1. Bölüm

91 8 7
                                    

Kalbim vücudumdan çıkacakmış gibi atmaktan ne zaman vazgeçecek bilmiyorum. Şu an onun orada beni bekliyor olduğunu düşünmek bile bana heyecan vermeye yetiyor. Aslında biz üç yıldır birlikteyiz. Ben ve O. Biz kim miyiz ? Ben Açelya EROĞLU, O da Sinan VARDAR aslında isimlere gerek yok biz biziz işte tanımlara ya da isimlere takılmıyoruz. Bunu bana hatırlatan hep Sinan olurdu çünkü Sinan Vardar tam anlamıyla zengin bir bey ben bu durumdan rahatsız olduğum için bana " bak Açelya bizim ne olduğumuzun bir önemi yok. Sen ve ben yok biz varız sadece biz." nasıl tanıştığımıza gelirsek hemen anlatayım : Ben çalışıp mesleğime hazırlanmak için birçok kuruma başvurmuştum tabi ki hepsi bir torpilim olmadığı için red cevabını vermişti. Burslu olmam, ne kadar başarılı olduğum onlar için önemli değildi torpilim yoktu takıldıkları tek şey buydu. Ama pes etmemiştim yani mecburdum bir yer bulmaya, param yoktu ve bu parasızlıkla daha fazla yaşayamazdım. Bir ailemin olmaması ,yetiştirme yurdunda büyümüş olmam şartları epey zorluyordu. Neyse ki şu an önünde bulunduğum hastahane bana bir umut kapısı daha açmıştı. Burada çalışacaktım başka şansım yoktu. Özel bir hastaneydi. Döner kapıdan çarpmadan geçmeği başarmıştım. Hadi ama döner kapıya çarpılır mı demeyin sizin hiç küçükken başınıza gelen ve korktuğunuz bir olay yok mu benim ki dönen kapılar. Yurtta bir kere alışveriş merkezine gezi düzenlenmişti işte o gezide kapıya çarpıp rezil olmuştum. Nasıl becerdim benimde hiç fikrim yok. Neyse kapıdan geçtikten sonra beni bekleyen doktorun yanına doğru ilerlemeye başladım. Ne demişti "2. kata çıkın sağa dönünce hemen ilk kapı" evet tam olarak bunu demişti. Tamda tarif ettiği gibi odasındaydı diğerleri gibi değildi benim başarıma ve hayallerime odaklanmıştı sanırım bu sebepten dolayı da beni yanına staj için kabul etmişti. Geleceğin umut vaad eden doktoru olarak görmüş. İşte Sinan ile hikayemiz burada bu hastahanede başladı.

Kendimi zorla kabul ettirdiğim ve beni pekte sevdiklerini düşünmediğim ev arkadaşlarım ile bu kabul edilme işini konuştuğumda " Sonunda seninde bu evde bir işe yaradığını görmek güzel bu ay bütün masraflar senden aylardır bir katkın yok" gibi ortak bir karara varmışlardı. Haklılardı onlara kızamıyorum. Beni kovabilirlerdi en azından bunu yapmamışlardı. Kahvaltı sofrasını topladıktan sonra acele ile hazırlanmaya başladım ne de olsa ilk iş günümdü ve geç kalmak en son isteyeceğim bir şeydi. Dolabımdan lisede mezuniyetimde giydiğim elbiseyi çıkardım sanırım bunu giymemde bir sakınca yoktu sonuçta en az mezun olmam kadar önemli bir gündü benim için. Zaten elbisem abartılı olmadığı için günlükte giyilebilirdi bende bunu düşünerek almıştım elbiseyi. Beyaz dizlerimin hemen üstünde biten ince askılı düz fazla gösterişli olmayan elbisemi üzerime geçirerek beyaz spor ayakkabımı da giydim. Saçlarım uzundu ve ben bunu seviyordum. Belime kadar uzanan boyları vardı. Ne çok koyu ne de çok açık sarıydı. Saçlarımı da hallettikten sonra hazırdım. Koşarak durağa geldim araba yolculuklarını her zaman sevmişimdir kulaklığı takarak camdan dışarıyı izlemek beni bir süreliğine de olsa bu Dünyadan alıp başka diyarlara gitmemi sağlar. Yine kulaklığımı takarak başka düşüncelere dalmıştım ki çok geçmeden ineceğim yere gelmiştim.

"Kaptan inecek var."

Otobüsün yavaşlaması ile yerimden kalktım ve kendimi dışarıya attım. Havalar soğumaya başlıyordu bunu yüzüme temas eden rüzgardan anlayabiliyordum. Yavaş yavaş kaderimin değişeceği yere ilerliyordum. Tam 145 adım. Yani durak ve hastahane arası. ÖZEL VARDAR HASTAHANESİ başta devasa yapı ve özel bir yer olması beni rahatsız etse de içinde yüzlerce insanın iyileştiğini bilmek ön yargılarımı yıkmıştı. O muhteşem kapıdan yine tek seferde ve sağ salim geçerek kendimi içeriye atmıştım. Gerçekten şu hastaneye neden bu kapı. Doktorun yani Özlem Hanım'ın bana söylediği soyunma odasına girerek gerekli kıyafetleri giymeye başladım. İşim bittiğinde aynadan kendime son kez baktığımda:

" Vay be Açelya sende bir gün doktor olacaksın deseler inanmazdın ama bak şimdi doktorun yanında çalışmaya başlıyorsun ve Tıp Fakültesinde okuyorsun sende de iş var he " gibi kendimle konuşmamı da tamamladıktan sonra artık çıkmak için kapıyı açmıştım ki sert bir cisimle karşılaşmayı beklemediğim için çarpışma kaçınılmaz olmuştu. Çarpmanın verdiği sinirle:

" Önüne baksana" diye biraz yüksek sesle çıksa da sonunda sesimi çıkarabilmiştim.

O ise beni duymamış gibi " Geliyor." dedi .

"Kim geliyor ? Aman benimde kafamı karıştırdın çekilir misin işim var ."

"Bak işin neyse bekleyebilir lütfen elimi tut tamam mı sonra ne istersen yaparım senin için sen sadece elimi tut."

"Deli misin arkadaşım ben niye tanımadığım adamın elini tutuyorum. Saçma fikirlerini de al çekil önümden."

"Lütfen bak seni tehdit etmek istemiyorum ama ya elimi tutup ne dersem beni onaylarsın ya da seni öperim ama masumca bir öpüş olmaz."

Ukala herif kendini ne sanıyordu. Benim onun istediğini yapacağımı nasıl düşünürdü. Sersem kıyafetine bakılırsa zengindi. Resmen zengin olduğunu belli etmek için üstün bir çaba sarf ettiğini kıyafetlerinden anlamak mümkündü. Tipi idare ederdi ama bu yaptığı tehditi değiştirmezdi ayrıca bu aptal yüzünden geç kalıyordum.

" Başlıyoruz."

"Ne neye başlıyoruz hayır beni öpemezsin."

"Seni öptüğümü düşünmen hoşuma gitse de ben ilk seçeneği kast etmiştim."

Ah aptal kafam rezil ettim kendimi sussan olmuyordu dimi Açelya. Ben sinirle onun yüzüne bakarken bu işten ne diyip kurtulacağımı planlıyordum ama o çoktan planını devreye sokmuştu ve bende artık bu planın bir parçasıydım. Sıcaklığını hissediyordum eli elimi bulmuştu sonunda. Bize doğru sinirle gelen kadına bu oyunu uyguladığımızı anlamamak için salak olmak gerekirdi.

" Selin biz de seni bekliyorduk bak kız arkadaşım hayır anlamıyorum yalan söylediğimi nasıl düşünürde buralara kadar beni takip edersin."

Gerçekten iyi bir yalancıydı. Ama galiba söyledikleri kızı ikna etmeye yetmişti. Çünkü kız her an ağlayacakmış gibi bir bize bir ellerimize bakıyordu. Benim isteğim dışında birleşen ellerimize.

"Senden nefret ediyorum Sinan."

Duygularıma tercüman olması beni şaşırtırken sadece bir laf söyleyip çekip gitmesi daha da şaşırtmıştı.

" Bu kadar."

"Hadi ama sadece bir lafla seni terk mi etti ?"

" Terk etmesi için birlikte olmamız lazımdı."

"Birlikte değilmiydiniz ?"

"Merak mı ettin?"

"Hayır tabi ki şimdi bırakırsan işime dönüyorum."

"Tabi prenses teşekkür ederim. İçimden bir ses yeniden karşılaşacağımızı söylüyor o yüzden tekrar görüşene kadar kendine iyi bak."

Bir şey söylemeden arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Bu adam fazla çok fazla egoluydu. Hatta ego yığını kaslarını altında ego olduğunu iddia edebilirim. Tekrar görüşürmüşüz sanma ben seni gördüğümde yol değiştireceğime yemin edebilirim Bay Ego Yığını ....

VAZGEÇTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin