3

41 3 0
                                    

"Bizi rehine... Bizi rehine aldılar ve bir kadını vurdular, Ryan. Kadını, gözlerimizin önünde vurdular. Aman Tanrım. Tam kafasından. Her yer kan içinde kaldı."
Korkudan gözleri kocaman olmuştu. Aynı zamanda bitkin gözüküyordu. Bu sahneyi kim görse bu halde olurdu zaten.
İlk işe başladığımda bir ceset bulmuştuk. Ceset, berbat bir haldeydi. Bir hafta etkisinden kurtulamamıştım. Eşimin de aynı şeyleri yaşamasını istemiyordum ama olan olmuştu bir kere.

"Tatlım, şimdi sakin olman gerekiyor. Biliyorum, bu zor olacak ama en azından dene. Çünkü sorularıma düzgün cevaplar vermeni istiyorum ki suçlularla ilgili tüm bilgileri toplayabilelim."
"Tamam, hazırım." dedi biraz daha sakinleşerek. O tanıdığım en güçlü kızdı.
"Üzerlerinde ne vardı? Ne giymişlerdi? Ayrıca, saat kaçta geldiler?"
"Maskeleri dışında simsiyah giyinmişlerdi. Yanılmıyorsam, saat üç buçuktu geldiklerinde. Ama anlayamıyorum." Durmuştu. Düşünür gibi bir hâli vardı.
"Neyi? Neyi anlayamıyorsun?"
"Bu saatte kimseye nasıl görünmediler ki?"
Sorduğu soru üzerinde afallamıştım. Cidden, caddedeki kimse görmemiş miydi? Sean da düşünüyordu.
Sean "Sonra ne oldu?" dedi not ederken.
"Silahlarını bize doğrulttular ve 'Herkes ortaya toplansın. Polisi aramaya kalkışanı vururum.' dedi Testere maskesini takan. Hepimiz boş alana -ortaya- toplandık. Adamlar, etrafta birileri var mı diye bakarken bir kadın -müşterilerden biri- telefonunu çıkarıp polisi aradı. Onu gördüklerinde..." Gözlerini sımsıkı kapattı ve yutkundu. Ne diyeceğini anlamıştım zaten. Bu adamları bulup doğdukları güne pişman edeceğim. Kendime söz verdim. Onları bulacaktım.
Kısa bir aradan sonra anlatmaya devam etti. "Kadını tam kafasından vurdular ve polisler gelmeden kaçıp gittiler."
"Hiç para falan çalmadılar mı? Ya da herhangi bir şeyler?" Sean şaşırmıştı. Ben de haliyle.
"Hayır, hiçbir şey."

O sırada Thomas Turner'ı gördüm. Diğer polislerle konuşuyordu. Sean'a "Bak, şu Thomas değil mi?" dedim.
"Evet, o. Gidip konuşalım."
"Tamam. Vanessa, sen burada bekle. Biz hemen geleceğiz."
Vanessa'nın aklından "Thomas'ta kim böyle?" diye geçirdiğini görebiliyordum.
Thomas'ın yanına gittik. "Hey, Ryan! Merkezden çıkarken 'Görüşürüz.' demiştik ama böyle bir görüşmeden bahsetmiyordum açıkçası." dedi. Kendini komik zannediyordu ama bu durumdayken bu hiç komik değildi. Sean'ın yine sinirlenmeye başladığını fark ettim. Onu öldürecekmiş gibi bakıyordu.
"Ben de böyle olmasını istemezdim. Neyse, bir sonuca ulaşabildiniz mi? Bir ipucu falan? Veya parmak izi?"
"Şu anlık bir şey yok gibi gözüküyor. Kameralara daha bakmadık. Parmak izlerini bulursak kontrol edeceğiz."
"Peki, bize haber verir misiniz?"
"Üzgünüm ama bu işe karışmamanız geriyor. Çünkü bu normal bir polis işi. Hırsızlık. Ortada gizemli bir şey yok ama yine de size haber veririm. Şartım ise: bu işe karışmamanız."
Sean'ın sabrının tükendiğini görebiliyordum. Öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Her an patlayabilirdi. Ellerini yumruk yapmıştı ve sımsıkı sıkıyordu. Sakin bir ses tonunda cevap vermeye çalıştı ama pek başaramadı. "Hırsızlık mı? Ciddi misin sen? İçeride bir kadını kafasından vurmuşlar ve sen buna hırsızlık mı diyorsun?" dedi öfkesini kusarak.
"Ama hırsızlık için gelmişlerdi. Kadın, polisi aradığı için kadını vurmak zorunda kaldılar."
"O zaman bana neden bir şey çalmadıklarını açıklar mısın?"
"Polisin geleceğini bildikleri için hızlıca kaçtılar."
"Hep aynı hikaye. İşe şüpheyle bakmak gerekiyor. Anlamıyor musun? Nasıl bir polissin sen? Hep olaya farklı açıdan bakan Ryan olmuştur ama böyle bir olayda da farklı açıdan bakamıyorsam salağımdır muhtemelen."
"Ne yani sen bana 'salak' mı demeye çalışıyorsun?"
Artık Thomas'ın da sabrı tükenmişti. İkisi de patlamak üzere olan bir bomba gibiydi.
Hemen araya girmem lazımdı. Yoksa burada birbirlerine gireceklerdi.
"Tamam, beyler! Sakin olun. Şu an da olay yerindeyiz ve herkes üzgün. Ortamı daha çok germeyin."
Bana hak vermiş olmalılardı. Çünkü sustular. Şimdi de üzerimize sessizlik çökmüştü. Rahatsız edici bir sessizlikti. Bu sessizliği bozmaya karar vermiştim.
"Bay Turner, sizi anlıyoruz. Yani, bu kararı siz vermediniz ama bizim de bu olayın peşini bırakmayacağımızı bilmelisiniz. Oradakilerden biri de benim eşimdi. Yasal olarak olsun ya da olmasın. Fark etmez. Suçluları bulana kadar pes etmeyeceğimizi söylemek isterim."
"Pek anladığınızı sanmıyorum ya da ben mi güzel anlatamadım? Yeniden söylüyorum: Bu işe karışmamalısınız. Bırakın da görevimizi yapalım."
Sean araya girdi. "Aaa, öyle mi? Peki, ben soruyorum: Siz neden bizim işimize karıştınız? Bıraksaydınız da görevimizi yapsaydık. Bu işler böyle işlemiyor mu?"

İNTİKAM PEŞİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin