2.5

41 6 0
                                    

[Perdenin Arkasındakiler - Beni Tamamla]

Karanlığa asılmış muazzam görünümlü ayın gölgesi, ışıl ışıl hafif dalgalanan denize yansıyor ve geride enfes bir görüntü bırakıyordu. Yalnız değildi. Tanrı, hemen yanına milyonlarca yıldız serpip ışığını görkemleştirmişti. Soğuk parmaklarımı başıma götürüp kaymış beremi kulaklarıma kadar çekip paltonun yakalarıyla donmuş burnumu örttüm. "Ölmek istemiyorum... En azından şimdi."

"Ya şimdi ölürsen? Üzerime kalırsın, açma konuyu şimdi," diye homurdandım. Haykırarak güldüğünde gözlerimi belirtip ona döndüm. "Sessiz olsana, yukardan biri ayakkabı falan fırlatır susun diye!"

"Dedi, insanları gram umursamayan asık suratlı kız." Yutkunarak önüme döndüğümde dalgası dinmiș denizi izlemeye devam ettim. Umursamıyorum derdim hep. Ne yaparlarsa yapsınlar; gelsinler yüzüme tokat atsınlar, yüzüme tükürsünler. Umursamazdım, önceden ne yapıyorsam yaptığım şeye devam ederdim. Çünkü hiçbir şey sözcükler kadar seni incitme potansiyeline sahip değildi. Bilmiyorum. Gözle görülemeyen, fiziksel acı veremeyen bir şey nasıl incitirdi seni? Oysa tokadın acısı kızarıklığıyla belli edip yanağını sızlatıyordu, sözcükler milyon yıl geçse de sende derin bir yara bırakarak iz kalıyordu. Zaman içerisinde unutuluyor olabilirdi ama o iz hiçbir şekilde senden kaybolmuyordu. Hep var olacaktı.

Sen onun varlığını unutsan dahi.

Titremeye başladığında elini tutup ayağa kaldırdım. "Hasta olacaksın. Ben de olacağım gidelim." Hiçbir şey söylemeden uykulu gözleriyle hemen yanımda beni takip ediyordu. Bi' dokunsan düşecek gibiydi. Eve vardığımızda sessizce odama geçip yer yatağı hazırlayıp Beril'i dürtükledim. "Yatsana, yatağını hazırladım." Yatınca ışığı ve kapıyı kapatır kapatmaz ben de yatağa girmiştim. "Esin..."

"Efendim?"

"Benim sorunum ne?" Sesi aşırı uykulu ve çok sessiz söylemesine rağmen ne dediğini anlamakta zorluk çekmiyordum. "Ne demek istiyorsun?"

"Yani... neden insanların sevgisini kazanamıyorum?" Kaşlarımı çattım. "Çok zor değil aslında. Ama beceremiyormușum gibi-- hayır, gibi değil." Gözlerim yanmaya başladı. Bu cümlesi çok dokunmuștu. Bazen ben de böyle düşünürdüm ve düşünmek istemiyordum. Sadece çok fazla insanlara karşı gurur yapıyordum. Onlarla aramda ilişki kurmak bir kenara aynı zaman diliminde dahi bulunmak çok... zor geliyordu. Keşke her şeyin sessiz sakin olduğu yetmişli yıllara gitseydim ya da seksenli... "Sevgi hissini bilirsin Beril, değil mi? O hissinin çok güçlü olmasıyla birlikte çok da değerlidir. Ve 21. yüzyılın insanları bu denli hazineyi barındırmıyor. Hem de hiçbiri."
Uzun bir sessizlikten sonra gözlerim ağır ağır kapanmıştı.

Ertesi gün evde kahvaltı yapmadan okula giderken bir fırından poğaça ve meyve suyu alıp yolda yiyerek giderken arkadan Alkan da bize yetişmişti. Beril dün konuştuğumuzdan bu yana ağzını bıçak açmamıştı. Çok sessizdi. Yanımda peynirli poğaçasını yiyerek gidiyordu ve bana hiç bakmıyordu bile. Tam önüme dönerken meyve suyumun pipetini ağzına almış yarısına kadar içmişti bir anda. Kaşlarımı çatmıș, gözlerine bakıyordum. "Bu neydi şimdi?" Yanıma gelip "Susadım," dedi sadece. Meyve suyu kutusunu ona uzattım. "İçebilirsin. Böyle durduk yere aksiyona gerek yok. Korktum."

"Ah, sağ ol. Vermezsin sanmıştım."

"Neden?"

"Ortaokulda beslenme çantandan keklerini yediğim için neredeyse bir ay yüzüme bakmamıştın da."

Çünkü o gün doğum günü sürprizi yapacaktım sana ama sen mahvetmiștin.

Her neyse.

"Hak etmiştin. İlk defa kek yapmıştım annemin yardımı olmadan ve ilk keklerimi ben yemek istiyordum." Ellerini cebine sokmadan önce ceketinin kapüșonunu kafasına geçirip gülümsediğini fark ettim ama hemen önüme döndüm. Sonra Beril'e baktığımda poğaçası bitmiş meyve suyunu içiyordu. "Beril?"

"Hım?" Konu bul. Konu bul. Bir şey bul.
"Günaydın?" Çok güzel.

"Pek aymadı aslına bakarsan. Güneşi kara bulutlar kaplamış görünüyor."

"Aynısı senin içinde geçerli. Değil mi?"

İlk iki ders aralıksız uyumuş hiç dışarı veya kantine falan çıkmamıştı. Ben de sıkıldığımdan Alkan'la kantinde oturup durmuştum. Sarp ortalıkta yoktu bu yüzden mutluydum. Onu görmek kafamı oldukça karıştırıyordu, zaten içerisi kaostu.

Neredeyse 2 hafta böyle sessiz sakin geçip gitmişti ve Beril beni hiç aramamıştı ben aradığımda da müsait değilim deyip kapatmıştı. Ona neler oluyordu bilmiyorum. Zaten çoğu zaman okula geldiği bile yoktu, evine de gidemiyordum babasıyla karşılaşmamak için. Eve dönerken çok dalgındım mesaj sesini bile sonradan idrak ediyordum.

Alkan: Beril, Sarp'tan mı hoşlanıyor?

Esin: Bunu da nerden çıkardın şimdi

Alkan: Ciddi mi soruyorsun cidden

Esin: Cidden ciddi soruyorum

Alkan: Bilmiyorum bana en son konuşmamızda bir şeyler söylemişti ama emin olamadım

Esin: Maalesef, hoşlanıyor............

Alkan: Biliyor musun?

Esin: Neyi

Alkan: Balık olsan çabuk oltaya takılırdın

Esin: NE

Esin: İnanamıyorum! Bunu nasıl yaparsın?

Alkan: Hsjahsjahznhdj

Esin: OFFFFFFFFFGGGGFFFF

Esin: Sakın ona benim söylediğimi söyleme

Alkan: Merak etme, balıklar söyledi derim

Esin: Ha ha ve ha

Alkan: :)

surly IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin