Uzunca bir turdan sonra, büyülenmiştim. Kelimenin tam anlamıyla, harika bir yerdi. Görebilceğiniz en büyük evdi, en azından bizim yaşadığımız eyalette. En çok hoşuma giden şey ise, Avon'ın çatı katındaki odası ve evin en aşağı katındaki havuzdu. Diğer havuzlu evlere karşın, bu evdeki havuz bahçede değil, 4 katlı evin en aşağı katındaydı. Yemek kokuları evin her köşesine yayıldığında, turumuzu yarıda kesip mutfağa doğru yönelmiştik. Gerçekten çok iyi zaman geçiriyordum ve teyzemle yaşadığım o "küçük" çaplı kavgayı uzunca bir süreliğine unutmuştum. Avonla çok şey paylaşmıştık, ama bana yaşadığı travmanın sebebinden hala bahsetmemişti. Üstüne gitmek istemiyordum, çünkü bazı insanların böyle olduğunu biliyordum. Anlatmak isteyip anlatamıyor olabilirdi, ya da hiç anlatmak istemiyor olabilirdi çünkü hatırlamak istemiyordu. Bir şeyleri birileriyle paylaştığınızda yükünüz azalmaz çünkü. Daha çok hatırlarsınız, beyninizin en ucra köşelerine yerleşmesine daha çok davetiye çıkarırsınız. Acı böyledir, bir kere yerleşti mi en kontrol edemediğiniz yerlere, bir daha gitmez. Acıyı hiçbir zaman unutamazsınız, sadece bağışıklık kazanırsınız. Avon'ın durumuysa tam anlamıyla buydu. Gerçekten çok fazla bağışıklık kazanmıştı. Mutfağa vardığımızda her şey hazırdı. Önümde duran enlemesine küçük ama uzunlamasına büyük olan ve boydan boya dopdolu olan masa, açlığımı doruk noktalara çıkartmıştı. Karnımın gurultularını kimsenin duymamasını umarak sandalyelerden birine oturdum, Avon da hemen yanımda duran sandalyeye oturdu. Bir süre ikimizde hiç konuşmadık, ben ailesi nerede diye merak içinde gözlerine bakıyordum sadece. Bu masa sadece ikimiz için donatılmamıştı heralde? Meraklı bakışlarıma daha çok dayanamayan Avon:
-Ailem gelmeyecek. İşleri tahmin ettiğimden daha uzun sürebiliyor.
"Tamam" manasında kafamı salladım ve yemek yemeye koyuldum. Kusana kadar yemek ama kusmamak istiyordum. İkimizde hiç konuşmadan sadece yemek yiyorduk, kocaman bir sessizlik bulutu sarmıştı her yeri. Ancak bu sessizlik, Avonın telefonunun mesaj sesiyle bozuldu. Kafasını uzatıp hemen sol kolunun yanına koyduğu telefonuna şöylece bir baktı ve:
-Bu Aiden. Terapiye neden gelmediğimi soruyor.
+Ayrılmak istediğini biliyor mu? Yani kaydını aldırmak istediğini?
-Evet, bu konu üzerinde uzun uzun konuşmuştuk. Oraya sadece ikizimle Tiffany için gidiyorduk. Onu kaybettikten sonra hiçbir anlamı kalmadı.
Hiçbir şey demeden yemek yemeye devam ettim. Kabul ediyorum, Tiffany çok güzel bir kızdı ama iki kardeşin de aynı kıza yazması saçma değil miydi? Kıskançlık duygusu bütün bedenimi ele geçirmişti. Ben güzel değildim, hiçbir zaman da olamayacaktım. Erkekler, her ne derse desinler her zaman sahte kızlar için öleceklerdi çünkü. Çünkü erkekler her zaman nerede gerçekten güzel ve onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek kız varsa onları bulacaklardı. Tamamiyle dış güzellik. Kimse iç güzelliği önemsemeyecekti, ve ben bu yüzden hep kaybedecektim. Bu duygularla içimde boğuşmanın zorluğu suratıma vurmuştu. Kızarmıştım, gözlerim dolmuştu. Dolu gözlerle Avon a baktım ve gülümseyerek mesaj yazdığını gördüm. Gülümsemesi bütün yelkenlerimi suya indirmemi sağlamıştı. Mesajını yazdıktan sonra yemeğini yemeğe devam etti. O kadar iştahlı yiyordu ki, insanın yemek yeme isteğini arttırıyordu ama o kadar çok yemiştim ki bu bende işe yaramıyordu artık.
-Bu arada, teyzeni aramayı düşünmüyor musun?
+Hayır. Kesinlikle hayır.
-Seni merak etmiştir, Jocelyn. Ne de olsa teyzen.
Elimdeki çatalı tabağın içine koyup elimden geldiğince sakin bir şekilde:
+Eminim gerçekten çok merak etmiştir, ne de olsa "teyzem"
Teyzem derken ellerimi tırnak şeklinde yapmıştım gerçekten de.
-Tabi ki merak etmiştir Jocelyn. Sen onun tek varlığısın, o da senin.
Olduğum yerden kalktım ve cevap vermeden yukarı çıkmak için merdivenlere yöneldim. Yaptığım şeyin saçma olduğunu biliyordum, ama gerçekten birilerine laf yetiştirmek istemiyordum, bu kişi Avon olsa bile. O benim tek varlığımdı evet, ama ben onun tek varlığı değildim. Öyle olsaydı şu zamana kadar beni sahiplenirdi veya, bilemiyorum. Belki de haksızlık ediyordum. Ellerimi saçlarımın içinde dolaştırarak merdivenleri çıkmaya devam ettim. Çatı katına çıktım ve ordaki koltuğa kıvrılıp uzandım. Lanet olası kabuslardan birini görmemeyi umarak uykuya dalmaya çalışıyordum, ama bu çaba olduğum yerde dönüp durmaktan ileriye gitmiyordu. Kendimi ruhen çok rahatsız ve huzursuz hissediyordum. Gözlerimi kapatıp derin derin nefes alıp verdim. Merdivenden gelen sesler nefes alıp verişime konsantre olmamı engelliyordu. Gözlerimden birini açarak yanımda beliren simaya baktım. Bir elinde sigara paketi, bir elinde çakmak bana anlamsızca bakıyordu. Diğer gözümüde açarak:
+Ne? Sinirden uyuyamadığımda uykuya dalmaya çalışma yöntemlerimden biridir bu.
Paketinden çıkarttığı sigarayı ağzına yerleştirdi ve sırıtmaya başladı. Gerçekten, gerçekten bir insan bu kadar güzel gülemezdi. Sol elindeki çakmakla ağzındaki sigarayı yaktı ve nefes çekti. Hiçbişey söylemeden kendini yatağına doğru bıraktı. Sigarasını tuttuğu eli yataktan sarkıyordu ve diğer elini karnının üstüne yerleştirmişti. Sigarasını ağzına doğru götürürken:
-Kavganızın sebebini anlatmadın.
Ben de iki elimi karnımın üstüne yerleştirdim ve:
+Çok önemli bir şey değil. Sadece, henüz birbirimize alışamadık.
-Nasıl yani?
+O çok disiplinli biri. Yani her şeyi elinin altında bulundurmak istiyo galiba. Bugün okula alışmak için önemli bir gündü ve ben bunu harcadım. Açıkçası, oradaki insanlar bana göre değiller ve birazcık üstüme gelince, ben de kaçtım.
Kafamı yana doğru çevirip Avon a baktım. Hala aynı pozisyondaydı. Sadece sol kolu, ağzına sigarayı götürüp getiriyordu.
+Daha sonra terapiye de gitmedim, seninleydim. Oda beni hiç dinlemeden bana bağırmaya başladı.
Olduğu yerde dikildi. Bağdaş kurarak oturdu ve:
-Ben benim yüzümden olduğunu düşünmüştüm. Artık vicdan yapmama gerek kalmadı.
Omuz silktim. Ne demek istediğini anlayamayacak kadar yorgundum. Tek istediğim uyumaktı ve sabaha bu lanet hissin geçmesiydi. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.
+İyi geceler.
-Uyuyacak mısın?
+Evet. Kendimi çok yorgun hissediyorum.
İki parmağının arasına sıkıştırdığı sigarasından son bir nefes aldı ve ayağa kalkıp hemen baş ucunda duran kültablasına bastırdı. Bana doğru geliyordu. Tek kaşımı kaldırıp izlemeye koyuldum, yine ne yapacağını gerçekten merak ediyordum. Yanıma geldiğinde olduğum yerden beni tek hamlede kaldırdı, kucağına aldı.
+Ne yapıyosun?
-Orada ben yatacağım. Sen benim yatağıma geçiyosun.
+Hayır! Düzenini bozmana izin vermiyorum!
Bana bakıp dalga geçer gibi güldükten sonra beni yatağın üstüne bıraktı. Daha sonra dolabına yönelip kapağı açtı, eline rastgele gelen tşörtlerden birini aldı ve bana verdi.
-Senin bedenine uygun bişey olduğunu düşünmüyorum. Zaten o da sana gecelik gibi olacaktır.
Sırıttı. Daha sonra da dolabının kapağını kapatıp arkasını döndü koltuğa yöneldi? O arkası dönük bir şekilde koltuğu yatmak için hazırlarken ben de hızla üstümdeki tşörtü çıkarttım ve verdiği tşörtü üstüme geçirdim. Yatağın üstünde ayağa kalktım, gerçekten dediği gibi olmuştu. Çok uzun ve boldu. Tşörtü iyice indirdikten sonra şortumla kilotlu çorabımı çıkarttım ve yorganın altına girdim. O da hazırladığı "yatağa" yattı.
+İyi geceler, Avon. Her şey için teşekkürler. İ-iyiki varsın
-Her zaman.
Baş ucunda olan düğmeye uzandı, ışıkları kapattı. Gerçekten, iyi ki vardı. Kendimi güvende hissettirdiği için, gülmemi sağladığı için, iyiki vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Yeniden Başlar.
De TodoO bok çukurunda ölüyorum, ama annem bana kızmıyor! Doğru ya, ben annemi çoktan kaybettim. Annemle birlikte kendimi de kaybettim. Tekrardan başlayabilmem için bir umuda ihtiyacım vardı ve ihtiyacım olan şey, tam karşımda duruyordu, bütün saflığıyla.