Bölüm İki: BİLİNMEZLİK ÇUKURU

583 207 294
                                    

Düzenlenmiştir.

2018

Bilinmezlik çukuruna düşüyordu sanki genç kız. Aklında gerçekleşmeyi bekleyen onca hayal varken kendini gerçeğe adamıştı. Yaşadıklarını aklı almıyordu.

Başında bir hayalet vardı, kurtulmayı istiyor ama kurtulmasının imkansız olduğunu da biliyordu. O karaltıda kendisini çeken birtakım hisler vardı, adlandırılamayan.

Belki gerçekten de delirmiş ve halüsinasyon görüyordu. Belki de her şey bir rüyadan ibaretti. Kim bilir?
Bildiği tek bir şey vardı.
"O hayaletten kurtulamayacaktı."
Bilmekten öte idi aslında bu şey, hissetmekti.

Hayalet'ten nefret ediyordu. Çünkü başına gelen her şeye o sebep olmuştu. Her şey birer birer aklında canlandı. Bir film gibiydi adeta. Hayalet'i ailesine anlatması, ailesinin onu deli sanıp hastaneye yatırması, arkadaşlarının zorunlu ziyaretleri...

Olanları anımsadıkça Hayalet'e olan nefreti giderek artıyordu. Kendisini sakinleştirmesi için başucunda ki komodinin üzerinde bulunan bir bardak suyu sindirerek içti. Biraz daha iyi hissetti kendini. Su, ona iyi geliyordu.

Kapı tıklatıldığında yatağında doğrulup, tıklayan kişinin içeri girmesini bekledi. İçeri ilk olarak annesi girdi. Arkasından da kız kardeşi İdil.
Annesinin yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. Usulca yatağa yanaşıp, genç kızın elini tuttu.

"Meleğim, senin için endişeleniyorum. Doktorunla konuştum, yine görmüşsün onu. Sana zarar vermesinden korkuyorum. Ya sana bir şey olursa ne yaparım ben o zaman? "

Hayal'in gözlerinde yaşlar birikmişti. Annesinin üzüldüğünü görmek onu da üzüyordu. Annesinin elini güven verircesine sıktıktan sonra şunları söyledi;

" Ben çok mu memnunum sanıyorsun bu durumdan anne? Ne yapacağımı bilmiyorum. Korkuyorum, en az senin kadar ben de korkuyorum.
Onun her gelişinde titremekten, kendimi bir kuyunun dibine doğru düşüyormuş gibi hissetmekten bıktım. Ama elimden ne gelir ki anne? "

İçini dökmüştü Hayal. Belki de ilk defa kendini bu kadar açmıştı birisine. Doktoruna bile bu kadarını anlatmamıştı.

Annesi, usulca elini bıraktıktan sonra ağlayarak odadan çıktı. Kızının yanında ağlayıp onu da üzmek istemiyordu.

Başından beri odada bulunup, sesini çıkarmayan kız kardeşi İdil, Hayal'e yanaştı. Gözlerinden hinlik akıyordu adeta. Kardeşi, Hayal'i hiç sevmiyordu. Ve ağzından nefretle şu sözcükler döküldü:

" Bıktım, usandım artık senin şu saçmalıklarından. Yok hayaletmiş, korkuyormuş ne korkması be ayakta uyutma bizi. Düpedüz dalga geçiyorsun bizimle. Annemlerin seninle daha çok ilgilenmesi değil mi amacın? Anlarım ben, yok ama öyle bir dünya. Annemler, hep beni sevecek bunu o kalın kafana sok! Sevmeseler bile zorla sevdireceğim kendimi. İstediğin, sevdiğin her şeyi elinden alacağım. Sen de o zaman şu kafandan uydurduğun hayaletinle mutlu mesut yaşarsın. "

Kulaklarına inanamıyordu Hayal. Bunca yıl kardeşi ona hep kötülük yapmış, hakaret etmişti. Hatta yeri geldiğinde iftira bile atmıştı, ama ilk kez böyle ağır konuşmuştu. Tüm nefretini, zehrini kusmuştu.
Kalbinin orta yerinde bir acı hissetti. Cevap vermeye tenezzül bile etmedi. İşaret parmağıyla kapıyı gösterip,

"Defol yanımdan! " diye bağırdı.

İdil, gözlerini büyüterek,
"Ay bir de defol diyor. Ne o gerçekler ağır mı geldi? İçimdekileri döktüğüme göre artık gidebilirim. Zaten sen beni kovamazsın, ben kendim çıkarım. Seni ucube!"

Ayakkabılarını yere vurarak çıktı odadan minik şeytan. Kapıda bekleyen annesini görünce, hüzünlü yüz ifadesini takınarak annesine sarıldı. Daha sonra sessizce hastaneden ayrıldılar.

O sırada Hayal, kardeşi İdil'in söylediklerini sindirmeye çalışıyordu. Yediremedi kendine bu sözleri. Acaba dışarıdan öyle mi gözüküyordu? Yalancı biri miydi kardeşinin gözünde?

Kardeşiyle yıllarca anlaşmaya çalıştı. Fakat İdil, aralarında bulunan bir yaştan ötürü Hayal'i hiç ablası olarak görmedi. Hatta hayatı boyunca Hayal'e bir kez olsun 'abla' demedi.
İdil'in ikizi Arda ise İdil'in tam tersiydi. Kardeşliğini bilir, yeri geldiğinde ise abisi gibi onu koruyup, kollardı. Son zamanlarda durmaksızın ders çalıştığından dolayı hastaneye gelemiyordu. Ama iki günde bir Hayal'i aramayı da hiç aksatmazdı.

Hayal, bir süre sonra yerinden kalkarak pencereye doğru yürüdü. Gece, tüm sessizliğini de beraberinde getirerek şehrin üstüne çökmüştü. Gökteki yıldızlar ona ışıl ışıl gülümsüyorlardı sanki. İçi huzurla doldu. Yıldızlar ona insanları hatırlatıyordu. İrili ufaklı her yıldız, birer insanı temsil ediyordu.
Biri çok fazla parlarken, diğeri sönük kalıyordu. İçlerinde en meşhuru hiç şüphesiz "Kutup Yıldızı" idi.
Hayal, Kutup Yıldızı'nı sevmiyordu aksine bir köşede sevilmeyi bekleyen sönük yıldızları seviyordu. En çok bu yıldızlar sevgiyi hakediyordu. Sevenleri az olmasına rağmen onlar o minicik ışıltılarından vazgeçmeyip ışıldamaya devam ediyorlardı.

Gözleri kendini uykuya teslim etmek üzereydi. Yavaşça pencereden uzaklaşıp, yatağına girdi.
Tamı tamına 20 gündür bu hastanedeydi. Burası dünyadaki cehennemiydi adeta. Her ne kadar ailesine buranın bir işe yaramayacağını anlatmaya çalışsa da, onlar hastaneye ve doktorlara çok güvenerek kesin bir dille bu isteğini reddediyorlardı. Oysa bir işe yaramayacağını ondan daha iyi biliyorlardı.

Hayal, aklındaki düşünceleri savuşturarak kendini ölümün bir yansıması olan uykunun kollarına bıraktı.
.
.
.
.
Yazar Notu: Biraz duygusal bir bölüm oldu bu sefer. Bölümü geç yayınladığım için sizden özür diliyorum. Esen kalın. 💞

Karanlığa Fısılda (belki bir gün devam eder...)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin