düşündüğüm bir yara vardı. Ağır ağır kanıyordu. Takım elbisesi kirlenmiş, yer yer parçalanmıştı. Berbat haldeydi. Göğsünün kalkıp indiğini görmeseydim, öldüğünü düşünürdüm. Ama nefes alıyor olması içimin rahatlamasına gıdım yetmemişti. 

Madam Vastra ve Jenny onu TARDIS'in yüzeyine yavaşça yatırdılar. Bu sırada TARDIS, bir şeylerin ters gittiğini anlamış gibi kafayı oynatmışçasına sesler çıkartıyordu. Bu iyiye alamet değildi. Hiç değildi.

"Strax, hemen içeri gir ve kapıyı kapa!" diye bağırdı Madam Vastra. Sesi titriyordu. Kısa aralıklarla nefes alıyordu. Gözleri korkudan büyümüştü. Ayağı kalkıp konsolun başına geçti. Büyük ihtimalle havalandırmaları açtı, içerideki dumanın yavaş yavaş dağıldığını fark edebiliyordum. 

Jenny, kendini Doktor ve Vastra'dan uzak bir yere atmış, yerde oturuyordu. Gözlerini Doktor'a kenetlemişti. İfadesiz, öylece Doktor'a bakıyordu. Biraz dikkatli baktığımda titrediğini fark ettim.

Strax, elinde kendisinden büyük, korkunç bir silahla içeri girdi. Beline astığı kemer gibi bir şeyden el bombası olduğunu düşündüğüm bir şey çıkartıp dışarı fırlattı. Kapıyı kapatır kapatmaz dışarıdan büyük bir patlama sesi geldi. Doğru tahmin.

Madam Vastra hala konsolun başındaydı. Sonunda TARDIS'i havalandırmayı başarınca arkasına dönüp Doktor'a baktı. Gözlerini Doktor'un zorla kalkıp inen göğsünden ayırmadan "Strax, hemen kendini hemşireye programla ya da başka bir şeye umurumda değil ama onu iyileştir."

Strax cevap vermeden elindeki silahı ve belindeki kemeri yere koydu. Doktor'a doğru gidip baş ucuna eğildi. Bir süre elini Doktor'un başında, kalplerinin üstünde gezdirdi. Kendi kendine konuşuyordu, hiçbir şey anlamıyordum. 

"Strax, bir şey söyle." Jenny sonunda konuşmuştu. Kafamı çevirip ona baktığımda hala gözlerini Doktor'dan ayırmadığını gördüm. Strax'ın cevabı ise duymamazlıktan gelmek oldu. Birkaç dakika sonra ayağı kalkıp hızlı bir şekilde Vastra'ya döndü. "İyileşecek." Vastra'nın kaşları çatıldı, Strax'a doğru bir adım attıktan sonra durup Doktor'a baktı. "İyileşek, öylece mi?"

Strax kafasını "evet" anlamında resmi bir şekilde salladı. "Fakat.." 

Vastra gözlerini tekrardan Strax'a kitlediğinde ondan ben bile korktum. "Fakat ne?"

Strax gözlerini kaçırdı. Derin bir nefes alıp ağzını açtı, "Son bir yılı hatırlamayacak."

Yatağımdan kan ter içinde fırladım. Nefes nefeseydim. Ağlıyordum. Çok fazla ağlıyordum. Gözlerimi duvara kenetlemiştim. Nefes alıp verişimi kontrol etmeye çalışıyordum fakat yapamıyordum. Şiddetli bir şekilde titriyordum. Şuan biri beni görse, korkup kaçardı. Gözlerimi hızlıca kapadım. "Sadece rüyaydı." dedim kendime fısıldayarak. "Sadece. bir. rüyaydı. Ağlama." Yavaş yavaş kendime gelmiştim. Yatakta iyice doğrulup yan tarafımdaki komidinin üzerinden telefonumu aldım. Telefon numarasını çevirirken hızlı bir şekilde tarihe baktım. 17 Ekim 2019 Perşembe. Saat 05:54. Telefon çalmaya başladığında kulağıma götürdüm. "Aç, Doktor. Lütfen aç. Sadece bu seferlik." Açmadı. Tıpkı aylardır yaptığı gibi. Telefonu fırlatıp kendimi tekrar terden ve gözyaşımdan sırılsıklam olmuş yastığa attım. Uyumak için gözlerimi kapadım. 

Sabah kuşların saçma cıvıltılarıyla uyandım. Saate baktığımda 12:40'ı gösteriyordu. "Lanet olsun, geç kaldım." Yataktan fırlayıp hızlı bir duş aldım. Hemen hazırlanıp bir şeyler atıştıramadan evden çıktım. Çalıştığım kafeye doğru koştum. İçeri girdiğimde aklımda yine o rüya vardı.

Son siparişimi de iki çocuklu bir ailenin masasına ulaştırdıktan sonra önlüğümü bir kenara atıp iş arkadaşlarıma teker teker gülen yüzümü gösterip "İyi akşamlar." dedikten sonra kafeden çıktım. Kapıdan dışarı adımımı atar atmaz yüzüm tekrar düştü. Hemen eve gitmek istiyordum. Eve gitmek ve eğer o iğrenç rüya aklımdan çıkarsa yatıp uyumak. Yolda yürürken tekrar aile dostlarımızın rahatsız edici bakışlarıyla karşılaştım. O tiksinç suratlarıyla söyledikleri "Merhaba, Josephine"lerin hiçbirini dikkate almadan hızlıca yanlarından geçtim. Evimin bahçesine girdiğimde anahtarımı bulmak için elim çantama gitti. Büyük bir uğraştan sonra çantamın derinliklerinden anahtarımı bulup kafamı kaldırdım. Gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını algılamam uzun zaman aldı. İşte yine, tıpkı 2 sene önceki gibi kapımdaydı. Şoktan bir süre yerimden kıpırdayamadım. "Doktor.." Aylardır rüyalarıma giren mavi polis kulübesi karşımdaydı işte. Gelmişti. Benim için geri dönmüştü. Çantamı yere fırlatıp kapıya koştum. Tüm var gücümle yumrukladım kapıyı. "DOKTOR!" Birkaç yumruktan sonra kapının kilidinin açıldığına dair bir ses duydum. Kendimi Doktor'un boynuna atlamak için hazırladım. Kapı açıldığında gördüğüm manzara karşısında hayal kırıklığına uğradım. Kapıyı kahverengi saçları omuzlarında biten, yuvarlak yüzlü bir kız açmıştı. Kızın boyu hayli kısaydı, dizlerinin hemen üzerinde biten yarım kollu şirin sayılabilecek bir elbise giymişti. Gözlerinin yuvarlaklığı beni korkutmuştu. "Kimsiniz?" Sesi çok fazla.. bilmiyorum. Sevgi doluydu? Vıcık? Bu kızdan hoşlanmamıştım ve üstüne üstlük TARDIS'in içinde duruyordu.

"Asıl sen kimsin?"

Soruma karşılık kaşlarını çatıp kollarını önünde kavuşturdu ve TARDIS'ten dışarı bir adım attı. "Ben Clara Oswald ve sen?"

Yavaşça dikleştim. Sesimin kararlı bir şekilde çıkmasına özen göstererek "Doktor nerede?" diye sordum.

"O.. içeride.. sen Doktor'u nerden.. hey.. dur!" Sözünü tamamlamasına izin vermeden onu itip TARDIS'e girdim. İşte oradaydı. Yine aynı takım elbise ve yine aynı hafif kamburluk. 

"Doktor?" diye fısıldadım mutlulukla. Bana arkasını dönmesini bekledim. 

Hızlı bir hareketle arkasını döndüğünde gözlerimiz birbirini buldu. Gülmeden edemedim. Koşup hemen boynuna atladım. Evimdeymiş gibi hissediyordum. O kadar mutluydum ki. Bir süre sonra sarılmama karşılık vermediğini anlayıp geri çıktım. "Doktor?"

Kaşları çatılmıştı ve sanki bir şey hatırlamaya çalışırmış gibi bana bakıyordu. Ağzı birçok defa bir şey söylemek için aralandıysa da hep geri kapandı. Ağzı bir kez daha açıldığında ağzından çıkan kelimeler başımı döndürmüştü.

"Üzgünüm, fakat.. sen kimsin?"

Eveeet, bu bölüm biraz dönüm noktasıydı sanki? Umarım beğenirsiniz. Özellikle yorumlarınızı bekliyorum çünkü hikaye haklı olarak ilgisini kaybetti. Benim de pek yazasım gelmiyor bu nedenle. O yüzden kesinlikle yorum yapın, lütfen. Okuduğunuz için teşekkürleeer.

All Too WellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin