Part 6

33 3 0
                                        

Zilin o rahatlatıcı sesini duyduğumda kafamı koyduğum sıradan yavaşça kaldırıp etrafıma bakındım. Bir çok kişi kapıya yönelmiş, 10 dakikasını değerlendirebilmek için koşuşturuyordu. Sıradan kalkmaya bile cesaret edemiyordum, çünkü içimdeki o lanet ses bana iyi şeylerin olmayacağını söylüyordu. Ama anksiyetem artmadan veya yeniden başlamadan ilaçlarımı içmem gerekiyordu. Ders boyunca derin derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışmıştım. En sonunda başaramayacağımı anlayınca kafamı sıraya koyup başka şeyler düşünmek için kendimi zorlamaya başlamıştım, sonra da galiba çok kolay yorgun düşen bedenim, dışarı vurmamak için çabaladığım krizlerden birine daha yenik düşmüştü ve ben sızmıştım. Neden bu kadar stres olduğuma dair en ufak bir fikre bile sahip değildim. Aslında bakarsanız, muhtemelen kimse hakkımda olup biten hiçbir şeyden haberdar değildi. Ama ruh hastası olan insanlar çoğu zaman en küçük bir baskıda daha büyük olanları düşünmeye başlarlar. Ve aslında bizi ruh hastası yapan da bu baskılardır. Zor olan çoğu şeyle yüzleşmiş olan beyinlerimiz, kendini her zaman daha ileri dereceye hazırlar, her zaman daha kötüsünü düşünürüz. Bir şey olmamış olsa bile, eninde sonunda olacağını biliyordum. Bunu bir sezgi olarak düşünebilirsiniz, veya görmüş geçirmişlik. Düşüncelerim ve yürüyen ölüleri anımsatan bedenim, beni kızlar tuvaletine sürüklemişti. Kendimi inceledim, krizde gibi gözükmüyordum. İyice emin olduktan sonra avucumda tuttuğum ilaçlara şimdilik ihtiyacım olmadığını farkettim. İlaçların bulunduğu şişemsi şeyi lavabonun yanına koydum ve yüzümü yıkamak için kafamı lavaboya eğdim. Suyu suratıma hızla çarparken, kapının açılma sesini duydum. Telaşa kapılmıştım, ilaçlarımı almak için elimi uzattığımda alnımdan gözümü nişan almış olan bir su damlası, görüşümü engelleyecek şekilde gözüme girdi. Daha sonra da o anki telaşla ellerim ellerime dolandı,o şişemsi şeye çarptım ve yere düşürdüm. Yuvarlanarak kapıya doğru ilerledi ve kapının hemen önünde duran kız grubuna çarpıp durdu. Gözlerimi ovaladıktan, görüşümü netleştirdikten sonra bana tuhaf bir şekilde bakan kız grubuyla göz göze geldim. En önde duran kız eğilip ona doğru yuvarlanmış olan şeyi eline aldı ve bana döndü. Bir kaşını kaldırdı ve:

-Galiba bunlar sana ait?

+E-evet. Benim ilaçlarım.

Birbirlerine bakıp güldüler. Neden güldüklerini anlamamıştım. Bunda komik olan ne vardı? Hasta olmamın nesi komikti? İlaçları elinde tutan kız bana doğru yürümeye başladı. Olduğum yerde durup bana doğru gelen kızı inceledim. Gelip tam önümde durdu ve:

-Yoksa bu zayıflığını bu ilaçlara mı borçlusun? Sırf yemek yememek için bunları mı içiyorsun?

İşte o bakışlarla karşı karşıyaydım. İnsanların katlanamadığım bir başka özelliği ise bana acınası bir durumdaymışım gibi bakmalarıydı. Buna gerçekten katlanamıyordum. Bu beni sinirlendiriyordu, çok sinirlendiriyordu. Acınası durumda değildim, öyleysem bile bu onları zerre kadar ilgilendirmiyordu. Özellikle de bu karşımda duran orospu ruhluyu hiç ilgilendirmiyordu. Yaşadıklarımın sadece çeyreğini yaşamış olsaydı, şimdiye kendini öldürmüş olacağına emindim. Bu yüzden acınası durumda değildim ben. Yaşadıklarımla birer birer yüzleşmiştim ve buna rağmen hala ayaktaydım, güçlüydüm. Devamlı ağlıyordum, evet. Ama bu benim güçsüz veya acınası durumda olduğum anlamına gelmiyordu. Bu benim kendimi dışarı vuruş şeklimdi ama tabikide bu orospunun küçük beyni, dediklerimin hiçbir kelimesini algılayamayacağı için hiçbir şey demeden ona öylece baktım. Birini yargılamak ne kadar kolaydı onun için. Elinde tuttuğu ilaçları çekip aldım ve arkama bakmadan hızlı hızlı yürüdüm. O iğrenç kız grubunun içinden de aynı şeyi yaparak geçtim ve koridora çıktım. Derin derin nefes alıp veriyordum. İnsanların beni böylesine yargılaması beni çıldırtıyordu. Ayrıca hakkımda dedikleri en küçük bir şeye dahi tahammülüm yoktu. Bu yüzden bu okulda hiç arkadaşın olamayacak, gerizekalı diye düşündüm ve büyük bir hışımla önünde durduğum sınıfımın kapısını açıp içeri girdim. Sırama oturdum, ilaçlarımı çantama atıp kafamı sıraya koydum ve gözyaşlarımın akmaya başladığını hissettim. Öylesine nefret ediyordum ki bu insanlardan. Çocukluğumdan beri de bu böyle süregelmişti, bunu anlamış olan eski müdürem de beni devamlı olarak evlatlık vermek istiyordu. Ama onlara bakışlarımdan, davranışlarımdan dolayı hiçbir aile beni istemiyordu. Haklılardı, onları hiçbir zaman suçlayamamıştım. Zaten belli bir yaştan sonra da, nasıl diyeyim, "talibiniz" olmuyor. Yalnız öleceğinizi kabulleniyorsunuz, eğer uzakta yaşayan, hiç tanımadığınız aile ferdiniz yoksa öyle oluyor yani.

Hayat Yeniden Başlar.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin