Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri alıştığım insanlardan ve ortamdan ayrılmak. Fransa'ya o kadar çok alıştım ki hiç bırakasım gelmiyor. Nerdeyse hayatımın büyük bir bölümünü burada geçirmiştim. Küçük yaşta olmasa da lise 12. sınıfta buraya gelmek istemiştim. Yaklaşık beş buçuk altı senedir burada yaşıyorum. Üniversitede hukuk okudum. Ve en iyi şekilde bölümümü avukat olarak bitirdim. Kendi seçtiğim yerde avukatlık yapacağım için mutlu olurken tüm hayellerimi Hopa'dan gelen bir telefon tuzla buz etmişti. Sağolsunlar abilerim ne kadar ısrar etsemde aile şirketinde çalışacağımı söylemişlerdi. 'Bu güne kadar istediklerin oldu küçük hanım bundan sonra yanımızdasın o kadar bitti.' deyip telefonu kapatmıştı. Benim için zor olsada gitmek zorundaydım. İnsanin başında üç tane hödük abi olunca insan bir korkuyor tabi. Bavullarımı son kez kontrol ederek arabaya koyması için şöförü çağırdım. Benimkiler hariç bir bavul daha vardı. Tabi ki beni Fransa'da tek bırakmayan can dostum Yağız vardı. Küçük abimle aynı yaşta olmalarına rağmen ona abi demezdim ben. Oda takılmazdi zaten. Mor Range Rower'ima binerek hava alanına doğru yola çıktık. Hava alanına kadar son kez Fransa sokaklarını izledim. Burayı çok özleyeceğim çok. Inatçı ve bir o kadar kırılgan bir yapıya sahibim bazı insanlar beni tanıdıkları için ne kadar tedbirli yaklassalarda her türlü bir şekilde kırılıyordum. Hava alanına gelince kontrolden geçerek ilerlerken şoföre "Benim arkamdan arabamı hemen yollayın " diyerek uçağa bindim. Yağız her zaman ki gibi uyuma pozisyonu alarak kış uykusuna daldı. Oldum olası uçakta uyuyamazdım. Kulaklıklarımı takarak Haluk Levent-Elfida açarak dinlemeye başladım. Yolculuk göz açayıp kapayıncaya kadar çabuk geçti. Yağız'i uyandırmak biraz zaman aldı ama olsun. Bizi bekleyen araca binerek yayladaki evimize doğru yola çıktık. Yağız'larla çocukluktan beri birbirimizi tanırdık. Ne zaman birsey olursa ilk o bilirdi. Abimlerlede iyi anlaşmasına rağmen daha çok benimle vakit geçirirdi. Yayla yoluna girmemize ilk gözüme çarpan şey kendimi özgür hissettiğim yerdi. Yayla evinin hemen ilerisinde yüksek bir tepe var. Ne zaman birsey olsa oraya giderek bağırıyorum. Yayla evinin önünde durunca büyük ağaç kapı açıldı. Bahçede aile üyeleri oturmuş bekliyorlardı. Içeri girmemle kemençe sesini duymam bir oldu. Deli kuzen yaa. Herkesle selamlaşıp bahçedeki masaya oturdum. Herkez zayifladigim yönünden sikayet etsede ben memnundum. Sohpet muabbet derken akşam olmuştu ve ben odama daha yeni girecektim. Kıyafet bavulunu alarak odama çıktım. Burayı kendi renklerimle dizayn etmiştim. Siyah ve mavi. Biraz karanlık biraz gökyüzü.
Duvarlarda en sevdiğim mavi güllerden vardı. Büyük bir kitaplık ve raflarında kar kürelerim. Burayı özlemişim beaa. Eskiden sabahları telefondan horoz sesi açarak abimleri uyandırırdım. Iç sesim
Deniz kesinlikle sabah yapmamalisın desede tabiki yapacaktım. Genelde saat 12'den aşağı uyanmazken yaylada nedense saat 9'da ayakta oluyorum. Ve bu benim işime geliyor. Bavulumdan pijamalarımı alarak üstüme geçirdim. 'Nasılsa yarın yerleştiririm diyerek bavulunu açık bırakarak saate baktım. 12:00'ra geldiğini görünce direk yataga girdim. Nasıl olsa yarin şirkete gidecektim.********
Sabah odaya giren güneş ışığı ile gözlerimi açtım. Saat 8'e geliyordu. Kalkıp ılık bir duş aldım. Dün yorgunluktan birsey yapamamıştım zaten. Duştan çıkınca bavuluma ilerledim.
Herkesin aklında tek soru? Acaba Deniz ne giyecek. Iç sesime hak veriyorum. Ben ne giyeceğim Allahım. Gözüme çarpan ilk elbiseyi elime alarak üstüme tuttum. Siyah kalın askılı dizimin biraz üstünde biten ve geçen yaz Fransa'dan aldığım elbiseyi hızlı bir şekilde giydim. Saçlarımı kurutarak kalın dalgalar halinde omzumdan aşağıya bıraktım. Hafif bir makyaj yaparak odadan çıktım. Ayağıma siyah sandaletlerimi giyerek odadan çıktım. Şirkete saat 10'da gideceğimiz için erkenden tepeme gitmek istedim. Ne zaman bir şey olsa tepeme gider kayalara derdimi anlatırdım.
Biraz garip bir Deniz.
Odadan çıkarak abimlerin odalarının olduğu kata gelince durdum. Telefonumdan horoz sesini son ses açarak bağırmaya başladım "Ey uşaklar kaldın da Deniz geri döndi." Hızlı bir şekilde dışarı çıktım.Arabam henüz gelmediği için buradaki arabamı çalıştırarak yola çıktım. Eve uzak olmayan tepeye gelince kenara park ederek arabadan indim. Oturmak için belirledigim kayanın önüne gelerek oturdum. Burada en çok türkü ve şarkı söylemeyi seviyorum. Özgürce istediğim gibi kimseyi umursamadan. Telefonumdan rastgele bir şarkı açarak dinlemeye başladım.Gördün mü bak bizden öteside varmış.
Yaşananların hepsi meğer birer yalanmış.Kaderimde bu da mı vardı?
Sevdiğimi başkalarıyla,
Göreceksem eğer kör olsun bu gözler,
Görmeyeyim bir daha..Yar ellerin nerde?
Ya benide götür,ya da gitme.
Bilirsin sensiz ben hiç yaşayamam ki
Ölürüm hasretinle.Saate baktığımda bir saat kaldığını görünce kahvaltı yapmak için vaktim olduğu için sevindim. Arabaya atlayarak eskiden hergün gittiğim ve kahvaltisina aşık olduğum kahvaltı salonuna doğru sürdüm. En çok sa kaymağını severim oranın. Bal ile o kadar güzel olur ki anlatamam. Bir süre sonra salonun otoparkına girdim ve arabayı en sakin yere park ettim. Içerisi renklerle süslenmişti. İnsanın içini açıyor burası. Huzur veriyor. Kahvaltı için birşeyler söyleyip beklemeye başladım. O sırada cantamdaki telefon çalmaya başladı.
Bir Numaralı Ağabey Arıyor...
"Efendim abicim?."
"Deniz nerdesin abim?"
O sırada garson söylediklerimi getirip sessizce 'Afiyet olsun efendim' dedi."Kahvaltı yapıyorum abi sonra şirkete geleceğim. Noldu?"
"Şirketin diğer avukatlarıyla tanışacaksın acele et abicim seni bekliyoruz." Nerden çıktı şimdi bu tanışma işi ya.
Her türlü tanışacaksın Deniz git hadi.
"Tamam abi geliyorum. Görüşürüz""Görüşürüz. Dikkatli ol." Kahvaltımı hızla bitirerek yola çıktım. Şirket uzak olmadığı için kısa zamanda şirketin otoparkina girdim. Boş bulduğum ilk yere arabamı park ettim. Kimin yeriyse artık affetsin. Hızlı bir şekilde merdivenleri tırmanınca nefes nefese kaldım. Klostrofobim olduğu için asansör kullanamıyorum. Nefesimi düzene sokarak sekreter masasına yaklaştım. "Buyrun kime bakmıştınız?" Sekreteri bastan aşagi süzdükten sonra "Hakan Bey odasinda mı?" Kız önce biraz bekledi sonra " Afedersiniz ama sizi tanıyamadım. Yeni işçi falan mısınız?" 'Tabi Deniz sen o kadar sene gelme tabi tanımazlar seni'
İç sesime hak vererek konuşmaya devam ettim."Evet. Hakan Bey beni bekliyordu. Içerde mi acaba?"
"Evet buyrun." Arkamı dönerek ben bu kızla daha çok ugraşırdım diye düşünürken sinsice sırıttım. Kapıyı iki kez tıklayarak gel sesini beklemeden içeri girdim. Abim kafasını kaldırmadan "Ben gel demeden hangi densiz- 'beni görünce' Deniz senmiydin? Bende diyorum bu densiz kim?" Kıkırdayarak " Sen bana densiz mi diyorsun abicim?" deyince kahkaha atarak ayağa kalktı. Önüme gelerek " Arada da olsa sende densizlik yapıyorsun doğru." deyip gülümsedi. Kolları mı boynuna dolayarak "Seni çok özlemişim abim ya" diye söylendim.
" Arada beş sene olunca tabi özlüyor insan. Ara sıra gelsende iki üç yetmiyor. Gelince iki üç hafta kalsan olurdu. Ama bundan sonra buradasın. Kaçış yok." Abim haklıydı. Arada gelsemde kısa bir süre kalıyordum. Abimden ayrılarak gri koltuklardan birine attım kendimi. "Bu arada sekreterin beni tanımadı. Yeni personel olarak biliyor. Sende çaktırma biraz oyun fena olmaz. Ha birde otoparkta yer bulamadım. Birinin yerine park ettim sanırım ama kimin bilmiyorum." Abim anladım der gibi başını salladı ve önündeki dosyaya geri döndü. Odanın kapısı birden açılınca yerimden sıçradım. "Kardeşim hayırdır ya yine kim ne yaptı." Gerçekten fazla sinirlenmişti. Benim karşımdaki koltuğa oturarak konuşmaya başladı. "Benim park yerimi biliyorsun. Şerefsizin biri benim yerime park etmiş." deyince gözlerim abimle buluştu.İşte şimdi sıçtın Deniz...
Evet ilk bölüm geldi. Umarım severek okursunuz. Yeni bölüm en kısa zamanda gelecek. Sevgi ile kalın. Sizleri seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Kızı
Teen FictionKaradeniz kadar güzel, Denizler kadar hırçın, Kayalar kadar sert bir kadın. Ve Deniz'i gördüğü an tutulan bir adam. İnişli çıkışlı bir aşk hikâyesi Acaba bütün oyunlara göğüs gerebilecekler mi?