Arama motoruna yazacak doğru kelimeyi arıyordum. Hayalet? Halüsinasyon? Yoksa.. Şizofreni?
"Kyungsoo!" Tam karşımda belirerek, çığlık çığlığa kendimi geriye, yataktan aşağı atmama sebep oldu. Kalçamda hissettiğim keskin acı yüzünden inleyerek yerden kalktım. Elimden aldığı Ipadimi hınçla geri çektim,
"Lanet olsun, kapıyı çalarak içeri gelemez misin!"
Yatağında bağdaş kurmuş, elleriyle bacaklarına tutunarak iki yana sallanan karamel rengi, kısa saçları olan beyaz tenli çocuğa bağırdım. Ufak gözlerini daha da kısmasına sebep olarak kıkırdadı ve "Kapıyı çalmama ne gerek var?" Ileri uzanıp kollarımı tuttu ve beni yatağa oturttu. Tutuşundan silkinerek kurtuldum ve sakinleşmek için gözlerimi yumup içimden 10 dan geriye saymaya başladım.
Beş.. Dört..
"Kyungsoo!" Kendimi sakinleştirmeme bile izin vermiyordu, Tanrım!
Gözlerimi açıp bıkkın bir sesle cevap verdim, "Ne var?" Sert cevabım karşısında başını kucağına eğerek "Neden bana karşı bu kadar sertsin anlamıyorum.." Sesi sonlara doğru fısıltıya dönüşmüştü. Bu kadar masum olmak zorunda mıydı, ah cidden..
"Çünkü tam 1 haftadır etrafımdasın. Uyandığımda kendimi senin kucağında buluyorum, hiç beklemediğim anlarda belirip beni korkutuyorsun. Farkındayım, yalnızlıktan delirdim ve bilinç altım çok fazla Sims oynadığım için oradaki tavşanın daha yakışıklı versiyonu olarak seni bana yolladı." Başını hevesli bir şekilde kaldırıp "Yakışıklı mıyım?" Avuç içimi alnıma yapıştırıp kendimi yatakta geriye doğru attım, "Konumuz buydu zaten evet.." diye dişlerimin arasından mırıldandım. "O zaman seni öpmeme neden izin vermiyorsun?" Kaşlarımı çatarak geri doğruldum, "Çünkü ben kızlardan hoşlanıyorum seni salak. Beni sürekli taciz etmeye çalışmaktan vazgeç." Kaşlarını çatarak karşılık verdi, sinirlenmeye çalışırken bile sevimlilik kat sayısı artıyordu.
"Tamam, git hadi bugün seni eğlendirecek keyfim yok." Ipadi şarja takmak için yataktan kalkıp komodine doğru ilerledim. Üst çekmeceden şarj aletini alırken arkamdan gelecek sesi bekledim ama.. Gerçekten gitmiş miydi? Omzumun üzerinden bakınca hala yatakta oturup dikkatle beni izlediğini gördüm. Gözlerimi devirerek prize taktığım tableti bırakıp çalışma masama yürüdüm. Onu görmezden gelirsem giderdi. Yani sanırım. Giderdi değil mi? Masanın başında dikildiğimi fark edince beyaz ahşap sandalyemi çekerek masaya kuruldum, yapmam gereken yığınla ödev vardı ve ben hobi olarak hepsini son güne bırakmaktan asla bıkmıyordum.
Matematik kitabını açıp yuvarlak içine aldığım sorulara bakmaya başladım. Odadaki tek ses benim düzenli nefes alış verişimdi, başımı usulca çevirip yatağın üzerine bakınca boş olduğunu gördüm. Gitmişti. Farkında olmadan iç çekerek önüme döndüm, ona karşı fazla mı huysuzdum? Saçmalama Soo, o zaten senin kafanın içindeki bir figür, ona kötü davrandığın için suçlu mu hissedeceksin?
-
Gözlerimi ovuşturarak masadan kalktım. 3 saat sonunda tüm ödevlerim bitmişti, boynum ve belimde hissettiğim ağrıyı saymazsak hiçbir sorun yoktu. Sehun saatlerdir yoktu. Bu kadar uzun süre kaybolması.. 1 haftadır ilk kez beni 1 saatten fazla yalnız bırakmıştı.
Pijamalarımı giyerken bir yandan da telefonumla sabah erken kalkıp koşuya gidebilmek için alarm kurdum. Işığı uzaktan kumanda denilen teknoloji harikası aletle kapayıp kendimi yatağa bıraktım. Sağ tarafa dönüp bacaklarımı kendime çektim. 1 hafta sonra.. Yalnız uyumak. Değişikti. Arkamda sıcaklığını hissetmeden..
Ne diyorsun Soo. Saçlarımı çekiştirip gözlerimi sıkıca yumdum, uyku beyniminbulandırmıştı. Üşüdüğümü hissederek yorganı üzerime daha çok çekmek için kolumu kaldırmamla, belime dolanan güçlü kol ağzımdan küçük bir ciyaklama çıkmasına sebep olmuştu. "Hala alışamadın.." diye mırıldanarak bana sokuldu. Gümbürdeyen kalbimin sesini dinleyerek sakinleşmeye çalıştım, "Alışabileceğimi sanmıyorum. Alışmak isteyen de yok zaten." "Üşüyorsun." Bacaklarımı kendi bacakları arasına alınca sıcaklığıyla titredim. "Uyu artık saat geç oldu." "Sessiz olursan uyuyacağım." Diye homurdandım, sıcaklığı uykumu daha da artırıyordu. Ve.. Çikolatalı kokusu. Kıkırdadı ve enseme dudaklarını değdirdi.