Ben geldiiimmmm. Uzun bir aradan sonra kurgumu değiştirerek karşınızdayım. İyi okumalar.
Deniz karakteri değişti. İlerleyen bölümlerde kitap kapağını değiştireceğim. Sürpriz olsun.
"Hadi cevap ver. Hadi versene cevap.
Kötü kadın gülüşü."Güvenmek mi? Güven vermek mi? Bence ikiside. Benim güvenim bir kere sarsıldı. Sen çok güvenirsin ama hayat arkandan oyun oynar sana. Ben Alp ile Fransa sokaklarında tanışmıştım. Sonra sınıfımda karşıma çıkmıştı. Liseliler gibi defterimin arasına gül koymuştu. İlk o gün konuşmuştuk zaten. Üç sene boyunca bir sürü şey yaşadık. Fransa'nın altını üstüne getirdik. Her köşede bir anımız vardı. Çok mutluyduk. Taa ki bir gün ansızın sürpriz olarak evini basana kadar. En yakın arkadaşım ile sarmaş dolaş yatıyorlardı. Hiç ses çıkarmadan gittim evime. Yağız benimle birlikte kaldığı için depresyon günlerimi onun kolları arasında ağlayarak geçirmiştim. Bir kaç gün sonra Alp'in aklına gelmiş olucam ki kapıma dayanmıştı. Sarhoştum hatırlamıyorum bahaneleri ile beni inandırmaya çalışmıştı. Ama Gizem ondan önce herşeyi itiraf etmişti. O gün Yağız'dan yediği dayak üzerine karşıma bile çıkmamıştı.
"Deniz?" Burak'ın seslenmesi ile kendime gelerek cevap verdim.
"Iı şey Efe biz sevgili değiliz canım. Sadece arkadaşız. Hadi Burak gidelim geç kalacağız."
Arabaya doğru yürüyerek yerime geçtim. Burak Efe'yi yerine yerleştirerek yerini aldı. Yolculuk ilk başta sıkıcı geçse de Efe'nin radyoyu açması ile yol boyunca dans ederek şarkılar söyledik. Yolun yarısında Efe uyuya kaldı. Bende kafamı cama çevirerek akıp giden yolu seyrettim. Bir süre sonra gözlerim ağırlaşınca kendimi uykuya teslim ettim.
**************
Efe'nin mırıltı halinde gelen sesi ile kendime gelmeye başladım. Sanırım Burak ile konuşmaya çalışıyordu.
"Abii Deniz abla biraz fazla konuşsada çok güzel biri bence." Burak ses cıkarmayınca dönüp bakmak istedim ama konuşacaklarını merak ettiğim için dönmedim.
"Hıı süpürgesiz cadı""Sen kime cadı diyorsun bee. Biraz fazla konuşmak, arada bir sacmalamak, veya çizgi film karakteri olan pjamalardan giymek, bazen mutfakta farelik yapmak, gizlice Yağız'in pizzalarini aşırmak, Ege'nin kalemlerini kendime hediye etmek, ha unutmadan abilerime asılan sekreterlerinin topuklarını kırmak ne zamandan beri cadılık söyle bana." Azı beş karış açık bir şekilde bana bakan abi kardeşe sinirle bakıyordum. Hem dedikodu yapın hem suratıma mal mal bakın. Oldu canim başka. Ben Deniz im be. Kimse benim dedikodumu yapamaz. Sadece ben kendi dedikodumu yaparım.... Ay ben yine fazla konuştum bunlar bana ondan böyle bakıyorlar. Mırıltı halinde çıkan sesimi ben bile zor duymuştum.
"Cevap versene Burak yaa."
"Şuan bir şey düşünemiyorum Deniz. Bir yanda abilerin bir yanda Yağız senden neler çekmiş bee."
"Efe sen bir şey söyle bari yavru kuşum." Efe'ye dönerek umutlu gözlerle bakmaya başladım. Önce aynadan abisine bakıp bana döndü.
"Ne diyeyim Deniz abla. Beynim durdu suan. Abi müsait bir yerde ineyim ben." Burak bunu bekliyormuş gibi kahkaha aynaya başlayınca sinirle önüme döndüm ve kafamı cama dayadım.
"Yol boyu sizinle konuşmayacağım." inanmamış olacaklar ki ikiside aynı anda
"Hıhı tabi." deyince istemsizce sırıttım. Birbirlerine çok benziyorlardı. Gözleri, burun yapıları, kaşları bile neredeyse aynıydı. Burak'ın ki kadar olmasada onun gözleride maviydi. İstanbul'da ki odamı özlemiştim. Mavi güllerimi, kar kürelerimi, en çok da bahçede duran salıncağımı. Bir kitap bir kupa kahve ve huzur... İstanbul'da yaşadığımız zamanlarda günümün yarısını neredeyse salıncağımda kitap okuyarak geçirirdim. Bazen orada uyuya kaldığım zamanlar bile olurdu. Yaz akşamları hep birlikte sohpet eder bazende film izlerdik. Eski günler özleniyor ama ne yazık ki geri getirilemiyor. Küçükken ufacık bir şey bizi mutku ederken büyüdükçe masumiyetimizi kaybettik. Belkide hayatı öğrendik. Gerçek sevgiyi öğrendik. Babam hep' çok severesen çok üzülürsün' derdi. O zamanlar küçüktüm tabi. Ne dedi ki şimdi babam diye çok düşünürdüm. Şimdi onu anlıyorum. Çünkü bende sevdim. Gerçekten sevdiğime inandım. Gerçek sevgiyi bulduğuma inandım. Ama çok yanılmışım. Çok bağlanmışım. Şimdi tekrer sever misin? deseniz sadece korkuyorum derim. Hayır diyemem çünkü kalp bu. Ne zaman seveceği belli olmaz. Lise yıllarında aşk bana saçma gelirdi. Etrafta sarmaş dolaş sevgililer görünce 'acaba gerçekten seviyorlar mı' diye düşünürdüm hep.
"Deniz abla?" Efe'nin seslenmesi ile kendime gelerek ona döndüm.
"Gerçekten konuşmayacak mısın?" diye sorunca dalga geçtiğini anladım. Kaşlarımı yukarı kaldırarak başımı iki yana salladım. Burak gülerek kafasını salladı.
"Her idaasına varım. Birkaç saat içinde konuşur." Evet konuşurdum. Küçüklüğümden beri kurtulamadığım çok ve hızlı konuşma alışkanlığı peşimi hiç bırakmamıştı. Ama şuan konuşmamam gerekiyordu ve ben konuşmayacaktım. Burak'ın kolunu dürterek bana bakmasını sağladım. Serçe parmağımı ona doğru uzatarak 'nesine' der gibi bakışlarımı yolladım.
"Vayy iddalısın tamam nesine ona da Efe karar verir. Neredeyse üç saatlik yol kaldı . Eğer üç saat boyunca konuşmazsan Efe ne karar verirse yerine getireceğim." Başımı önce Efe'ye sonra tekrer Burak'a çevirerek tamam anlamında salladım. Eğer konuşmassam Efe'yi kendi tarafıma çekererk kandırabilirdim. Aklımda süper bir fikir vardı ve bu idaayı ben kazanmalıydım. Ve kazanacaktım. Çünkü ben Fırat Akın'dan olma Nergis Sultan'dan doğma----
' muhteşem yüzyıla bağladın Deniz yine kendine gel.' Tamam mesaj alındı sustum.
**************************
Tam iki saat olmuştu ve ben koskoca iki saat boyunca gıkımı bile çıkarmamıştım.
Büyük başarı.' Sen bir sussana ya. Ne çok konuştun bugün. Benim mi iç sesim var yoksa iç sesin mi beni var belii değil ya.
"Deniz eminim ki bir saat içinde konuşacaksın ve ben çok güleceğim." Sen öyle san Burak bey. Ben konuşmayacağım dediysem konuşmama. Yani konuşmam inşallah. Burak' ın bıyık altından güldüğünü görünce gözlerimi devirdim. Burak benimle uğraşmaktan ya zevk alıyor yada yada neyse ya. Efe'den hiç ses çıkmıyordu. Çünkü yarım saat önce abisinin telefonunu gizlice almıştı ve abisinin ruhu bile duymamıştı. Efe benim fark ettiğimi bilmiyordu ve ara sıra kafasını kaldırarak ona bakıyor muyuz bakmıyor muyuz diye bizi kontrol ediyordu. Sıkılmıştım ve bacaklarım çok acıyordu. Ayakkabılarımı çıkartarak bağdaş kurdum. O türlüde rahat edemeyince ayaklarımı torpidonun üstüne uzatarak kafamı cama dayadım. Bir süre sonra tanıdık gelen yolar rotasında ilerleyince içimden uzun bir oh çektim. Hızla akıp giden yolu izlerken güneş neredeyse batmak üzereydi ve bulutların arasında çok güzel gözüküyordu.
SEN YAĞMURU SEVEN KÜÇÜCÜK ŞEY
BEN KENDİN GEÇ KALAN BİR KADIN
Radyodan gelen müzik sesi ile hem irkilip hemde şaşırmıştım. Burak bu tür müzikler dinliyormuş meğer. Vallaha hiç beklemezdim. Yavaş yavaş nakarat kızmına gelen müziğe bende kısık sesle eşlik ederek yolun bitmesi için içimden dua ediyordum.
' Upuzun ve kenarları sararmış yapraklarla dolu bir yol. Üzerinde uçuşan beyaz bir tül elbise. Yol boyu yürüyor ama nereye gittiğini bilmiyor. Çok uzaktan bir sesi işitiyor ama işitmek istemiyor. Korkuyor. duyacaklarından duyduklarından. Yolun sonu koskoca orkide tarlası ile bitince seviniyor. Kötü olan şeyler bitecek ve sonsuzluğa kavuşacağını umut ediyor içinde.'
"Deniz " Burak'ın seslenmesi ile kafamı çevirince burun buruna geldik. Mavi gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokurken zorla yutkundum.
"Gözlerin çok güzel."
"Sende güzelsin be Laz Kızı.""Denizz sesli düşündün bebeğim!"
Evetttt yeni bölüm geldi. Voteler biraz artsın lütfen. Sakar Güzeli'ne yarın bölüm atmaya çalışacağım. Öpüldünüz.😘😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Kızı
Teen FictionKaradeniz kadar güzel, Denizler kadar hırçın, Kayalar kadar sert bir kadın. Ve Deniz'i gördüğü an tutulan bir adam. İnişli çıkışlı bir aşk hikâyesi Acaba bütün oyunlara göğüs gerebilecekler mi?