24.02.1993
"Demek öyle oldu?" Elindeki bardağın içerisinde parlayan altınımsı-bronzumsu sıvının bir kere daha genzini yakmasına izin verdi Jeon Jungkook.
Tanımıştı, Min Yoongi'yi. O gülümsemeyi asırlar sonra bile hatırlardı. Nasıl unuturdu zaten, tapılacak bir gülüşü? Fakat Min Yoongi onu tanımamıştı ve Jungkook kendini ona henüz tanıtmamıştı. Şirketinde geçen minicik kazadan sonra Jungkook, Yoongi'ye bara gitmeyi teklif etmiş; Yoongi anlam veremese de kabul etmişti. Bir bakıma karşısındaki keskin yüz hatlarına sahip, gücünü on metre öteden bile hissettiren bu insana 'hayır' diyeyemişti. Zaten bir şey çekiyordu, içinden bir parça haykırıyordu, tanıyor muydu bu adamı bilmiyordu, dilinin ucu doluydu hatırlayamadıklarıyla fakat olmuyordu işte.
Kafasını salladı Yoongi. Jungkook viskisinin üzerinde süzülen sakura çiçeğini inceledi, ardından barın yüksek temposundan hiç etkilenmiyormuşcasına, oldukça kibar bir tavırla bardağını yenilemesini istedi barmenden. Yeniden Yoongi'ye döndü.
"Babanızı hoşnut etmeyen neydi Bay Min? Şirketim ve çalışanlarım birbirlerine karşı daima saygılıdırlar ve maaşlarımız da ortalama bir şirket için oldukça yüksekte."
Yoongi elindeki kokteyl bardağıyla oynadı, ismini bilmediği bu adamın ses tonunda kalbini boğan bir şeyler vardı. Elleri titriyordu, sesinin de titrememesini diledi. "Babam daha çok şirketinizdeki asık suratlardan ve fazlasıyla sıkıcılıktan bunalmıştı."
Jungkook kaşlarını kaldırdı, sonrasında barda göz gezdirdi; eğer ona kalsaydı saatlerce Yoongi'yi izlemek isterdi, en sevdiği şarkıyı defalarca dinler gibi, en sevdiği kitabı tekrar tekrar okurcasına, en sevdiği filmin repliklerini ezberlercesine izlemek isterdi Yoongi'yi. Henüz mümkün değildi. Bakışlarıyla onu rahatsız etmek istemiyordu.
"Kendime göre prensiplerim vardır, siz buna sıkıcılık da diyebilirsiniz tabii. Çocukken de sıkıcı olduğumu söylerlerdi. "
Yoongi bar taburesinde kıpırdandı, kafasını salladı onaylarcasına; adamın konuştukları bir şeyler çağrıştırıyordu ama ne?
"Sizin çocukluğunuz nasıl geçti Bay Min? Çocukken fazlasıyla kırılgan olan tiplerden gibi duruyorsunuz?"
Yoongi çocukluğunu düşünmemeye çalışarak, karşısındaki adamın kabalığını görmezden geldi. Tanımadığı bir insan hakkında varsayımlarda bulunmak ona göre hoş bir şey değildi. Sertçe yanıtladı.
"Evet Bay ne adını ne soyadını bildiğim şahsiyet. Ben çocukken oldukça kırılgan ve sizin aksinize hiperaktif denilebilecek kadar hareketli bir çocuktum."
Hafiften sinirlenmesi Jungkook'u gülümsetmeye yetmişti, içkiden ıslanmış dudaklarını yaladı ve elindeki bardağı mermer tezgaha bıraktı.
"Eminim ki çocukken yanınızda biri olmadan uyuyamıyordunuz, hatta her gece ninniler dinliyordunuz."
Yoongi açıkça kaşlarını çattı. Tanımadığı bir insanın kendi hakkında tahminlerde bulunmasını geç, tahminlerinin doğru çıkması Yoongi'yi garip bir şekilde ürkütüyordu. Bu adam falcı felan mıydı be?
"Size yalan söylemeyeceğim, dedikleriniz doğru," Kollarını küçük bir çocuk gibi göğsünde birleştirdi. "Fakat sizinle çocukluğumu konuşacak değilim, buraya sadece babamın eski patronu olduğunuz için sizi kırmak istemediğimden geldim ve saçma sapan muhabbetlere vaktim yok."
Sadece blöf yapıyordu, buradan çıkınca yapması gereken herhangi bir işi yoktu ve burada laklak etmek onun için bir sorun teşkil etmiyordu; yalnızca çocukluğunun mevzubahsinden hoşlanmıyordu, duymak istemiyordu.
Jungkook kravatını düzelttikten sonra gözlerini Yoongi'nin boynuna, oradan da hâlâ çıkarmamış olduğu kolyeye dikti. Tam on dört senedir o kolyeyi kaybetmemiş olduğunu görünce bir anda Yoongi'ye sımsıkı sarılası geldi. Ama içindeki heyecanı bastırarak gözleriyle kolyeyi işaret etti.
"Kolyeniz güzelmiş Bay Min, nereden aldınız?"
Yoongi bir an onu isteyecek korkusuyla elini kolyesine götürdü ve sıkıca tuttu. "Birisi benim için yaptı, satın almadım."
Jungkook onun kolyeyi bu denli sahiplenişini görünce zaten var olan keyfine keyif eklendi; heyecanını zapt etmek güçleşiyordu. Bir şeyler mırıldandı.
"Rüzgara karışmış fısıltım gelirse kulağına, hatırla.
Benim küçük meleğim.
Seni sonsuza ve sonsuzluk kadar, seveceğim."Min Yoongi istemsizce karşısındaki yabancının ağzından çıkan her bir harfe eşlik etti. Duraksadı.
Jeon Jungkook, loş ışığın altında cesurca Min Yoongi'nin gözlerine baktı, açıkça, hiçbir şeyi gizleme ihtiyacı duymadı. Yoongi'nin gözleri kendisiyle buluştu; o an etraftaki diğer her şey puslandı, bulanıklaştı, sadece ikisi vardı.
Min Yoongi karşısındakinin gözlerinde kendi çocukluğunu gördü. Tanıdı.
▪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angelot, yoonkook
Short Storyrüzgara karışmış fısıltım gelirse kulağına, hatırla benim küçük meleğim seni sonsuza ve sonsuzluk kadar seveceğim