4. Bölüm

49 9 5
                                    

---Ahh dikkat et tatlım, koşma düşersin.
Lunaparka geldiğimizde, etrafta koşuşturan çocukların sesleri, parkı neşelendiriyordu. Bende şimdi kendimi çocuk gibi hissediyordum.
---İsmin ne bakalım senin?
---Nisa benim ismim.
---Hm ismin çok güzelmiş. Fotoğrafını çekebilir miyim, Nisa?
---Tabi, ben fotoğraf çekinmeyi çok severim.
Teklifimi kabul ettiğinde, bir poz vermesini istedim. O'da zafer işareti yaparak gülümsedi. Arka planda dönme dolabı, önde ise tatlı mı tatlı bir kız. İlk lunapark fotoğrafımız çekilmişti bile.

Atlıkarıncanın olduğu tarafa gittiğimizde gözüme mavi pamuk şeker ilişmişti. Mina'ya döndüm ve "bana ısmarlayabilirsin" der gibi baktım. Uğur anlamış olacak ki;
---Herkes pamuk şeker yiyor değil mi? dedi.
---Eveet,tabii ki, bu da soru mu? diye bağırmıştık aynı anda, farkında olmadan. Sonra birbirimize bakıp gülüştük. İşte şimdi tam bir çocuk olmuştuk.
---Benimki mavi vee Mina'nın ki de yeşil lütfen.
Pamuk şekerimi odaklanarak, zevkini çıkara çıkara, ağzım, elim yapış yapış ola ola yiyordum ki, bir ses duydum:
---Kaçma kal orda!!
O da neydi? Lunaparkta böyle olaylar olmamalıydı. Gerçi Dünya'da böyle olaylar olmamalı ama gerçekten lunapark yeri değildi. Sonuçta çocuklar, kendini çocuk hissedenler eğlenmek için geliyordu buraya.

Ne kaçan kişi bize doğru mu geliyordu? Yok yok gelmiyordur. Geliyoor...
"Bu macerayı kaldıramam heralde" diye düşünürken, galiba aklına birşey geldi, kaçan adamın. O da ne, koluyla boğazımı kavradı ve silahı kafama dayadı. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi oldu. Elimdeki pamuk şeker yere fırladı. Sonra bir de baktım karşımda polisler. O da ne? Dayım karşımdaydı;
---Senin ne işin var burda?
---Fotoğraf çekmeye gelmiştik dayı da, şimdi bunu mu konuşcaz? N'olur kurtar beni.
---Tamam tamam sakin ol. Korkma ben burdayım.
---Demek yeğenin, ne güzel işim kolaylaştı. Şimdi buraya bir araba çağıracaksın ve ben burdan gideceğim. 15 dakikan var. Eğer dediğimi yapmazsan yeğeninin kafası uçar!!
Tam psikopat! Bu ne ya akıllı bir insan da beni bulsa artık. Yavaş yavaş dakikalar geçiyordu. Yani aslında normal zamandı ama bana ölüm gibi gelmişti. Dayım telsizle birşey söylüyordu, ya da söylüyor gibi yaptı, tam anlamadım. Son dakikalara geldiğimizde ortada bir araba falan yoktu. Dayı sen n'apmaya çalışıyorsun. Bir araba altı üstü. Benden önemli mi ya?. Hiç hiç yakıştıramadım.
---Son dakikalar yeğenine elveda de-... Cümlesini tamamlayamadan arkadan biri çekip almıştı adamı. Ben ise gözlerimi sıkıca kapatmıştım, düşmeyi bekliyordum. Beklediğim olmadı. Birinin kucağına düşmüştüm. Gözlerimi açmamla beni tutan kişiyle göz göze geldik. Ama nasıl göz göze gelmek. Ne güzel gözleri vardı. Nasıl da anlamlı bakıyordu. Âdeta gözlerinin kahverengisi, beni bir girdap gibi içine aldı. Resmen kayboldum. O da bana bakıyordu.
---Geçmiş olsun.
Hıh. Galiba bana bişey diyordu. Kızım kendine gel. Kafamı iki yana salladım. Kendimi zor da olsa topladım.
---Hıh teşekkür ederim.
dediğimde bana bakıp gülümsedi. Sen ne güzel gülüyorsun. Nasıl başarıyorsun, bu kadar güzel gülmeyi? Gülüşün sanki çiçeklerin açması, sanki baharın gelmesi. Bu çocuk polis miymiş ya? Vayy bee. Orada dayımın da olduğunu son anda hatırlayarak hemen bakışmayı kestim. Kestim ama...
---İyi misin canım?
---İyiyim dayı sağol da bi an beni hiç sevmediğini, bir arabanın benden daha önemli olduğunu düşünmedim değil ama, haberin olsun.
---Canım benim, arabayı verip kaçmasına, başka suçlar işlemesine izin mi verseydim?
---Haklısın dayı, ben korkudan ne söylediğimi biliyor muyum? Haa dayı ben Mina ile konuştum ev işini kabul etti. Bugün yarın taşınır.
Bu çocuk niye bizi dinliyor ya. Tamam teşekkür ettik ya daha ne istiyorsun? Bi de hâlâ gülüyor.
---Neyse artık gidebiliriz hadi Mina.
---Tamam canım hadi gidelim.
Tam giderken istemsizce arkamı dönüp tekrar baktım, O'da bana bakıyordu. Kalbim neden böyle atıyordu anlam veremedim. Hemen önüme döndüm. Ve evimize gittik.
******
Mina taşınalı iki gün olmuştu. Hemen ayak uydurdu bana ve bu eve. Zaten birbirimizi tanıdığımız için pek sıkıntı olmuyordu. Günlerimiz güzel geçiyordu.

---Minaa nerdesin, kahve yapıyorum. Sende ister misin?
---İsterim canım, odamdayım.
---Tamam getiriyorum. Mina'nın en sevdiği hobisi resim çizmek olduğundan, çoğu zaman tuvaliyle vakit geçiriyordu. "Heralde yine onun başındadır" diye düşündüm ve gülümsedim.
Odaya girdiğimde;
---Hayret Mina seni tuvalin başında bulurum sanıyordum, ama yanılmışım.
---Lunaparkta çektiğimiz fotoğraflara bakıyordum, gel beraber bakalım.
---Tamam hadi bakalım, merak ettim.
---Nisa çok tatlı çıkmış değil mi?
---Evet ya çok tatlıydı. Ee fotoğrafı da çok güzel çekmiş kim çektiyse artık:)
---Kızım bırak da, seni başkası övsün. Kendi kendini övmek nedir ya?
---Tamam tamam. Doğru söyle ama güzel çekmemiş miyim?
---Tamam Belinay çok güzel çekmişsin. Hayran kaldım Belinay. Sen bi dahisin Belinay.
Oldu mu Belinay Hanım.
---Tamam ama sende biraz abarttın.
---Ayyh sana da yaranılmıyor canım.
---Tamaam sustum.
deyip parmaklarımı ağzımı fermuarlarmış gibi yaptım. O da bana gülümsedi.
---Vavv çok güzel çekmişim baksana Belinay.
---Bu da ne?
---Ben çektim, kötü mü olmuş?
---Kızım ben orda canımın derdiydeydim sen fotoğraf peşinde miydin ya? Sana hiç yakıştıramadım. Teessüf ederim.
---Kızım ne var ya. Makinen benim elimdeydi bende çekiverdim. Hayır n'olcak sanki. Bi poz çektim.
---Tamam anladım ben sağol.
Makinemi aldım ve odasından çıktım. Aslında kızmamıştım O'na. Sadece böyle bişey beklemiyordum. Tam ben O'nun kahverengi gözlerine bakarken çekmiş. Bu anı mı bekliyordu anlamadım ki. Fotoğrafa dikkatlice baktım. Üniforması ne çok yakışmış, diye düşündüm. O da bana dikkatlice bakmış. Sonra bu düşüncelerden sıyrılarak kahvemi içtim ve mutfağa, makineye yerleştirdim.

Tâha
O'nun hayatını kurtarmıştım. Aslında bu benim işimdi ama neden böyle hissediyordum? Sadece bir rehineyi suçludan kurtarmıştım. Peki O'nu bir daha nasıl görecektim? Dayısına mı sormalıydım? Ahh hayır nasıl soracağım? Olmaz olmaz dayısı olmaz. Bir şekilde bulup rozetini vermeliydim. O'nu kurtardığımda çantasından düşmüştü. Ama o gün veremedim. Belki de bu rozet tekrar karşılaşmamıza yardımcı olacaktır.
Dayısıyla aynı karakolda mesai yapıyorduk. Birbirimizi severiz, konuşuruz da aslında. Ama bir yeğeni olduğundan hiç bahsetmedi, ya da denk gelmedi. Gözlerinin yeşiline hayran kalmıştım. Nasıl bir yeşil? Çimen rengiydi sanki. Evet evet o çimen gözlü kızdı. Bakmaya doyamamak, kıyamamak, hepsini hissettim o gün ben. Arkadaşının ismi Mina'ydı. O'nun ismini bilmiyordum. Ama şu bir gerçek ki öğrenmek için de can atıyordum...

 Ama şu bir gerçek ki öğrenmek için de can atıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 31, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BİR AVUÇ UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin