17.12.1978
Bulunduğu kompartımana geleli bir hafta oluyordu. Lakin Jungkook adındaki çocuğa hiç ısınamamıştı, çocuk aşırı derecede sessizdi. Yaramazlıklarında eşlik edecek bir tip gibi durmuyordu. Üstelik tek yaptığı eylem, kafasını trenin lekeli camına yaslayıp bütün gün dışarıyı izlemekti.
Ofladı Yoongi. Tam tamına bir haftadır tek bir pürüz bile çıkartamamıştı. Bayan Kim bu durumdan oldukça memnundu. Yoongi'nin böyle yapmasının elbet bir sebebi vardı. O, nereye götürüldüklerini ve sonlarının ne olacağını biliyordu. Ve karşısında oturan aptalın hiçbir şey bilmediğine emindi. Bilse, böyle tatile gider gibi rahatça oturmazdı diye düşünüyordu Yoongi. Yanılıyordu. Jungkook her şeyi bildiği için susuyordu.
Oturduğunda yere yetişmeyen ayaklarını salladı ve kiliseden bağışlandığını bildiği boyu iki parmak kısa pantolonunu çekti. Beline haliyle boldu fakat Bayan Park ona en uygun pantolonun bu olduğunu söylemişti. Diğer yaşıtlarından zayıf olduğu için sürekli kendi yaşından küçük beden kıyafetleri giyerdi. Onun aksine şu an kendisine dönen acı kahve gözlerin sahibi, yaşına göre oldukça gürbüz duruyordu. Yoongi onun altı yaşında olduğunu diğer çocuklardan duymasa onu kendinden büyük zannedebilirdi.
Acı kahve gözler, irislerine çekilmiş perdelerin ardından bakıyordu; Yoongi bunu anlayamadı ve kendi kendine ne boş bakışlar diye geçirdi içinden. Aynı şeyi o anda Jungkook da düşünüyordu. Konuşmadılar, sadece bakışları oynaştı birbirlerinin yüzlerinde. Evet, bir hafta oluyordu fakat daha aralarında tek bir diyalog bile geçmemişti.
Sorun şuydu ki; Jungkook'un konuştuğunu neredeyse hiç kimse duymamıştı.
Yoongi'nin 'çete' olarak isimlendirdiği grup Jungkook ile dilsiz diyerek birçok kez dalga geçmiş, ve Yoongi de buna şahitlik etmişti. Jungkook kendisiyle dalga geçildiği anlarda bile konuşmamış, kahverengi gözlerini uzun uzun -ve Yoongi itiraf etmeliydi ki ürperticiydi- onlara dikmişti. Şimdi kendisiyle konuşmamasının sebebinin de geçmişten, o gruba ait oluşundan dolayı olduğunu tahmin ediyordu. Yoongi yine yanılıyordu.
Yetimhanede herkes yaşlarına göre yatakhanelerde kaldığı ve sınıflara ayrıldığı için Yoongi Jungkook'u pek tanımıyordu. Trende inceleyebilme fırsatını bulmuş, kafa dengi olmadığına kanıt getirdiğinde onu incelemeyi bırakmıştı. Şimdi ise bir haftadır kompartıman arkadaşıydılar.
Akşam yemeği vaktinin geldiğini belirten zil duyuldu, büyük ihtimalle zili çalan Bay Kim idi, zira Bayan Park zili bu denli yavaş çalmaz, aksine her an bir yere yetişecekmiş gibi acele acele sallardı. Yoongi bunu fark etmedi fakat kimse onunla kalmak istemediği için uzun süredir yalnız duran Jungkook bunu çok kolay ayırt edebiliyordu. Kompartımanlarının paslı kapısının alt kısmındaki yemek bölmesinden içeri bir tepsi gönderildiğinde Yoongi kendini yere bırakarak tepsiye yöneldi, Jungkook kımıldamadı. İkisinin de tahminleri yanılmadı. Yine 'yemek' denilebilecek hiçbir şey yoktu. Yalnızca iki yeşil elma.
Yoongi'nin karnı kazınıyordu ve eli önce büyük elmaya gidecek gibi olsa da almadı. Karşısındaki çocuk da aç olabilirdi. İki elmayı eline aldı, büyük olanı Jungkook'a uzattı.
Jungkook onun aç olduğunu biliyordu. Kahvaltı için verilen ekmek dilimini yemediğini, Hoseok ile birlikte üç numaralı kompartımanda kalan henüz üç yaşında olan Jackson'a verdiklerini biliyordu. O minik, gün içerisinde fazla acıkıyordu ve günde iki öğün verilen kuru bir ekmek dilimi ile meyve onu doyurmuyordu. Yoongi de genellikle kendi payının çoğunu Jackson'a ayırırdı, son günlerde Hoseok da ona eşlik ediyordu. Biliyordu bütün bunları Jungkook.Hoseok, Yoongi'in en iyi arkadaşıydı. Jungkook bir an üzülmüştü, sebepsizce, bir an gözlerine yansıyacak diye korktu. İçi burkuldu çünkü Yoongi onu en iyi arkadaşı olarak görse de, Hoseok ona bahaneler üreterek Namjoon'un kompartımanına sızıyordu.
Her ne kadar onu dilsiz diye çağırsalar bile, bir konuşsa, oluşacak kavgaları kimseler bilmiyordu.Jungkook böyleydi işte. Sessiz sedasız lakin her şeyi bilen. Sessiz tehlikelilerdendi o. Ama hiçbir zaman kimseyi üzecek bir şey yapmazdı. Ona tehlikeli demek doğru olmazdı. Soğuk dursa da, kırılmış bir kalbin kırıklarının ruhun derinlerine ne kadar batacağını en iyi Jungkook bilirdi. Kimseyi kırmazdı.
Yoongi açlığından ötürü karnından bir ses gelecek olmasından korktu. Jungkook hâlâ kımıltısızdı. Yoongi onun büyük elmayı alacağını biliyordu. Trendeki herkes gibi o da aç olmalıydı. Ama yanıldı. Yoongi üçüncü kez yanıldı.
Jungkook, çocuğun karnındaki gurultuyu duymamış gibi yaparak küçük elmaya uzandı.
Yoongi onun hakkında çok yanılsa da, bu Jungkook'un ona yaptığı ilk fedakârlıktı.
▪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angelot, yoonkook
Cerita Pendekrüzgara karışmış fısıltım gelirse kulağına, hatırla benim küçük meleğim seni sonsuza ve sonsuzluk kadar seveceğim