Salonu topladıktan sonra mutfakta biraz oyalanıp temiz olan tezgahı tekrar silmek, temiz bardakları tekrar yıkamak gibi eylemlere giriştim. Acaba ne yapıyordu? ilacı içmiş miydi? Eğer içmişse uyumuş olmalıydı çünkü ilaç uyku da yapıyordu. Ya üstü açık uyuduysa.. En iyisi çıkıp bakayım. 'Aferin Soo kendini ne güzel ikna ediyorsun.'
Iç sesimin bana dalaşmasını kulak ardı edip hızlı adımlarla yukarı çıktım, ultra sessiz şekilde açtığım kapıdan kafamı uzattığımda bana dönük sırtını gördüm. Dolaptan aldığım battaniyeyle yüzünü döndüğü tarafa yürüdüm. Kapalı gözlerini görünce tuttuğum nefesimi koyverdim. Battaniyeyi üzerine örtüp, yanına diz çöktüm.
Uyurken.. Uyurken çok güzeldi. Yüzündeki yara ve morluklar güzelliğini gölgeleyemiyordu. Sırf çantamı almak için.. Tanrım. Beni zorla tuttuklarını babama söyleyecektim, büyük amcam avukattı, onları dava ettirecektim.
Saçlarında dolaştırdığım elime uzandı ve yüzüne indirdi, yanağını avuç içime yaslayarak iç geçirdi. Komodinin üzerindeki saate baktım, 9a geliyordu babam nerede kalmıştı? Elimi yavaşça çektim, uykusu bölünürse geri uyumazdı tahminimce. Koltuğa oturup çantamdan telefonumu çıkardım, kontörüm yoktu kahretsin. Gelmesini bekleyecektim başka çarem yoktu sanırım. Sehun'un üzerini son kez kontrol edip gece lambasını yaktım ve olur da seslenir diye kapıyı hafif aralık bırakıp odadan çıktım.
-
Babam saat 12yi geçerken gelmişti, bir süre böyle gelmesi gerekiyormuş yeni projeye başlamışlar. Bu iyiydi çünkü Sehun evde daha rahat hareket edebilirdi, şuan gücü yerinde olmadığı için uçup kaçamıyordu. 1 hafta içinde o da sağlığına kavuşurdu.
Pijamalarımı giyip usulca yatağa girdim. Üzerindeki battaniye inceydi, yorganın altına girmesi lazımdı. "Sehun." Saçlarını okşarken sessizce seslendim. "Kalk da yorganı üzerine örtelim üşüyeceksin." Mırıldanarak gözlerini yavaşça açtı, beni görünce "Ne oldu Soo?" Sesi yeni uyandığı için o uykunun verdiği seksi bir boğuklukla çıkıyordu. Tanrım, çok.. Hoş. Evet onun için uyan kelime 'hoş'tu. Yorganı kaldırıp altına girmesini sağladım ve battaniyeyi yere bırakıp diğer taraftan yatağa girdim. Sehun geldiğinden beri babama bana çift kişilik yatak aldığı için dua ediyordum. Ondan önce koca yatak bana çok gereksiz gelirdi, yer kapladığını düşünürdüm. Sehun, tabiki, beni kollarının arasına çekerek başını boynuma yasladı. "Bu şekilde olmazsak uyuyamıyor musun?" Gülümsediğim sesime yansıyordu. Boğuk bir ses çıkardı, bunun evet demek olduğunu anlamıştım. "Iyi uykular." cevap olarak belimdeki kolunu daha sıkı bir tutuşla sarmıştı. 'Iyi ki varsın Oh Sehun. Nereden geldiğini bilmesem de.' Bunları sesli dile getirecek cesareti henüz kendimde bulamadığım için içimden geçirmekle yetinmiştim. Yarının daha huzurlu bir gün olmasını umarak ona daha çok sokuldum ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
-
Evden çıkmadan önce ona güzelce kahvaltı hazırlayıp tepsiyle odama çıkardım, birşey olursa diye kendi telefonumu evde bırakmaya karar verdim. Luhan'dan bana ulaşabilirdi. Aklımın evde kalacağını bile bile okula doğru yürüyordum, ağrıları artarsa ağrı kesici içmesi gerekirdi keşke ilaç bıraksaydım.. Göğsündeki sargıyı da değiştirsem iyi olacaktı. Eve dönmek istiyorum, kahretsin.
"Hey, oradaki." Duyduğum tanıdık sesle olduğum yerde durdum, gerçekten bana mı sesleniyordu? Yanıma gelince " Günaydın.." Yaka kartıma baktığını fark etmiştim, " Kyungsoo. Birşey konuşmalıyız."
Kim Jongin benimle ikinci kez mi konuşuyordu? Ne konuşabilirdi ki? Arkadaşsız kalmanın üç altın kuralı? Nasıl ezik olunur?
"Çok uzun sürmeyecek, gerçekten." Karar vermeye çalışan yüzüme merakla bakıyordu. Başımı sıkıntılı bir şekilde salladım ve yan yana okula doğru yürümeye başladık.
Kim Jongin, okulun daimi eziği, baykuş gözlü çocukla neden yan yana yürüyor? Şok şok şok!
Etrafta okulun magazin haberleri bloguna girince bu haberi görecekmiş gibi hissetmeme sebep olan bakışlar vardı. Okulun içine doğru yürüdüğünü görünce çekinerek koluna dokundum ve onu durdurdum, "Okula girmeyeceğim, gitmem lazım." "Biriyle mi buluşacaksın?" "Hayır evd.." Durdum ve ne yaptığımı, yaptığını fark ederek sustum. "Herneyse. Ne konuşacağız?" "Ben.. Im." Kim Jongin karşımda, bocalayarak birşeyler söylemeye çalışıyordu? "O gün sınıfta yalnız değildin. Yanında birini gördüm." Ani tepkilerimi kontrol edemiyorum, "Ne!?" diye ağzımdan kaçan o ince sese yine engel olamamıştım. "Yanlış görmemişim.." diye kendi kendine mırıldandı, "O çocuğu bizim okulda birdaha göremedim." "Çünkü!" durup heyecanlı ses tonumu kontrol altına almaya çalıştım, "Çünkü. O benim.. Kardeşim. Yanıma gelmişti, izinsiz girdiği için.. Kimsenin görmemesi lazımdı." Bu nasıl kıçtan sallama bir yalandı? "Kardeşin?" Gülümseyerek elini cebine sokup ayakları üzerine hafifçe yaylandı, "Sevindim. Bu arada, tanıştığımıza memnun oldum, ben.." durdu ve cebine soktuğu elini geri çekip bana uzattı, "Kim Jongin." Bana gülümseyen gözlerindeki parıltı.. Heyecan mıydı? Aptal Soo. Dalgaydı. Dalga geçiyordu. Başımı anladım der gibi salladım ve bakışlarımı havada asılı kalan elinden ayırıp yüzüne çevirdim, "Iyi dersler."
Çantamın sapı omzumdan düştükçe onu geri çekiştiriyor, kısa bacaklarımın izin verdiği kadar hızlı koşmaya çalışıyordum. Nefesim yetmiyordu, bacaklarım acıyordu. Insanlara çarparak, kırmızı ışıkta iki kez karşıya atlayarak evimizin bulunduğu sokağa normalin yarısı kadar sürede varmıştım. Yorgunluktan titreyen terli elimle güç bela anahtarı yuvasına yerleştirip iki kere kilitlediğim kapıyı açıp içeri girdim. Çantamı omzundan atıp merdivenleri yarı emekler şekilde çıkıp odanın kapısına ulaştım. Uyuma ihtimalini düşünerek kapıyı açmadan önce yere çöktüm, sesli ve sık nefeslerimi kısa bir süre dinlendirip kapıyı açtım. Bıraktığım şekilde uyuyan zayıf çocuğu görünce sanki o yolu koşup gelen, kan ter içerisinde kalıp yorgunluktan geberen ben değilmişim gibi gülümseyerek yatağa doğru yürüdüm. Ceketimi çıkarıp yere çöktüm. Başı yastıktan düşmüş, yüzü aşağı doğru bakıyordu. Böyle yatmaya devam ederse boynu tutulacaktı, usulca başını kaldırıp yastığa koymasını sağladım.
Bana ne yapıyorsun böyle, Sehun..
"Okul ne çabuk bitti.." Gözlerini açmadan mırıldandı. Irkilip geriye kaçtım. Gözlerini yavaş yavaş kırptıştırıp yatakta hafifçe gerinerek bana baktı. "Bütün gün uyumuş olamam. Çişim de mi gelmemiş? Oh, yatağa falan mı yapmışım.."
"Geri döndüm." Başını yorganın altından çıkarıp bana baktı, "Hı?" "Okula gittim ama derse girmeden geri döndüm. Yani gideli en fazla 40 dakika oldu." Boş boş bakmayı kesip başını hafifçe salladı, dediklerimi hesap ediyor gibiydi. Bi insan uykuluyken nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi?! Aklım çığlıklar atmaya devam ederken, kalbimin gümbürdemesi onu bastırmayı becerebilmişti. Dizlerimin üzerinde doğrulup, yatağa, ona doğru eğilirken ne yaptığımı, sonuçlarının ne olacağını bilmiyordum.
Sadece şuan bunu yapmaya ihtiyacım vardı. 17 senemi hiçbir kıza ilgi duymayarak geçirme sebebimi bir erkek sayesinde anlamış olmak hala mantıklı gelmese de, yanlış olan birşeyler olsa da; içimde beni ikna etmek isteyen küçük, minicik bir parça vardı.
Ve hepsini siktir etmeme sebep olacak o yüz karşımda duruyordu. Uykunun verdiği sersemliği ona yaklaşmamla atmış gibiydi; dudaklarımı onun dudaklarına bastırmamla boynumdan kavrayarak yatağa doğru çekmesi bir olmuştu.