Masama bırakılan tepsiyle kafamı kaldırıp kim benimle yemek yemek isteyerek beni şereflendirdi diye bakmak istediğimde, boğazımda kalan pilav taneleri yüzünden şiddetli bir öksürüğe tutuldum. Zarif parmaklarıyla uzattığı su şişesini alıp birkaç yudum aldım. "Burada ne işin var?" "Ben.. Arkadaşlarım beni beklemeden yemiş, tek başıma yemek istemedim." Boş gözlerle Kim Jongin'e bakmaya devam ederken o çoktan yemeğine başlamıştı bile. "Benimle ilgili iddiaya girdiniz sanırım. Beni şu kadar günde kendine aşık falan etmek istiyorsan ben erkeklerden hoşlanmıyorum bil istedim." "Çok kendine aşık etmek istiyor gibi mi duruyorum?" Birkaç saniye birbirimize anlamsızca baktık. Boğazımı gürültülü bir şekilde temizledim ve kafamı yemeğe çevirip sessizce yemeye devam ettim. Kesinlikle aptal konumuna düştün Do Kyungsoo. Çocuk gelmiş seninle yemek yiyor dediğin şeye bak. Bu yüzden arkadaşın yok.
"Futbolu sever misin?" "Hmm?" Başımı kaldırıp şimdi de benimle sohbet etmeye çalışan meraklı çocuğa baktım. Tanrım. Okulun en popüler veletlerinden biri neden benimle muhattap olmak için bu kadar üstün bir çaba harcıyor? Yoksa kutsandım mı? Ya da ölecek miyim? Sehundan sonraki hediyem bu mu? "Hayır." dedim düz bir sesle. "Sadece tenis severim." Son parça eti de ağzıma atıp çiğnerken suyumu yudumladım. "Afiyet olsun." "Gidiyor musun?" Masadan kalkıp tepsimi başımla işaret ettim, "Yemeğim bittiğine göre..?" "Iyi dersler." deyip sıcak bir şekilde gülümsedi. Lanet piç, güzel gülümsediğini biliyordu.
Beden dersinde hoca futbol oynayacağız dediğinde gözlerimin önüne gelen Kim Jongini yok etmek ister gibi ellerimi savurunca Luhan'dan anlamsız bakışlar yedim.
"Bugünlerde iyice tuhaflaştın." "Bugün Kim Jongin yemekhanede gelip masama oturdu ve benimle sohbet etmeye çalıştı." Birkaç saniye sessizce bana baktı ve dönüp hocaya,
"Hocam Do Kyungsoo'nun ateşi var, revire gidiyoruz." "Ya! Dalga geçmi-" "Ayrıntıları duymam gerek." Ne demek istediğini anlayınca beni peşinde sürüklemesine izin verdim, çünkü Luhan'ın 3 senedir ilk kez bir konuda ilgisini çekmiştim. Ve bu konunun Kim Jongin olması daha da ilgi çekiciydi.
"Masana mı oturdu? Ne konuştunuz?" Beni merdivenlere oturtup konuşmam için dikkat kesildi. Luhan'ın şu ana kadar heyecanlandığını sadece matematik dersinde zor problemlerin çözümünü dinlerken görmüştüm. "Ben tek başıma yemek yiyordum. Pat diye oturdu işte ne yapıyorsun dedim arkadaşlarım gitmiş tek yemek yemek istemedim dedi." "Şizofreni hastalığının belirtilerini kendinde görmediğine eminsin Kyungsoo, değil mi?" Gözlerimi devirdim ve "Bitmedi dur. Futbol sever misin dedi ben de hayır dedim." Saçlarını çekiştirip tepinmeye başladı, "Futbol Klubüne gidiyor eğer seviyorum deseydin belki seni maça davet edecekti! Salak neden hayır dedin!" Karşımda tam anlamıyla fangirl moduna girmiş inek sıra arkadaşıma baktım.
Onun zayıf noktası buydu.
Kim Jongin.
"Matematik dışında ilgi duyduğun şeyler olduğunu bilmek güzelmiş. Arkadaş gibi hissettirdi." Söylediklerim onun durmasına sebep olmuştu, boğazını temizleyip "Tabiki arkadaşız." Şüpheli bakışlarımı üzerinden çekmeyince "Onun hakkında birsey olursa bana söyler misin? Ben.. Benim ona yaklaşmam imkansız. En azından nasıl bir insan olduğunu öğrenebilirim."
Acıma duygusu. Insanlara acımayı sevmezdim. Çünkü bunu her zamana suistimal eden birileri çıkıyordu. Ama Luhan saf bir çocuktu ve birinden hoşlandığını, Kim Jongin gibi birinden hoşlandığını bilmek şaşırtıcıydı. Başımı olumlu şekilde salladım, "Yemeklerde benimle otur, ne yapacağı belli olmaz." Deyip göz kırptım. Minnettar bir şekilde gülümsedi ve o da bana göz kırptı. Hayatım son günlerde fazla mı hareketli olmuştu ne? Aklıma Sehun gelince iç geçirdim, tüm gün evde sıkıntıdan bayılmıştır. Dün birlikte vakit geçirmek güzeldi ama okuldan daha fazla geri kalamazdım. Eve giderken ona tatlı birşeyler almalıyım. Luhan'ın seslenmesiyle ayağa kalktım ve revir bahanesiyle ektiğimiz ders sayesinde 40 dakika güzel bir şekerleme yapabilirdim.
Kapıyı açıp içeri girerken acaba salonda mıdır diye kafamı uzatıp baktım ama heryer bıraktığım gibiydi, odada olmalıydı.
Merdivenleri hızlı adımlarla çıktım, şuan onu deli gibi görme isteğim kalbimi can çekişen bir kuş gibi kanat çırptırıyordu. Kapıyı açtığımda bakışlarını bana çevirdi, yatakta elleri başının altında öylece uzanıyordu. "Hiç gelmeyeceksin sandım.. Tanrım kaç saat oldu?!" Ceketimi çıkarıp sandalyenin üzerine bırakıp yatağın kenarına oturdum. "Sabah 8 de çıktım ve suan saat 15. Sadece 7 saat." Ellerini başının arkasından çekip yatakta yavaşça doğruldu, "7 gün gibiydi." Kızarmaya mı başlıyordum? Üzerimi değiştirmek için hızlı adımlarla dolaba doğru ilerledim.
Banyodan çıkınca okul kıyafetlerimi sandalyenin üzerine bıraktım, "Hadi aşağı inelim, sana yemek yapayım. Tüm gün yataktan sıkıldın mı?" Yataktan kalkarken başını bıkkın bir şekilde salladı, "Sıkılmak ne kelime.." Odadan çıkarken peşimden yürüyordu, "Ne yemek istersin?" "Fark etmez, sen ne istiyorsan." Merdivenlerden inip mutfağa yöneldik. Masaya oturunca karşısına dikildim, "Neyin var? Seni böyle neşesiz görmek huzurumu kaçırıyor." Omuz silkti, "Iyiyim." "Istersen salonda otur televizyon izlersin ben yemeği hazırlayınca seslenirim." Kısa bir düşünmeden sonra başını tamam anlamında sallayıp sessizce mutfaktan çıktı.
Nesi vardı bunun? Tüm günümü onu göreceğim diye geçirirken geldiğimden beri bana sarılmayı bile denememişti. Açlıktan ölsem de şuan iştahım yerle bir olmuştu, neden böyleydi? Dolabın kapısını kapattım ve hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp salona geçtim, televizyonda boş boş zap yapan genç çocuğun tam karşısına dikildim.
"Ne oldu?"
"Neyin var?"
"Iyiyim Kyungsoo. Neden aynı şeyi sorup duruyorsun?" Kaşlarımı çattım, özlendiğimi duymak istiyordum. Bunu sesli olarak dile getirebilecek biri değildim. Yavaşça üzerine eğildim ve elimi alnına koydum, "Ateşin de yok.." diye mırıldandım. Ona dokunmamla elimin altında ürperen tenini hissetmiştim. Elimi çekecekken yakaladı ve doğrudan gözlerime bakıyordu, "Asıl senin neyin var?" Dudaklarımı dişleyerek bakışlarımı kaçırdım, elimi çekmek istesem de izin vermedi. "Iyiyim." Kolumu bir daha çekince bıraktı. "Mutfağa gidiyorum.." diye mırıldanıp arkama döndüm, neden ona ilk kez dokunmuş gibi heyecanlandığımı anlamıyordum. Ve dokunuşlarına 3 5 saatte nasıl hasret kalabildiğimi.
Belimde hissettiğim güçlü kollar beni salonun ortasında durdurdu. Sırtımı yasladığı göğsünün kalkıp inişi hızlanmış gibiydi. "Bence dışardan söyleyebiliriz.." diye boğuk bir sesle mırıldanıp ellerini karnımda kavuşturdu.