Düzenlenmiştir.
Sesi, insanı aynı anda hem deli, hem de aşık edebilecek bir potansiyeldeydi. Söyledikleri bir mızrak gibi beynine saplandı. Nasıl olur da varlığının bile kesin olmadığı bir şeyin peşindeydi?
Sessizliği yırtarcasına bağrışan beyin hücreleri, kaos ortamı yaratmaya meyilliydi. Şaşkınlık, korku ve dehşet; suyunu çıkarmak istercesine sarmıştı genç kızın narin bedenini.Bugüne kadar olanlar belki kabul edilebilirdi ancak az önce yaşadığı akıl alır cinsten değildi. İnsanların varlığına bile inanmadığı bir hayaletin sesini duymuştu. Asıl ürkütücü olan şey ise hayaletin verdiği cevabın ta kendisiydi.
Tüm duygular yoğrularak bedeninde can bulmuştu adeta. İşittiği, gördüğü ve hatta hissettiği her şeyi hazmetmek hiç kolay olmayacaktı.
Hafifçe kafasını iki yana sallayarak olup biten her şeyi savuşturmaya çalıştı ama beyni ona inat ediyordu. Minik kar kürelerinde olduğu gibi; düşüncelerini, kar taneleri misali savuşturmaya çalıştıkça tekrar dibe iniyor ve kendilerinin kalıcı olduğuna inandırmaya çalışıyordu sanki.
Ürkek adımlarla yatağına ilerledi. Beyaz, klasik hastane yatağının içine girdi. Bir anda irkildi. Bir ses gelmişti dışarıdan. Korkmamaya gayret ederek yatağından çıktı ve birkaç adımda pencereye ulaştı. Bir ses daha gelmişti ama bu sefer nedenini anlamıştı. Birisi cama taş atıyordu. Merakla, pencereyi açmadan aşağıya göz attı.
Hastanenin bahçesinde yerde eğilmiş bir şeyler arayan kardeşi Arda'yı farketti. Cama tekrar atmak için taş arıyor olabileceğini düşündü.
Mutlulukla dudakları yukarı kıvrıldı ama aniden hayaletin gelebileceğini farketti. Hayaletin gelmemesi için içinden dua ederken bir yandan da günlerdir görmediği kardeşini inceliyordu.
İnsanı kahverengiye aşık edebilecek bir tonda saçları, görenlerin mavi mi yeşil mi diye tartışmaya girdiği benzersiz renkte gözleri, kavisli ve gür kaşları, bir kızı kıskançlıktan sinir edebilecek uzunlukta kirpikleri, çıkık elmacık kemikleri ve kelimelerin kifayetsiz kaldığı yanaklarındaki gamzeleriyle tam anlamıyla kusursuzdu.
Her güzelin bir kusurunun bulunduğu dünyada, Arda'nın da bir kusuru vardı. 18 yaşında olmasına rağmen hala aşkı tadamamıştı. Hayatının aşkını arama gibi bir arayış içerisinde de değildi ancak her gencin hakettiğini düşündüğü o gerçek sevme hissini yaşamak istiyordu. Dış görünüş, başkalarının o kişi hakkında ne dedikleri, mesafeler onun için sorun değildi. Birçok erkeğin yıkmayı başaramadığı, toplumun üzerindeki standart güzellik anlayışı, onun için bir şey ifade etmiyordu. Türünün nadir örneklerinden biriydi kısacası.
Kıyafetine bakınca özendiği belli oluyordu. Bacaklarını saran katran karası pantolonu, üzerine giydiği beyaz tişörtü ve Hayal'in her zaman kıskandığını dile getirdiği o bembeyaz spor ayakkabılarını giymişti.
Cama atılan bir taşla birlikte kardeşini incelemeyi bıraktı. Pencerenin kulbunu aşağı indirerek camı açtı. Takılı duran korkulukları kavradı ve hafifçe aşağı eğildi.
Kendisini farkettiğini anlayan kardeşi, bıkkınlıkla nefesini verdi. Daha sonra gamzelerini ortaya çıkarıp gülümsedi ve ağzından şu sözcükler çıktı.
"Ziyaret saati bitti diye beni kapı dışarı ettiler Hayal'im"
İçinde şakayla karışık kızgınlık barındıran bu sözlerden sonra cümlenin sonundaki hitap onu genişçe gülümsetmeye yetmişti.Arda, küçüklükten beri Hayal'e Hayal'im, Hayal ise Arda'ya Arda'm diye hitap ederdi. Birbirlerini çok sevdikleri her hallerinden belliydi.
Hayal'den cevap gecikmedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/112099859-288-k935205.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığa Fısılda (belki bir gün devam eder...)
FantasiKöhne bir sahaf. Gizemli bir dükkan sahibi. Katran karası bir kitap. Ve içindeki benzersiz cümle. "İçindeki karanlığı keşfetmeye hazır mısın Hayal Sağlam?" Her şey bir kitap ile başlamıştı. İnsanlığın tek kurtuluş yolu olan kitap ile. Gizemli...