Kusura bakmayın sınav haftası yüzünden bayadır yazamıyorum, bir daha bu kadar uzun bi ara olmayacak ayrıca okuyan arkadaşlara duyarlılıklarından dolayı teşekkür ederim. Çünkü Türkiye'de bu gibi durumlar pek ilgi çekmemekle birlikte sorun olarak da görülmüyor. Neyse hikayemize dönelim, iyi okumalar.
Yediğim dayağın etkisinden telefonumun sesiyle çıktım. Kimin aradığına bakınca ister istemez içimde küçük bir heyecan oluştu ve telefonu ikinci çalışında açtım. Halam ciddi bir ses tonuyla "Geldik, kimseye gözükmeden çıkman lazım. Bir yolunu bulabilirmisin?" diye sordu. Tabiki bulabilirdim. Her zaman annemler beni cezalandırmak için odama kiletlerlerdi. Evimiz çok eski, ahşap ve büyük bir evdi. Ahşap olmasından kaynaklanır ki kendime kaçış yolları bulmuştum. Çıkardığım tahtaları arkamdan kapattığımda yine eski hallerine döndükleri için annemler şüphelenmezlerdi. Halamın sorusuna cevap vermeden " Neredesiniz?" diye sordum. Halam bulundukları yerin adresini verdi eve çok uzak sayılmazdı. Bir an önce bu lanet yerden kurtulmak için telefonu kapattım ve sabahtan hazırladığım çantamı da sırtıma aldım. Dolabımı kenara ittirdim ve tahtaları çıkardım. Oluşan küçük deliğin içine girip tahtaları arkamdan kapattım. Emekleyerek yol aldım. Yaptığım yol evimizin hemen arka bahçesine çıkıyordu. Arka bahçede kimse oturmadığı için rahat rahat kaçabiliyordum. Tahtayı tekmeleyerek ittirdim ve kendimi bahçeye attım. Koşmadan son kez bi evime dönüp baktım. Aklımdan sadece hiç bir zaman gittiğimden pişman olmıyacağım geçti. Ama intikamımı alıcağım günlerde olucaktı. İntikamımı hem kendim için hemde ablam için alıcaktım. Önüme döndüm ve hızla koşmaya başladım. Hızlı koşardım ilde derece bile yapmıştım ama babam ve geri kafalılıkları yüzünden bırakmak zorunda kalmıştım. Sesimde güzeldi ayrıca, ama babam şarkı söylememi istemezdi o yüzden hep odamda sessizce mırıldanırdım. Her zaman kısıtlanan bir kız olmuştum. Maddi konularda değil para konusunda baya iyilerdi, ama sevgi olmayınca paranında bir anlamı olmuyordu. Evden uzaklaşmaya başladığımda durdum. Derin bir nefes çektim içime, rüzgarın saçlarımı dağıtmasına izin verdim. Evet hissediyordum, hissedebiliyordum. Hissettiğim şey Özgürlüktü. Hiç hissedemiyeceğimi düşünmüştüm halbuki. Kafamı gökyüzüne kaldırdım ve bu yaşıma kadar hiç yapmadığım bir şey yapıp neşeyle büyük bir çığlık attım. Bu anın tadını iyi çıkarmalıydım. Çünkü bir daha böyle bir çığlık atmıyacağımı biliyordum. Önüme döndüm ve tekrar koşmaya başladım. Halamı gördüğümde bana doğru koşturuyordu. Yanıma gelip sıkıca sarıldı. Elimden tutup hemen arabaya bindirdi. Arabanın içinde bizim dışımızda iki erkek daha vardı biri arabayı kullanıyordu diğeri ise arka koltukta benimle birlikte oturuyordu. Yanımda oturan adam bana döndü ve "Reşitmisin?" diye sordu. Evet anlamında kafamı salladım. Memnun bir şekilde önüne döndü. Benden yaşça baya büyük insanlardı. Sanırım otuz ve ya daha fazla. Halam arkasına dönüp konuşmaya başladı. " Seni kimse bulamıycak, reşitsin ayrıca kimsenin karışma hakkı yok." dedi ve güven vermek ister gibi göz kırptı. Sonra tek tek arkadaşlarını tanıttı. Çocukluk arkadaşlarıymış, burda beni koruyup kollayacaklarmış falan filan. Aslında hoşuma gitmemişde sayılmazdı. Ablam evlendiğinden beri arkamı kollayan ve beni savunan kimsem kalmamıştı. Gözlerimi yola diktim ve sessizliğimi korudum. Yarım saat içinde de kendimi uykuya teslim ettim.
