2.8

39 7 0
                                    

[Alarga - Birazcık Yalnız Gibisiniz]

Kış mevsimi neredeyse bitmişti ve şimdi hiç sevmediğim mevsimi arkasından getiriyordu. İlkbaharı.

Okula giderken ağaçlar pembe çiçeklerle açmış ve hafif esintiyle etrafıma dökülüyordu. Daha dün yağmur yağmıştı ama sanki ertesi gün hiç yağmamıș gibi devam ediyordu güneş açılmaya. Okulların kapanmasına haftalar kalmıştı bu yüzden yazın gelmesine az da olsa mutlu olmuştum aslında, artık hava kararana kadar paten sürebilir ya da hiç yerimden kalkmadan tüm gün film izleyebilirdim ama yalnız. Beril okullar kapanır kapanmaz tatile kafasını dinlemeye gidecekti bana sürekli onunla gelmemi ve çok eğleneceğimizi söylüyordu, ki zaten biliyordum eğlenceli olurdu gün batımında sahilde oturmak ama istemiyordum işte, hiç tatil yapmak gelmiyordu içimden. O gitmeyecekmiş gibi davranmak istemiyordum. Geri geleceğini, geç de olsa döneceğini biliyordum ama onun olmadığı zaman hiçbir şey yokmuş gibi tatil yapmak tuhaf geliyordu. Her yaz birlikteydik neredeyse ve şimdi tam beş yıl olmayacaktı. Beş yıl.

"Dalmışsın." İrkildim. "Ne?" Kolunu omzuma koyup yukarıdan dik bir bakış attı. "Özler misin merak ettim." Gözlerimi devirip kolunu omzumdan ittirecektim ama sonra havada kalan elimi cebime soktum. "O koca kafanı belki." Burnumdan soludum. Beş yıl sanki beş günmüş gibi aylak aylak konuşması beni deli ediyordu. Hiç mi burayı özlemeyecekti cidden... Kolunu omzumdan çekti. Bi' an çekmesini istemedim hiç. "Bak görürsün o beş yıl hemen geçip gidecek. Bir bakmışsın yanına gelmişim hem de daha yakışıklı biri olarak." Kendisi bile inanmıyordu aslında bu dediklerine. O yıl hızlı geçmeyecekti.

"Beni özleyecek misin diye sordun ya daha demin?" Kafasını salladı bana bakarken. "Sanırım..." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "İlk defa birini gerçekten özleyeceğim." Yavaşladı. Bedenini bana döndürdüğünde ben de ona döndüm. Saçlarının şekli hep hoşuma gitmişti çok naif duruyordu ve ben onu hiç çizmemiștim, keşke onu gerçekten kağıda dökecek kadar sanatsal olduğunu daha önceden kendime söyleyebilseydim. İtiraf edebilseydim korkmadan. Oysaki korkulacak hiçbir şey yoktu, neden bu kadar sorun etmiştim aklım almıyordu. Ona hem öfkeli hem... "Bana gitme dersen gitmem. Gerçekten... Burada da çalışabilirim ve..."

"Ne? Bunu sakın aklından bile geçirme. Hep yurt dışında okumak istiyordun eğitimin daha iyi olduğunu düşündüğün için. Şimdi herhangi bir kız, bundan on yıl sonrasında hayatında olacak mı bilinmeyen bir kız yüzünden hayatını değiştiremezsin. Bunu yapamazsın."

"Benim için herhangi biri olduğunu mu düşünüyorsun? Bu kadar aptal bir insan olduğunu bilmiyordum." Sinirlendiğini fark ettim. "Bugün okula gelmek istemiyorum burdan sonra kendi başına git, zaten boş boş test çözülüyor hiçbir şey yapılmıyor ben gidiyorum." Birkaç adım gidip geri döndü ve omuzlarımdan sıkı bir şekilde tuttu. "Geri döndüğümde de bu kadar aptal olma."

O gittikten sonra benim de okula gidesim gelmemişti bu yüzden yönümü değiştirip sahile doğru yürüdüm. Sahil kenarı hâlâ kış mevsimi gibi serindi. Kayalıklara oturup kulaklığımı çıkardım. Sadece saniyeler sonra dünyanın en huzurlu insanı olmuştum sanki, çok iyi gelmişti deniz havası. Gözlerimi kapatmadan edemiyordum. Arada kalkıp kayalıklarda gezindim, banklarda oturdum, park alanlarına gidip oyun oynayan gürültülü veletleri izledim ve tabii ki ciyak ciyak öten martılar da vardı. Ne kadar vakit geçirmiştim emin değildim ama emin olduğum tek bir şey vardı o da eğer bugün okula gitseydim sürekli düşünürdüm ve düşündükçe daha çok sinirlenir hareketlerimi kontrol edemezdim. Buraya gelmekle çok iyi etmiştim ve bu fikri bana verene haberi olmasa da minnettardım.

Gün batımını bekleyecektim ama yağmur yağmaya başladığı için eve dönmek zorunda kalmıştım, hasta olmak hiç istemiyordum. Akşam masayı hazırlarken dediklerini düşünmeden edemiyordum. O kadar dalgındım ki mutfaktan tabakları getirirken kayıp düşmüş ve birkaçını kırmıştım, ellerim bir sürü yarabandıyla sarılıydı. "Esin, bardakları kıracaksın bu sefer. Hayal dünyandan çıkar mısın en azından masadan kalkana kadar?" Bardakları masaya koyup sandalyeme oturdum, annemde karşıma oturup suları doldurdu. "Alkan gidecek biliyor musun?" Sürahiyi kenara koyup çatalını parmaklarının arasına aldı. "Biliyorum annesiyle geçen akşam işten eve dönerken karşılaştım. Oğlunun gideceğinden yakınıp duruyordu." Annesi de gitmesini istemiyordu hatta kimse gitmesini istemiyordu ama kimse eğitimi için karışamıyordu. Çıkıp da gitme diyemezdik, diyemezdim. Çünkü o gitmek istiyordu. "Bana, eğer ona gitme dersem kesinlikle gitmeyeceğini söyledi ben de ona bunun yüzünden kızdım. Bana sinirlendi."

Tabağımdaki tavuk soğumak üzereydi ama iştahım yoktu. Annem çoktan yarısını yemişti. Suyunu yudumlarken bana baktı. "Belki de böyle olması gerekiyordur. Bırak onunla hiç konuşma, eğitimi için gidecekse aklı burada; sende kalmamalı. O gittikten sonra hiçbir şekilde iletişime girmemelisin Esin, senin iyiliğin için de söylüyorum. Seneye sınavın var ve çok çalışmalı iyi bir üniversiteye gitmelisin."

Haklıydı. Benim de artık çalışmam gerekiyordu.

"Haklısın anne." Kafasını sallayarak tabağımı işaret etti. "Şimdi tavuğun ayaklanmadan ye tamam mı?" Dediğini yaparak tavuğu yemeye başladım. Önümdeki yılın her şeyi değiştireceği belliydi, şimdiden harekete geçmeliydim. Hem dikkatimi dağıtacak herhangi bir şey de yoktu. Beril de gidiyordu Alkan da. Tek başıma bunun üstesinden gelmeliydim.

Haftalar su gibi akıp geçmiş ve ardında hiçbir şey bırakmamış silip süpürmüștü ama tek ben kalmıştım. Zaman ilerlemiş ben takılıp düşmüştüm. O anın bu kadar hızlı geleceğini hiç... düşünmezdim. Ama gelmişti. valizleri, pasaportu ve diğer her şey çoktan hazırdı. Ben değildim. Beril tatile gitmeden bir önceki gün Alkan'la vedalaşmak için benimle ve Alkan'ın ailesi ile birlikte havaalanına gelmişti. Bir kafede kahvaltı yaptıktan hemen sonra ayaklanmış vedalaşmaya başlanmıştı. Uçağı on dakika sonra kalkacaktı bu yüzden acele ediyorlardı. Vedanın acelesi olur muydu bilmiyorum. Daha önce hiç veda etmemiştim.

Beril'le de vedalaştıktan sonra sıra bana geldiğinde yüzüm kızardı. Sanırım kızarmasının sebebi korkuydu. İlk defa onun karşısında gözlerimin dolmasına izin verdim. "Beş yıl sonra seni burada beni karşılarken görmeyi istiyorum Esin tamam mı? Sakın gurur yapıp gelmemezlik yapma."

"Beş yıl sonra seni bu kadar aptal görmek istemiyorum. Ne demek gurur yapıp gelmemezlik? Tabii ki geleceğim." Beklemediğim bir anda sarıldı. Soğuk ellerim, hiç ayrılmayacakmıșcasına sırtındaydı. Yüzüm tamamen örtülmüştü, siyah ince tişörtüne sıktığı parfüm yüzümü boylu boyunca kaplamıştı. Ona belli etmeden parfümünün markasını nasıl sorabilirdim? "Bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum, bana yetişmișsin," dedi kulağıma mırıldanarak. "Ne sanıyorsun 1.50 mi?" Güldü. "Duyduğuma göre Amerikalı kızlar çok güzelmiș," dedim konuyu dağıtmak için. Yoksa birazdan kendimi gerçekten salacaktım. Gitmeden önce beni ağlarken görmesini istemiyordum.

"Biliyorum." Kaşlarımı çatıp ondan yavaşça ayrıldım. "İyi o zaman, sarışın bir tane kap getir gelirken." Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken babası arkadan seslendi. "Alkan iki dakikan var." Son kez yüzümü inceleyip arkasını döndü. Bundan sonrası çok hızlı gelişmişti. Uçak kalkmıştı, babası bizi eve bırakmıştı, ben patenlerimle sahile inmiştim, Beril tatil için alışverişe çıkmıştı. Akşam eve döndüğümde ise annem vardiyaya kaldığının haberini vermişti ve ben paten yüzünden yorgunluktan yatağa yatmıştım çoktan. Ama mesaj sesi yatağımdan beni tekrar kaldırmıştı.

Alkan: Çok sıkıldım ne yapıyorsun?

Telefonu kapatıp yatağa geri yattım.

surly IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin