İskele

2.4K 81 3
                                    

Berk gittiğinde halam heycanlı bir şekilde yanıma geldi. "O çocukta neydi öyle, fazla çekici." dedi. Gözlerindeki imayı anlamıştım. "Hala saçmalama." dedim ve sofraya doğru ilerledim. Halam kahkaha attı ve arkamdan sıkıca sarıldı, sarılışı karşısında içtenlikle gülümsedim. Bu kadın beni sakinleştiriyordu. Herkes sofraya oturmuştu. Suskunun karşısına oturdum. Kafasını kaldırıp bana baktı. Hemen gözlerimi yemeklere çevirdim. Sebze olmadığı için mutlu oldum. Çünkü nefret ederdim. Yemek esnasında kapı çaldı. Halam ben bakarım der demez sofradan kalktı ve kapıyı açtı. Kapıda elinde kocaman bir tabakla benim yaşlarımda bir kız vardı. Kızıl saçları ve çilleriyle gayet güzel bir kızdı. "Annem kek filan yaptı, kokmuştur diye size de getiriyim." dedi. Bunları karşımda halam olduğu halde suskuna bakarak söylüyordu. Gülmemek için öksürüyormuş gibi yaptım ama pekte başarılı olamamıştım. Çünkü herkes sorgulayıcı gözlerle bana bakıyordu. Kızın bozulduğu suratından anlaşılıyordu. Teyzem teşekkür etti ve elindeki tabağı aldı. Kız hiçbir şey demeden arkasını döndü ve gitti. Teyzem hemen azarlar gibi bana baktı. Sonra kendini tutamayıp gülmeye başladı. "Bu kız resmen sana hasta Aykut." dedi. Sonunda öğrenmiştim suskunun ismi Aykut'tu. Suskun gözlerini devirdi ve "Ne yapsam benden soğumuyor." dedi. Güldüm ve yemeğime devam ettim. Bu şekilde yemeğimizi bitirdik. Sofrayı toparlarken halama yardım ettim. Bulaşıklarda da yardım edicektim ama asıl kuyruk geldi ve bulaşıkları halamla yıkamaya başladı. Sandalyeye oturdum ve gözlerimi onlara diktim. Bir anda " Sizin aranız da bir şey mi var?" diye sordum. Yine patavatsızlığım üstümdeydi. İkisi ilk birbirlerine sonra bana bakmaya başladılar. Halam öksürmeye başlayınca kuyruk hemen ona bir bardak su getirdi. Cevap vermediklerinde "Çok yakışıyorsunuz da ondan sordum." dedim. Elimden anca bu kadar gelirdi. Halam utançla önüne döndü. Kuyruk halamın arkasından bana otuz iki diş sırıtarak göz kırptı. Bende göz kırparak karşılık verdim. Onları yalnız bırakmak için salona geçtim.Suskun film izliyordu. Bende koltuklardan birine oturdum ve izlemeye başladım. The godfather serisinin ilk filmini izliyordu. Beni etkileyen nadir filmlerden biriydi izlemeden önce kitabını okumuştum Mario Puzo' nun ağır bir anlatım tarzı vardı ya da o yaşlarda bana öyle gelmişti. Suskun sessizliği bozup "İzledin mi hiç?" diye sordu. Kafamı evet anlamında salladım. "Severmisin?" diye sordu yine evet anlamında kafamı salladım. Hafif bir tebessüm etti. "Yarın izinliyim, o yüzden bütün gece bu seriyi izlemeyi planlıyorum. Eşlik etmek istermisin diye sordu. Kafamı yana eğdim ve düşünmeye başladım. "Çok geç olmazmı." dedim. Ayağı kalktı ve "O zaman bende kahve yaparım." dedi ve mutfağa gitti. Filmi kaçırmasın diye durdurdum ve beklemeye başladım. İki dakika bile olmadan elinde kahvelerle geldi. Çok sıcak olduğunu düşünmediğim için bir yudum aldım. Ama o kadar sıcaktı ki dilimicin ucu resmen yandı. Acıyla yüzümü buruşturdum. Suskun "Dikkat et sıcaktır." dedi. Gözlerimi devirirken "Ya sorma." diye homurdandım. Filmi başlatıp izlemeye başladık. Filmin birinci serisi bitince suskun mısır patlatmak için mutfağa gitti. Telefondan saate baktım daha gecenin biriydi. Erkendi o yüzden hiç uykum yoktu. Elinde kocaman iki tane mısr kasesiyle geldi ve birini bana uzattı. Çok güzel kokuyordu bir tanesini ağzıma attım. "Güzel olmuş." dedim sırıttarak karşılık verdi. The godfather 2 'nin ortalarına geldiğimizde film hakkında konuşmaya başladık. Bu tür konular hakkında ilgili ve bilgiliydi. Bende öyleydim. Siirt'te odam da hep film izler ve kitap okurdum. Babamlar da sesim çıkmıyor diye laf etmezlerdi. Saat dört'e geldiğinde üstüme bir uyku çöktü. Suskun' a baktım o hala dinç bir şekilde filmi izliyordu. Koltukta yatar pozisyonu aldım. Ne ara uyudum bilmiyorum ama çok derin bir şekilde uyumuştum. Uyandığımda hala koltukta yatıyordum. Üstümde ince bir örtü vardı. Hava çok sıcak olduğu için onu koltuğun kenarına fırlattım. Horlama sesiyle hemen diğer koltuğa döndüm. Suskun da koltukta uyuya kalmıştı.Ama o uzun boyu yüzünden iki büklüm olmuştu. Horluyordu, aslında tam olarak horlama denilmezdi kısık kısık ve çok sessizdi. Rahatsız eden bir yanı yoktu ama uyanınca horladığını ona söyleyicektim. Saat öğlen ikiyi gösteriyordu. Sesli bir şekilde "Oha." dedim ve ayağı kalkıp halamları aramaya başladım. Evde yoklardı, mutfakta küçük bir not buldum. "Tatlım biz Emre'yle dışardayız geç dönebiliriz." yazmıştı halam. Demekki kuyruğun ismi Emre'ydi. Kendime kocaman bir nutella'lı ekmek sürdüm. Televizyonun karşısına geçtim hem yiyip hem de bir şeyler izledim. Suskun yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı. Gözlerini açtığında ilk bi tavana baktı sonra belini tutup yüzünü buruşturdu. "Horluyordun." dedim gözleri hemen beni buldu. İlk şaşkın şaşkın baktı. Sonra "Sana da günaydın." dedi. Bende aynı şekilde günyadın dedim. Ekmeğim bitince odama çıktım ve hazırlanmaya başladım yine bisiklet sürüp iskeleye gidicektim. Altıma rahat bir şort ve üstüme bol bir kısa kollu geçirdim saçlarımı da bir yanıma alıp kabarıklığını indirmeye çalıştım. Aşağı indiğimde suskun "Nereye?"diye sordu. Omuz silkip "Bisiklet sürücem." dedim. Kafasını tamam der gibi salladı. Tam kapıdan çıkıcakken "Paran var mı?" diye sordu. "Halam her şeyimle ilgileniyor merak etme." dedim. Bana doğru geldi ve "Ben senin abin sayılırım, bir ihtiyacın olduğunda bana da danışabilirsin Duru." dedi. Ne tersledim ne olumlu bir şey söyledim. Kapıyı yavaşça kapatıp evden çıktım. Suskundan iyi bir abi olabilirdi. Bu yaşıma kadar kimse bana abilik yapmamıştı. Tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. Abilik beraber film izlemek, sorunlarım olduğunda bana yardım etmek, ağladığımda ve güldüğümde yanımda olmak anlamına geliyorsa bunu kabul edebilirdim. Bisikletime binip iskeleye doğru sürmeye başladım. Ne iskelede ne de etrafında kimse yoktu bunun verdiği huzurla iskelenin ucuna oturdum. James Dean'ın hayatını konu eden kitabımı çıkardım ve okumaya başladım. James Dean mutant kral "Hızlı yaşa, genç öl, cesetin yakışıklı olsun." gibi bir çok ünlü sözün sahibi. Bir aralar çok ilgimi çekmiş bu kitabı almıştım ama daha şimdi okumaya başlıyordum. Kitabın otuzuncu sayflarında arkamdan bir ses geldi ve hemen sesin geldiği yöne döndüm. Berk. Oflayarak gözlerimi ona diktim. "Neden James Dean' in hayatını okuyorsun?" diye sordu. Kısaca "Canım istiyor."dedim. "Ben de James Dean kadar yakışıklımıyım sence?" diye saçma sapan bir soru yöneltti. Küçümser gibi ona baktım. Büyük bir kahkaha kopardı. İster istemez bende güldüm. "Hah şöyle ya gül azcık." dedi ve yanağımı sıktı. Ona öldürücü bakışlarımı atınca biraz çekinir gibi oldu. Ciddi bir tavırla "Berk." dedim. Bana soran gözlerle bakınca "Konuşmasan iyi çocuksun aslında." deyince yine gülmeye başladı. Nefes almaya çalışırken "Tamam. Susuyorum bakalım nasıl dayanıcaksın." dedi ve parmaklarıyla dudağına fermuar çeker gibi yaptı. "Oh be." diyip kitaba geri döndüm. Beş, altı sayfa okuyup Berk ne yapıyor diye ona döndüm. Kollarını başının altına almış dün yaptığı gibi uzanmıştı. İster istemez gözüm dövmelerine kaydı. Dövmeleri boynunun biraz altından başlıyor omzunu ve kolunu bileklerine kadar kaplıyordu. Hepsi farklı farklıydı. "Kafan güzelken mi yaptırdın bu dövmeleri. Hepsi birbirinden farklı." dedim. Gözlerini açıp bana baktı sonra tekrar yumdu. Konuşmamakta ısrarlıydı. Dövmelerini daha yakından görmek için biraz ona doğru yaklaştım. Hepsi resmen ölüm saçıyordu, vahşiydi. Ama aralarında küçük harflerle birr şey yazıyordu. Okumak için gözlerimi kıstım. Düz bir şekilde Afet yazıyordu. Sesli bir şekilde gülmeye başladım. Ne yaptığımı anlamak için bana boş boş bakıyordu. Gülmelerim arasında "Kendine afet mi yazdırdın kötü çocuk. Bu kadar egoist olduğunu bilmiyordum açıkcası." dedim. Ne güldü ne tepki verdi. Sadece çenesinin seğirdiğini hissettim. Durdu durdu ve en sonunda "Afet benim annemin ismi, Duru."

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin