[Ruelle - Madness]
Alkan'ın dediği gibi yapıp zil çalar çalmaz çıktım ve eve gittim, onun dediğini neden yapıyordum bilmiyorum. Ben kimsenin benden zorla istediğini yapmazdım fakat bugün o kadar öfkeliydim ki herkese, bir an boşluğuma gelip benden zorla istediği şeyi yapmış ve sonucunda eve gelmiştim.
Çantamı sırtımdan indirip anahtarı alacağım sırada bir şeyin eksik olduğunu anlamam uzun sürmedi. Çantam okulda kalmıştı ve zil çalar çalmaz okuldan direkt çıktığım için çantam sınıfta kalmıştı işte.
Elimle alnıma bir şaplak atıp Alkan'a küfür mırıldandım sessizce. Aşağıdan adım sesleri duyduğumda eğilip baktım, annem geliyordu ve adımları baya sertti. Sinirliydi.
Sinirlendiği şey büyük ihtimalle okuldan aranması ve benim kopya çekmemden suçlandığım, sonra da okuldan kaçtığımla ilgiliydi ama annem bana güvenirdi, aynı Beril ile Alkan gibi. Onlar da bana güvenmişti, yani beni sınıfta ezilmekten kurtarmak için inanmamış gibi de yapmış olabilirlerdi.
En sonunda kapıya geldiğinde "İşten erken ayrılmışsın," dedim. "Okuldan erken ayrılmışsın sende?" dedi imalı imalı. Bu öfkesi de kimeydi? Bana güveniyordu, değil mi? Kopya çekmediğimi biliyordu, böyle şeyleri saçma bulduğumu biliyordu değil mi?
"Nasıl kopya çekersin? Nasıl yaparsın bunu? Ben bütün gün çalışıp sana bakmak için dayanırken sen nasıl da kopyayla işi kolaya çekersin? Sana kaç kere çalış dedim, alnının teriyle iyi bir not al dedim... Ama sen kopya çektin!"
Güvenmemişti.İşte o an, kalbime bir ağırlık çöktü. Gözlerim yanıyordu, sanki biri yanan bir mumu gözlerime değdirmişti de onun ateşiyle kavruluyordu. Her ne kadar gözlerim dolsa da o kavruluşu söndüremedi. Daha çok yandı. "Kapıyı açar mısın? Uyumak istiyorum." Anahtarı bana fırlattığında parmaklarıyla başını ovdu.
Kapıyı açıp odama girdiğimde dış kapıyı sertçe kapattı. Yüzümü sinirle sıvayıp test kitaplarımı çöp kutusuna fırlattım. Yere çömeldiğimde gözlerim daha çok doldu.
Şu kahrolası yaşıma kadar insanları hiç sevmiyordum ve umursamıyordum. Herkese öfkeliydim. Elime tüm dünyaya duyuracak bir mikrofon geçse diyeceğim şey belliydi, tüm içimdeki öfkeyi kusardım o mikrofona.
Keşke hiç ağlama özelliğim olmasaydı, Tanrı eğer bana böyle bir özellik verseydi şeytanın tüm günahları kabul ederdim, hem de hiç itiraz etmeden. Hiç gıkım çıkmazdı o zaman, yaşardım ve ölürdüm. Ağlamak insanları rahatlatırmış derler, bu neden bana olmuyordu? Beni neden rahatlatmak yerine daha da kahrediyordu? Neden daha çok mahvoluyordum?
Şeytanlar ağlamazdı bence, onlar ateşten yaratılmışlardı ya, ağlamazlardı. Benim ruhumda ateşten yaratılmış gibiydi, her gözyaşımda kavruluyordu. Peki neden ben ağlamaya devam ediyordum, beni bu kadar mahvetmesine rağmen?
Telefonum çaldığında Beril olduğunu gördüğümde açtım. "Efendim?"
"Çantanı ve montunu çıkışta getireceğim. Bu arada iyi ki sınıfa gelmedin." Kaşlarımı çattım. "Neden?" Birkaç hışırtı sesi geldikten sonra tekrar konuşmaya başladı. "Arkandan çok ağır konuştular... Ya çok sinirlendim ve hepsine bağırdım, öcünü aldım merak etme. Babam çok kızacak ama o kadar zoruma gitti ki... Sana anlatmayacaktım fakat yarın bunları duymaya hazır ol diye söyledim. Yellozlar! Sanki cinayet işledik ya, ne bu öfke? Haklı değil miyim Esin?"
Bunu bilerek yapmıştı. Onların aşağılayıcı kelimelerin altında kalmayayım diye eve gitmemi söylemişti. "Esin?" Seslenmesiyle kendime geldiğimde sanki görecekmiş gibi kafamı salladım. "Siktir et. Hiçbir zıkkımları umrumda değil. Sonra konuşalım mı? Uyumam lazım."
"Şu kopya olayı..." Telefonu tam kulağımdan çekeceğim sırada bir şey söylediğinde tekrar kulağıma dayadım. "Sen kime inanıyorsun?" Bana güvendiğini söyle Beril. Lütfen. Buna ihtiyacım vardı belki de. Birinin bana güvendiğine dair.
"İlk başta şok olmuştum ama sonra dedim ki yapmaz. Yani... yapmadın değil mi?" Kafamı yavaşça olumsuz anlamda salladım. Ufak bir güvensizlik kırıntısı. "Yok, hayır. Kopya falan işime gelmez. Neyse görüşürüz yarın," deyip telefonu kapattım. Daha fazla konuşmaya tahammül edemiyordum. Sonra telefon mesaj sesiyle titredi.
Alkan: Sakın eve gidip ağladım deme bana
Esin: Bir şey demedim zaten
Alkan: Kabulleniyor musun?
Esin: Hayır
Alkan: Ağlamadın mı?
Esin: Belki
Alkan: Bu kötü olmuş çünkü çok çirkin ağlıyorsun
Esin: Senin yanında ağlamadım ki hiç, nerden biliyorsun?
Alkan: Ben zaten benim yanımda ağladın demedim ki
Esin: SEN BENİM ODAMI MI GÖZETLİYORSUN?
Alkan: Perdelerini kapat o zaman
Gözlerimi telefondan çekip pencereme baktım, ağzına kadar açıktı. Ve onun odasının penceresi buradan çok net bir şekilde gözüküyordu ama perdesi kapalıydı. Perdemi pencerenin sonuna kadar örtüp sinirle yatağa geri oturdum ve telefonu elime geri aldım.
Esin: Sapık falan mısın? Niye bakıyorsun?
Esin: Yoksa ben soyunurken de mi?
Alkan: O kadar şerefsiz değilim
Esin: Odama bakacak kadar şerefsizsin ama giyinmeye gelince bakmıyorsun ve şerefsiz olmuyor musun şimdi?
Alkan: Perdelerini açma sonuna kadar çünkü yan evdeki çocuğu tanıyorum, hiç iyi bir tip değil
Esin: En başından söyleseydin daha dikkatli olurdum. Kim bilir ne kadardır beni izledi...
Alkan: İzleyemeyez artık
Esin: Ne demek şimdi bu?
(Görüldü)Gözlerimi görüldü yazısının üzerinde dakikalardır gezdirdim fakat hiçbir şey yazmadı. WhatsApp'dan çıkmıştı. "Şerefsiz..." diye sessizce mırıldanırken telefonu kapattım ve kendimle yüzleşmeye devam ettim. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda gözlerim istemsiz kapandı ve karanlıkta hafif bir ışık bekledim.
O ışık görülmedi, belki de ben görmedim ya da bana kimse tutmadı.
Esin'e benziyor birazcık
ŞİMDİ OKUDUĞUN
surly II
Teen FictionHiç inanmazdım, paralel evren zırvalıklarına. [Subsidiary Role I]