Salonun kapısına gelince arabadan inmeden baktı. Çok güzel görünüyor gibi dedi. Şoförü kapıyı açtı. Koruması yanıbaşında birlikte salona doğru yürüdüler.
Ali, Ata ve Yavuz sohbete dalmışlar konuşuyorlar ama Ali'nin gözleri hep kapıda birini bekler gibiydi. Ata ile Yavuz arada sözle Ali'ye laf atsalar da duyacak durumda değildi. Yavuz fark ediyor ama Ata habersizdi. Birden kapıdan beklenen girmişti. Ali hemen harekete geçti sanki koşarak gidiyordu. Gelen Melisa'ydı. Dalgalı saçlarıyla kraliçeler gibi kıyafeti o kadar güzel taşıyor ve o kadar oturmuştu ki üzerine. Podyumda manken gibiydi. En iyi bir manken bile şu anı görse kıskanması mümkün değildi. Ateş kırmızısı bir kıyafet, omuzları hafif açık, ayakkabı ve çanta beyaz. Hafif bir makyajı tebessüm dolu yüzüne o kadar oturmuş ve yapışmıştı ki kelimeler anlatmıyor duygular yetmiyordu. Heyecanından dizleri titriyordu.
- Nerde kaldın Melisa? Herkes seni bekliyor, dedi Ali.
- Tut elimden Ali. Heyecandan düşüp bayilacam şimdi.
Ali Melisa'nin elini tuttu elleri ateş gibiydi sanki. Sahi hiç el ele tutuşmadılar bu zamana kadar. Birden titrer gibi oldu Ali ama bu başka bir titremeydi. Melisa'nin ellerindeki ateşi taaa yüreğinin içinde hissetti. Yürüyor ama kontrolsüz bir şekilde
- Bırakma ne olur demek istiyor ama korkuyordu. Elini hafifçe sıkarak. Beni bırakma ne olur diyebildi sessizce ama Melisa duymuştu. Başını Ali'ye doğru acele çevirdi.
- Ne dedin Ali?
Cevap verecek durumda değildi. Yanıyordu.
- Kendine gel Ali. Ne oluyor Allah aşkına?
- Elimi bırakma Melisa diyebildi güçsüzce.
- Tutuyorsun ya. Yalnız fazla sıkma olurmu?
Bırakmak istemiyordu Ali. Sanki uçup gidecekti avuçlarının içinden. Korkuyordu. Melisa'nin hareketiyle tekrar yürümeye başladılar. Salondaki konukların gözleri üzerine dikilmiş adımlarını takip ediyorlardı. Ne uzun bir yürüyüştü bu. Bitmeyen maraton gibi. Bir an önce masaya oturmayı o kadar istiyordu ki. Nihayet Yavuz ve Ata'nın yanına gelebildiler.
- Ata işte bizim şirketin kalbi Melisa Hanım diye takdim etti. Melisa'ya dönerek.
- Ata Bey. Ata ŞAKİROĞLU dedi.
Aynı anda memnun oldum dedi her ikisi de.
- Alicim hemen hemen her akşam bahsettiğin Melisa bu ise az bile anlatmışsın kardeş. Anlatmakla olmuyormuş görmek ve tanımak ayrı imiş. Şimdi gayet iyi anlıyorum evde yada herhangi bir yerde fazla durmadığını diye hafif bir tebessüm etti.
- Aman Ata Bey abartıp utandırmayınız daha fazla. Heyecandan düşüp bayılırım sonra diye tebessüm etmeye çalıştı. Hem hoşuna gitmiş bu duydukları hemde merak etmeye başlamıştı. "Neden her aksam beni konuşsun ki, niye ama? " Melisa'da annesine anlatıp duruyordu oysa. Annesi merak etmeden sadece bazen tebessümle bazen kahkaha atarak dinliyordu. Anlıyordu ama Ali'yi merak da ediyordu. Kaç kez yemeğe çağırmasını istemiş ama her defasında annesine bahane bulmuştu. Demek ki Ali de ayni durumda diye Ali'nin yüzüne baktı. Gözlerini üzerinden alamıyordu. Harika bir konuşma kabiliyeti vardı. Dudaklarından çıkan kelimeler daha nayif daha anlamlıydı sanki. Kıyafeti o kadar güzel yakışmıştı üzerine. Sahi ne giyse yakışıyordu. Ali'nin,
- Masaya geçelim sözünü duymadı bile. Elini sıkan Ali'ye bakınca masaya doğru çektiğini fark etti. Eli elini sıkıca kavramış acıtması gerekirken hoşuna gidiyordu. Yalnız değil sahiplenmişti Ali Melisa'yı. Aman nelerde aklından geçiriyordu böyle. O koskoca Ali AHMETOĞLU idi.Masaya doğru ilerlerken rastladıkları konuklara karşılıklı tanıştırıyordu Ali. Melisa şaşırmıştı kentin protokolü burada idi. Üzerine iş ve sanat dünyası. Tabi basın es geçilmeden. Sahi bunları ne zaman organize etmişlerdi. Ah Ali ah dedi içinden. Ne gerek vardı sanki. Ama Yavuz Bey senin alacağın olsun. Insan erken haber verirdi dimi. Kendisininde bir iki tanıdığı vardi davet ederdi.
Masaya oturdular. Başta Ali sağında Melisa solunda boş sandalye hemen yanında Ata, Ata'nın yanında Yavuz ve eşi diğerleri ise yeni tanıştığı is sanat ve protokolden insanlardı. Validen Belediye Başkanına kadar. Ama Ata'nın yanında ki sandalye neden boştu. Tam Melisa'nin karşısına geliyordu. Servis elemanları heyecanla işlerine koyulmuşlar yemekler masaya servis ediliyordu. Ali Ata'ya dönerek,
- Nilay nerde kaldı Ata?
- Biraz geç kalacağını söyledi. Gelir nerdeyse. Bu aralar yoğun ya. Senin tüm işlerin onda ne yapsın diye güldü.
Upuzun masaya yemek servisi yapilmaya başlanmış tamamlanmasını bekliyorlardı. Servis elemanları sağa sola koşturuyor olası eksiklikleri gideriyorlardı. Tam başlamak üzereydiler Ata'nın
- İşte nihayet Nilay'da geldi diye kapıya dönmesi Ali'yi ayağa kaldırdı. Geriye dönüp kapıya bakınca Nilay beyaz bir kıyafetle bir kuğu gibi geldiğini gördü. Tam iş kadınına yakışan yemek kiyafetiydi üzerinde. Asıl ve nezaket.
Ali yolda karşıladı. Direk Melisa'ya doğru getirdi.
- Nilay bu Melisa Hanım. Melisa bu bizim baş belamiz her seyimiz Nilay. Ata'nın kızkardeşi. Melisa'da ayağa kalkarak.
- Memnun oldum dedi.
- Demek prensimizin yeni dillere destan prensesi bu ha. Aşk olsun Alicim bu zamana kadar tanıştırmadın ya. Bende çok memnun oldum Melisacim. Aramiza hoş geldin.
- Çok güzelmiş Ali. Şimdi seni daha iyi anlıyorum neden hep Melisa diye kulağına fısıldadı ama Melisa duymuştu. Neler oluyordu bilmediği bir şeyler mi vardi yoksa? İçten içe merak etmeye başladı. Masaya oturdular. Melisa Nilay'in tam karşısında devamlı Nilay'a bakıp duruyordu. Ali ile o kadar samimi o kadar içten sohbet ediyordu ki. Ne o kıskanmaya başlamıştı sanki. Melisa neler oluyor sana diye kendini toparlamaya çalışsa da olmuyordu. Evet Nilay'i kıskanıyordu.
(Arkadaşlar, okuyup yorum ve beğenilerinizi eleştiri ve önerilerinizi beklerim. Belki yazmam. Şayet beğenmediyseniz neden uğraşayım. )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri'de Yanmak
General FictionHayat, Bazen güler bazen ise ağlar insana. Aslında farkının farkına varabilsek ağlayanda gülende kim olduğunu. Olumsuzluklar karşısında direnebilmektir hayat.