Aradan üç dört gün geçmişti ve Sehun'un yaraları ve ağrıları neredeyse tamamen geçmişti.
Ama şimdi daha büyük bir sorunumuz vardı; Benimle okula gelmek istiyordu.
Gelmemesi için bir sürü geçerli sebebim vardı.
Gelmemesi icin geçerli sebeplerden birisi; Oh Sehun'un benimle okula gelmesi demek ders dinleyememek demekti.
Gelmemesi için geçerli sebeplerden ikincisi; Kim Jongin'i bana yaklaştırmamak için uğraşması demekti. Ama Jongin'den uzak durmak gibi bir niyetim yoktu, onun yanıma gelmesi demek Luhan'ın onunla aynı ortamda olması demekti ve Luhan'ı mutsuz etmek istemiyordum. O inek, ruhsuz çocuk gitmiş, yerine aşk böceği Lulu gelmişti.
Gelmemesi icin geçerli sebeplerden üçüncüsü; Okulda ezik biri olduğumu görmesini istemiyordum. Ki bu liste uzar giderdi, gerçekten gelmesini istemiyordum.
Sabah onu uyandırmadan yataktan çıkma çabam yine sonuçsuz kalmıştı, "Hadi okula gidelim!" diye yataktan benden önce çıkmış ve üzerine giyinmek için kıyafet seçmeye başlamıştı. Eğer bir günlük gelir ve okulun ne kadar lanet bir yer olduğunu görür vazgeçer umuduyla kabul etmiştim.
Okulun kapısına gelince omuzlarından tutarak onu durdurdum, "Sevgili olduğumuzu kimseye söylemek yok. Kardeş de demek istemiyorsun, kuzeniz, tamam?" Başını eğdi ve o öpülesi dudaklarını, en zayıf noktam olarak bildiği için bükerek "Ne yani elini tutmadan mi yürümemi istiyorsun?" Derin bir nefes aldım ve omuzlarındaki ellerimi indirdim, "Kolunu omzuma atabilirsin, yakın arkadaşlar da öyle geziyor." Başını kaldırıp "Gerçekten mi?! Hadi gidelim!" Hiç fırsat kaybetmeden elini omzuma atıp beni kendine çekti ve yürümeye başladık. Bana dokunmasını ben de seviyordum tamam ama o sanki birbirimize değmezsek ölecekmiş gibi seviyordu, bana bu kadar sahip olmasını, açıkçası, deli gibi seviyordum.
Koridorda yürürken insanların bana bu şekilde ikinci kez baktığını hissediyordum. Ilki, Jongin'in ilk yanıma geldiği gündü. Ve ikincisi de tam şuanda Sehun'la koridorda dip dibe yürümemizden dolayıydı. Etraftaki kızların bakışları, Sehun'u yemek ister gibiydi. Ama o şuan bakışlarını bana kilitlemiş olduğundan.. Neyseki görmüyordu.
Sınıfa girdiğimizde henüz birkaç kişi gelmişti, Luhan sıramızda oturmuş, tabiki, ders çalışıyordu. Yanına yürürken Sehuna usulca mırıldandım, "Adı Luhan, okuldaki tek arkadaşım diyebiliriz." Başını anladım der gibi salladı, bugün çok usluydu şuan onu öpmek istiyord.. Okuldasınız Kyungsoo sakin ol. Akşam. Akşam.
"Günaydın Kyung.." Peşimden gelen Sehun'u görünce duraksadı. "Günaydın geyik."
"Yah! Onu sadece Jongin diyebilir tamam mı."
Sehun'un kaşları, Jongin'in adını duymasıyla anında çatılmıştı. "Merhaba, ben Sehun. Soo'nun kuzeniyim." "Ah, meşhur Sehun sensin demek." Gözleri yarım ay şeklini alana kadar gülümsedi, "Ben de Luhan."
"Ah, Soo ben öne Baekhyun'un yanına otururum siz Sehun'la oturun." Gülümseyerek teşekkür ettim, bunun karşılığı olarak Jongin'in numarasını almayı aklımın kenarına not ettim.
Ilk ders Ingilizceydi, hocamız çok eğlenceli biri olduğundan genelde ya film izler yada tekerleme tarzı şeyler söylerdik. Bugün ilk iki ders üst üste olduğundan blok ders yapıp film izleme kararı aldık. Perdeleri çekince sınıf karanlığa gömüldü ve omzuma dolanan güçlü kolu hissettim. "Herşey bizden yana, farkında mısın?" Kulağımın dibinde duyduğum sesiyle usulca kıkırdadım ve ona doğru kayıp kendimi alışık olduğum bedene yasladım.
Film komedi filmiydi, bunu daha önce izlemiş olmam çok da önemli değildi çünkü Sehun yanımda keyifle gülerken, ne izlediğimizin de pek değeri yoktu. Adam tepe taklak olarak koltuktan düşünce herkes gülmeye başladı, başımı kaldırıp sinevizyon ışığının hafifçe vurduğu yüzüne baktım. Bakışlarını bana çevirince hiçbirşey olmamış gibi filme döndüm, her komik sahnede bunu yapmaktan zevk alıyordum.
"Filmi izlemek istemiyor musun?" Kulağıma fısıltıyla konuşunca başımı iki yana salladım, "Seni izlemek daha güzel." Omzumdaki tutuşunu sıkılaştırıp beni iyice kendine yasladı, "Okulda olmaktan çok hoşlandım." Gülerek "Ben de burada olmandan hoşlandım." Dudaklarını saçlarımda gezdirip yavaşça şakağıma indirince panikle geriye kaçtım, "Filmi izle." Kıkırdayarak bakışlarını tekrar sinevizyona çevirince rahat bir nefes alıp ona tekrar yaslandım.
Siyah ekran üzerinde yazılar yukarı doğru süzülmeye başlayınca kolları arasından çıkıp kendi yerime kaydım, ışıklar açılınca kolumu sıraya yaslayıp, başımı da elime yasladım ve ona bakmaya başladım. Beni taklit ederek aynı şekilde oturdu, "Ne?" dedi, gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu. Luhan'ın arkasına dönüp bize garip bakışlar attığını fark edince geriye yaslanıp "Film nasıldı sizce?" Luhan gözlerini silerek "Gülmekten ağladım resmen, harikaydı!" Sehun başını sallayıp "Bence de eğlenceliydi, sen beğendin mi Kyungsoo?" Başımı hızlıca salladım, "Müthişti!" "En sevdiğin sahne?" Oh Sehun, beni avlayamayacaksın. "Arabadan atlamaya çalıştığı yerler var ya hani, oraları." Luhan gülerek ellerini çırptı, "Aynen orada çok güldüm!" Sehun gözlerini kısarak bana bakıyordu, göz kırptım ve ayağa kalkıp "Hadi dışarı çıkalım."
Sehun önden yürümeme müsaade etmeyip ceketimin eteğinden tutarak beni kendine çekti ve elini omzuma attı. Luhan radarlarını açmış etrafa baktığı için fark etmemişti, şuan Jongin'i bulmaya çalışıyordu. Okulun B kapısından elinde kitaplarla çıkıp bize doğru yürüyen Jongin'i görünce, "Orada!" Sakin olmak için ellerini yanaklarına bastırıp başını öne eğdi. Jongin bizi fark edince önce gülümsedi fakat Sehun'u görmesiyle ifadesi şaşkın bir hal aldı, işte başlıyoruz.
"Merhaba çocuklar. Sehun? Hoşgeldin." Sehun hafif bir selamla karşılık verdi, Luhan şaşkınlıkla "Sen nereden tanıyorsun onu?" deyince Jongin göz kırptı ve "Tesadüfen karşılaştık Geyik." Luhan'ın yanaklarına hücum eden pembelik onu daha da sevimli bir hale getiriyordu, ah cidden, Jongin bu çocuğa ne yaptığının farkında değil miydi? "Yardım edeyim mi?" diye hevesle atlayınca başını iki yana salladı, "Bugün öğle arasına kadar kütüphanede görevliyim. Yemekte sizi bulurum." Luhan arkasından el sallayıp "Görüşürüz!" diye bağırınca Sehun yüzünü buruşturdu, "Bu çocuk neden bu kadar gürültülü.." Dirseğimle usulca karnını dürtüp susmasını işaret edince omuz silkti, Luhan "Ah öğle arasına kadar çok fazla vakit var.." deyip hüsran içerisinde bize döndü. Gülümseyip kolunu sıvazladım, "Üç ders kaldı."
Üçüncü ders zili çalarken sınıfa girdik, ders Edebiyattı. Okulu sevip sevmediğini şimdi anlayacağız Oh Sehun.
Hoca sınıfa girince herkes sessizliğe gömüldü, Sehun neden birden bu kadar sessizleştiğimizi henüz anlamamıştı.
Hoca beyaz saçlarının üzerine kaldırdığı gözlüğünü burnunun ucuna indirip "Bugünün nöbetçisi kim?" dedi. Başkan listeyi açıp, "Do Kyungsoo." deyince sızlanmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Hocanın bakışları bana yöneldi ve "Gel buraya Do. Kütüphaneden 18. yüzyıl dünya edebiyatı kitaplarını al getir." Ayağa kalkıp başımı anladım der gibi sallayıp sınıfın arka kapısından çıktım. Kim bilir kaç kitap vardı.. Aptal kadın. Sehun'u fark edince garip garip sorular sormasını kaçıracaktım, kahretsin.
Merdivenleri oflaya poflaya çıkıp en üst kata vardım. Koridorun sonundaki büyük kapıyı yavaşça ittirdim ve içeri girdim, kimse yoktu. Görevliye sorm.. Jongin!
Rafların önünden yürürken etrafa bakınıp "Jongin?" diye seslendim. "Soo?" Hemen önümdeki rafin arkasından kafasını çıkarınca olduğum yerde sıçradım, "Ah birden.. Ödüm koptu." Gülümseyerek elindeki kitapları yere bıraktı, "Derste olman gerekmiyor mu?" Başımı bıkkın bir şekilde salladım, "Ders Edebiyat. Bayan Park yolladı, 18. yüzyıl kitapları." Başını tamam der gibi salladı ve "Gel benimle." Peşinden ufak adımlarla ilerlerken bakışlarım geniş omuzları arasında geziyordu. Vücudu ne kadar şekilli ve düzg.. "Burası." Bana dönünce panikle bakışlarımı kaçırdım, lütfen fark etmemiş olsun.. Iki kişinin anca sığabileceği dar rafların arasında ilerlemeye başladık. "Bu değil.. Im.. Bunlar mı?" Kendi kendine mırıldanarak yürüyordu.
"Jongin." seslenmemle durdu, "Efendim?" "Birşey sormak istiyorum ama yanlış anlama." Tamamen bana dönerek rafa yaslandı ve başını tamam anlamında salladı. "Neden benimle arkadaş olmak istedin? Yani hem senden bi alt dönemdeyim. O kadar geniş arkadaş çevren var.. Ben.. Ben eziğin tekiyim." Nefesimi koyverdim, başımı kaldırıp ona bakmak istemiyordum. Ayakkabılarıma sessizce bakarken duyduğum hafif gülme sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Bence ezik değilsin, neden böyle düşünüyorsun?"
Bakışlarımı raflardaki tozlu kitaplarda gezdirirken konuşmaya başladım. "Öyleyim. 3 senedir Luhan dışında ilk kez sen benimle konuştun. Koca okulda insanların beni gördüğü yok. Hocalar bile bazen adımı unutuyor. Soyadım değişik olduğu için bir onu biliyorlar. Ve sen herkes tarafından tanınan birisin, hayatın harika, iyi bir görünümün, çevren herseyin var. Neden benim gibi biriyle arkadaş olmak isteyesin ki?" "Böyle düşünmene üzüldüm.. Ben seni gerçekten tanımak istiyorum. Birşey sormama izin ver." Devam et der gibi elimi uzattım. Yaslandığı raftan doğruldu, "Ben.. Im. Ilk kez böyle birşey söylüyorum, Tanrım." Konuşmanın nereye gideceğini gerçekten kestiremiyordum. Yada buna imkan vermiyordum.
"Seni daha fazla tanımama izin veremez misin? Sadece arkadaş olarak değil.. Erkek arkadaş olarak?"
Boş gözlerle ona bakmaktan kendimi alamadım, yanlış duymamış yada lafı başka bir yerinden anlamamıştım, değil mi?
"Jongi.."
"Do Kyungsoo." Bu tonlamayı biliyordum. Lanet olsun biliyordum ve bu hiç iyi değildi. Gözleriyle Jongin'i öldürmeye hazır bir şekilde bakan Oh Sehun, birkaç adım ötemde duruyordu. Jongin şaşkınlıkla "S-sen ne zaman geldin?!" Bana doğru yürüdü ve kolumdan tutarak rafların arasından çıkardı.
"Sevgilimden uzak dur Jongin. Bu sana ilk ve son uyarım." "Sehun!"
Kolumdaki tutuşunu sıkılaştırınca acıyla yüzümü buruşturdum.
Jongin duydukları karşısında dehşete düşmüş şekilde bana bakıyordu. "Kardeş..? Sevgili? Lanet olsun bu ne böyle.."
"Yürü Kyungsoo." Beni peşinden sürüklemeye başlayınca gözlerime dolan yaşları engellemek için dişlerimi sıktım. "Kolum acıyor." Kütüphaneden çıkınca durdu ve bana döndü. Kolumdaki elini beline dolayarak beni kendine çekti ve boştaki elini gözlerime kapayıp gözlerimi kapamamı sağladı. Ve tanıdık esinti.. Kendimi evimizin salonunda buldum. Onu ittirip "Napıyorsun!" diye bağırdım. Hoca sınıfta beni bekliyordu, Jongin kapıdan çıkarsa ortadan kaybolduğumuzu görmüş olabilirdi. "Asıl sen napıyorsun! Bir erkeğe neden bana yakın olmak istedin diye sormak ona cesaret verir aptal! Sana ilgisi olduğunu göremeyecek kadar salak mısın lanet olsun Soo ben gelmesem nereye gidecekti o konuşma!" Duyduklarım beni her saniye daha çok hayal kırıklığına uğratıyordu.
"Nereye mi gidecekti? Bana olan güvenin bu kadar mı? Sürekli beni arkadaşlarımdan mı uzaklaştıracaksın?"
Sakinleşmeye çalıştıkça kan damarlarımda daha hızlı pompalanıyordu, birazdan sinirden ölecektim.
"O ufacık rafların arasında seni sıkıştırsa ne yapmayı düşünüyordun? Koca kütüphanede tektiniz bir de delireceğim!"
"Jongin'in öyle birşey yapacağını sanmıyorum. Öyle biri değil." Koltuğa oturdu ve gözlerini yumup ellerini başının iki yanına bastırdı.
"Onu ne kadar zamandır tanıyorsun da bu kadar emin konuşuyorsun?" Bakışları o kadar sertti ki, Sehun'un bu hali.. Hiç tanıdık değildi.
"Seni de uzun zamandır tanımıyorum." Sözlerimin ardından, bakışları yerini kızgınlıktan şaşkınlığa bıraktı. "Beni de uzun zamandır tanımıyorsun?" Cümlemi tekrar edince başımı sallayarak düz bir ifadeyle ona baktım. Sinir, hücrelerime o kadar işlemişti ki, şuan hiçbirşey hissetmiyordum.
"Tanımadığın biriyle uyudun, ona sarıldın. Seni kafamın içindeki bir şey sanıp benimle uyumana müsaade ettim. Birbirimizi ne zamandır tanıyoruz ki? İnsan bile değilsin, ne olduğunu bilmiyorum."
"Fazla ileri gitmiyor musun Kyungsoo?" Gözlerinin içinin yaşlarla dolduğunu görebiliyordum.
"Yalan mı söylüyorum?"
Ayağa kalkıp aramızdaki üç dört adımlık mesafeyi kapattı. Geri adım atma iç güdümü bastıramadım ve uzaklaştım.
Gülümseyince sağ gözü hafifçe seyirdi, "Benden uzaklaştın?" Yutkundum ve yanağından yavaşça süzülen yaşın önüne düşüşünü izledim. "Ben hayatına girmeseydim, Jongin'e vereceğin cevap farklı olacaktı, değil mi?"
"B-ben.."
"Kapat çeneni." Öfkeli ifadesi geri gelmişti.
"Sehu.." "Sus diyorum sana!" Ilk düşen yaşın bıraktığı izden peş peşe düşen yaşlar.. Ağlaması içimi eziyordu. Kendime gelmeye, sinirim sönmeye başlayınca ne halt yediğimi fark ettim. Ona doğru bir adım atınca, bu sefer uzaklaşan o oldu.
"Kafanın içindeki aptal bir figür olarak kalmayı tercih ederdim. Ona karşı acımasız değildin Kyungsoo. Onun senden bir parça olduğunu düşünüyordun.. Ben. Ben insan bile değilim, haklısın. Kafandaki figür olarak düşün beni, görmezden gelirsen yok olacağımı sandığın." "Se.." "Konuşmamı bitirmedim!"
Dudaklarımı korkuyla birbirine kenetledim, sinirden ölecek gibi duruyordu. Ağzını tekrar açacakken durdu ve gözlerini kapadı, bu yaşların daha hızlı inmesine sebep oldu. Güzel yüzü mutsuzlukla çevrelenmişti. "Sehun lütfen.." Gözlerini açtı ve ona tekrar yaklaşma çabamı sonuçsuz bırakıp uzaklaştı.
"Şimdi o figürü yok saymakta özgürsün. Çünkü gerçekten yok olacak." Başımı iki yana salladım, sinirle hareket ediyordu kahretsin hayır! Aramızdaki tek adımlık mesafeyi kapatıp bana sarılınca gözlerimi kapatıp ona yaslandım, kokusu ciğerlerime hücum ederken bir esinti hissetmeye başladım. Gözlerimi açınca kendimi okul bahçesinde buldum.
Tek başıma.