Benden bir şey istiyor.

601 48 8
                                    

Başım ağrıdığı için yok yavaş haraket ediyordum. Kalktım ve giyinmeye başladım. Saçlarım dalgalı olduğu için çok şanslıydım. Hemen saçımı bir yana attım. Dişlerimi fırçalamak için banyoya gittim ve sonra mutfağa indim. Annem kahvaltıyı hazırlamıştı bile ama ben edecek halde değildim. Birkaç bir şey atıştırdım ve evden kaçar gibi kapıdan dışarı çıktım. Sakin bir şeyler dinlemenin iyi geleceğini düşünerek kulaklıklarımı taktım ve okula yürüyerek gitmeye karar verdim. Sabah erken kalktığım için zamanım vardı. Lana Del Rey-Born To Die tam ihtiyacım olan parçaydı. Sakin ve müthiş.. Şarkının ritmine göre yürümeye başlamıştım. Ama aklımda hala Hale vardı. Acaba bana ne diyecekti? Sanırım bunun için yarın sabahı beklemem gerekiyordu.

Okula varmıştım. Sınıftan içeri girince kafamda davullar çalınmaya başladı sanki. Bu ne gürültüydü böyle. Hemen çantamdan anahtarı alıp dolabımı açtım. İçinden biyoloji kitaplarımı aldım ve yerime geçtim. Sözlü olduğu için çalışma isteği geldi birden. Benim gibi bir öğrenciye.. Çalışma isteği.. Saçma.. Konuyu açtığımda bir not kağıdı buldum. Artık Hale'nin yazılarını tanıyabiliyordum.

''Anlatacağım.''

Notu okuduktan sonra yazıları incelemeye başladım. Acaba neyle yazmıştı? Bizim gibi kalem falan mı kullanıyordu? Kurşun veya tükenmez kaleme hiç benzemiyordu. Mürekkepli de değildi yazdığı şey.

Ders zilinin çalmasıyla kendime gelmem bir oldu. İrkilmemi herkes farketmiş olmalı. Hemen kağıdın her bir parçasını yırtıp çöpe attım. Öğretmen anlatıyordu ama düşünemiyorum diyebilirdim. Dersin bitimine 5-10 dakika varken başımın ağrısı biraz hafiflemişti fakat aklım Hale'deydi.

Öğlen molasında hemen yemekhaneye gittim ve kuyruğa girdim. Kalabalık bir okulda böyle bir kuyrukta beklemek ölüm gibiydi. Ölüm deyince yine Hale'yi düşünmeden edemedim. Hafifçe kafamı sallayıp düşünmemem gerektiğini fark ettim, çünkü sonuçları iyi olmuyordu. Yemeğimi yavaşça yiyip erkenden sınıfa gittim ve koca bir öğleden sonraya kendimi hazırladım.

Okul bittiğinde hemen evin yolunu tuttum. Tekrar kulaklığımı takmıştım. Müziğin zevkine vara vara eve gelmiştim. Kapıyı açtığımda annemim meşhur sorusunu duydum:

''Eflin, geldin mi?''

''Bedenim burda olabilir ama ruhum asla.'' gibi bir şeyler söyleyebilirdim ama o benim annemdi. Böyle bir şey diyemezdim tabii.

''Evet, ben geldim anne.'' demekle yetindim sadece.

Hemen odama çıktım. Üstümü değiştim ve ödevlerimi erkenden yapmaya karar verdim. Matematik, fizik, biyoloji derken zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım. Annemin ''Artık sofraya!'' diye bağırışı irkilmeme sebep oldu. Zaten son zamanlarda irkilmek için neredeyse yer arıyordum diyebilirim. Gözlerimi ovuşturup oflaya poflaya inmeye başladım merdivenlerden. Yemek yerken derin bir sessizlik hakimdi sofrada. Hatta babamın çiğneme sesini bile rahatlıkla duyabiliyordum. Hiç iştahım yoktu ama biraz tabağımdakilerle oynayıp doymuş gibi yaptım ve kalkmak için izin istedim. Babam başınla onayladı.

Aslında Hale'yle ne kadar ortak yönümüz vardı. Onun da babası doğmadan terk etmişti. Tek fark benim babam doğduktan sonra bırakmıştı beni. Ayrıca üvey babam da o kadar acımasız biri değildi. Hatta neredeyse hiç değildi, tabii dertli olduğu zamanları saymazsak.

Odama çıktığımda Hale'yle konuşmam gerektiğine karar verdim. Kendime inanamıyordum. Bir varlıkla konuşmam gerektiğine karar veriyordum. Tamam, bu gerçekten de saçmaydı. Ama merak edemeden de duramıyordum. Benden gerçekten de ne istiyordu. Bütün gün bu soru beynimi kemirmişti. Bana dediklerini hatırlamaya başladım:

''Yatsı ezanından sabah ezanına kadar...''

O zaman bu akşamki yatsı ezanını beklemekten başka çarem yoktu. Yatağıma uzandım ve müzik açtım.

O kadar rahatlamıştım ki... Acaba saat kaç olmuştu? Olamaz olamaz! Kaçırmıştım işte! Saat 7.30'du! Off.. Ben kalkamasam bile Hale'nin beni kaldırması falan gerekmez miydi? Herhalde böyle bir özelliği vardır. Zaten rüyamda Hale'yi görmüştüm.

Birlikteydik. Odamdaydık sanırım. Bana anlatıyordu. Ne anlatıyordu bilmiyorum ama sesindeki o inceliği, narinliği hissedebiliyordum. Sonra üstündeki kirlenmiş olan beyaz elbiseden kanlar damlaya başladı. Her damla yere düştükten sonra, elbiseden damlayacak olan bir sonraki kan daha da hızlanıyordu. Yere baktığımda her yer kan olmuştu diyebilirim. Sonra kafamı kaldırdım ve odamda değildik. Bir.. Mezarlıktaydık.. Evet, bir mezarlıktaydık. Bu sefer konuşmuyordu. Sadece bakıyordu. Dudaklarında acı vardı ve hafifçe titriyordu. Sonra bakışlarını yavaşça sağ tarafına çevirdi. Ben de baktım. Bir adam bağlı bir kızın boynuna orakla vuruyordu. Tam vurduğu sırada kafamı hızla Hale'ye çevirdim ve gözleri birden bembeyaz oldu ve acı bir çığlık attı. Ezanın sesini bile bastırmıştı.
O kadar acı bir çığlıktı ki, gözlerimi ve kulaklarımı kapamıştım. Açtığımda ise, Hale yoktu. Musalla taşındaki kız yükselmeye başlamıştı. Adam da bunu görünce birden koşmaya başladı. Kim olduğunu bulmak için peşinden koşmaya başladım.

Zrrrrrrrrr..

Alarmın sesi her şeyi yine bozmuştu. Belki öğrenecektim ve Hale'nin ne demek istediğini anlayabilecektim. Kalktığımda nefes nefeseydim ve terlemiştim. Ve artık kesinlikle emindim:

Benden bir şey istiyor.

Mezarlık BuluşmalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin