Geceden kurduğum alarmın sesiyle uyandım. Saat 7 yi çalıyordu. Aslında bu kadar erken uyanmam kesinlikle. Bugünün diğer günlerden farkı okulun olması. Psikolojik sorunlarımın tekrarından dolayı 2 haftalık izin almıştım okuldan. Ve iznim de bitti. Yine sıkıcı bir pazartesi günü ve başlasın maraton. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Uzun süredir dolap raflarında tozlanan okul kıyafetlerimi alıp ütülemeye başladım. Eteğime göz gezdirdiğimde kısa olduğunu fark ettim. Dizimin bir karış üstündeydi. Son senem olmasına rağmen yeni bir etek almam gerekecekti anlaşılan. Üstlerimi giydikten sonra saçlarımı at kuyruğu yaptım hafif de makyaj yapıp aşağı indim. Bizimkiler sofrada birbirleriyle atışıyorlardı.
"Baki sana kaç defa dedim şu ıslak ellerle oturma sofraya diye baksana her yere damlıyor"
"Karıcığım ellerimi kuruladım ki ben"
"Yaa sana mı inanayım gözlerime mi her yeri ıslattın bak"
Evet anlaşılan teyzemin yine titizliği tutmuştu. Ama onların bu tatlı çekişmelerini izlemekten keyif alırdım hep.
"Safiye Sultan anlaşılan yine heyheylerin tepende" sandalyeyi çekerek oturdum."Acaba kimin sayesinde" diyerek enişteme sert sert baktı. Eniştem de bana boşver alışığım ben dercesine bir bakış atıp güldü. Kahvaltıda ne varsa yemeye başladım bi gün kilo alacağım diye gerçekten çok korkuyorum ama yemek yemekten de kendimi alamıyorum. En son çayımdan da bir yudum alıp "Hadi ben kaçtım akşama görüşürüz" deyip dışarı çıktım. Okulum yakın olduğu için yürümeyi tercih ediyordum. Sadece soğuk havalarda taksiyle gidip gelirdim. Kuşların cıvıltılarıyla okula geldim. Kapıdan içeri girer girmez Eylül koşarak boynuma atladı.
"Öykü seni tekrardan aramızda görmek ne güzel. İyi tatil yaptın keşke bende hasta olsam" diyerek muzipçe sırıttı."Saçlamalama" deyip koluna vurdum. Koridorda yürürken bütün gözler üzerimdeydi. Okulumu özlemiştim aslında dersler hariç tabi. Sınıfa girip arkadaşlarla özlem giderdim. Aradan beş dakka sonra zil çaldı ve sınıfa matematik öğretmeni geldi. Bir sayısal öğrencisi olmam ve matematik dersini sevmeme rağmen bu hoca yüzünden artık pek ilgilenmemeye başladım. Anlatış tarzıyla dersleri o kadar sıkıcı geçiyordu ki insanı dersten soğutuyordu resmen. "Arkadaşlar yerlerinize geçin" hocanın sesini duyduktan sonra boş yer var mı diye etrafa göz gezdirirken Ekin 'in yanının boş olduğunu gördüm. "Oturabilir miyim? " diye sorunca "Elbette" deyip hafif gülümsedi. Ekin Eylül'ün kuzeniydi. Ama ne huy ne de tip olarak birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Ekin keskin yüz hatları olan hafif çatık kaşlı ela gözlü kıvrımlı dudaklarıyla her kızın hoşlanabileceği bir türden çocuktu. Okula bir yıl geç başladığı için sınıfta en büyüğümüz oydu. Derslerindeki başarıları nedeniyle de bir çok öğretmen tarafından takdir edilirdi. Bir süre Ekin'i öylece izlemeye devam ettim.
"Arkadaşlar bildiğiniz üzere dönemin sonuna doğru yaklaşıyoruz. Dolayısıyla sınavlara da az kaldı bu yüzden sıkı çalışın ayrıca son sene diye kendinizi de salmayın bu sene kolay kolay kimseyi geçirmeyecem" tipik bir katı öğretmen edasıyla sözlerine devam ederken gerçekten de dersleri ne kadar boşladığımı fark ettim. Tamam normalde çalışkan bir öğrenciyim ama olan olaylarla bu yılki kaybım çok fazla ve mecburen ne yapıp ne edip sınavlardan iyi bir derece almak zorundayım.
"Hey, ne düşünüyorsun? Zil çaldı burda öylece düşünmeye devam mı edeceksin? " diyen Ekin in sesiyle irkildim birden. Sınıfa şöyle bir baktığımda ben ve ondan başka kimse kalmadığını fark ettim. Sonra yavaşça Ekin'e dönüp
"Fark etmemişim. Pardon sende kaldın öylece benim yüzümden çıkacaksan-.. " sözümü bitirmeden konuşmaya başladı.
"Yok hayır iyi böyle. Dalgınsın hayırdır bir sorun mu var? "meraklı gözlerle sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTORUM
Romance"Sonu gelmeyen Öyküm olur musun?" "Bir ömür Rüzgarına kapılmaya hazırım"