Ev ve Defter (Ev)

46 2 0
                                    

Bu bölümde ofisinde karşılaştığı, bir yandan görmek ve duymaktan endişe ettiği baş karakterle yeni bir buluşması anlatılan Mesut'u okuyacaksınız. Mesut için bundan sonraki yazılara yol gösterecek muhteşem bir hediye veriliyor. Sonu yazılmakta olan hikayemizden sadece bir kesit okuyorsunuz, sevgiyle.

Ev ve defter        Şubat,2016

Ev

Sık sık ziyaret ettiğim, denizin hemen kenarına yapılmış bembeyaz renklerde üç katlı bir bina. Bahçesine dikilmiş iki güzel yeşil mi yeşil ağaç. Önünden altı şerit boyunca, ardı ardı sıkışık ilerleyen trafik olmasa yuvasını yapası gelir hemen herkesin buralara.

Mesut hayatının rutin işleyişinin değişiminden rahatsızlık hissediyordu. Kendini tekrar etmeye ve hayatının tek düzeliğine öyle alışmış olmalı ki bu gizemli adamla tanışmak onu bir hayli tedirgin etmişti. Hem devamlı karşılaştığı adamın kim olduğundan korkuyordu, hem de kim olduğunu merak etmeden edemiyordu. Gökdelendeki güvenlik açığını düşündükçe sinirleniyor, bir mahkûmun bulunduğu yerden kaçıp da onun yanında belirmesini kendisine yediremiyordu. Korkuyor, çünkü bu adamın kendisinden ne istediğini anlayamıyordu. 'Beni bilmediğim bir sebebten öldürmek istemiş olsaydı bunu zaten rahat rahat yapardı' diye sesli düşünüp korkusunu azaltsa da tekrar karşında olabileceğinden yine aynı hislere kapılıyordu.

Kafasında onlarca düşünce evinin bahçe katında ileri geri gezinmekteydi. Kendisini daha da sıkkın hissetmiş olmalı ki bahçeye çıktı. Ağaçlarının altında sonradan genişleyen yolların kapattığı denizi göremeden kokusunu içine çeke çeke gözlerini yumdu. En son gizemli adamın sesini duyduğu telefonu çıkarttı cebinden ve onun adını tuşladı, anlamını aradı. Muğni: istediğini zengin eden. Yarım ağızla güldü önce. 'Zengin etmek. Zenginlik, hem de zengin birini mi?' Sonra içini yine bir korku kapladı. Yoksa ondan olanı alıp birilerine dağıtmayı kafasına koymuş birisi mi vardı karşısında? Kendi kendine cevap verdi sonra 'ama ben zaten insanlara haklarını veriyorum. Herkes parasını alıyor, rahat rahat çalışıyor'.

Geniş bahçesinin ön bölümünden arka tarafına doğru yürüdü. Elleri arkasında bağlı 'o değil bu değil, derdi ne bu adamın o zaman benimle' diye söyleniyordu. Sonra onun bir sözünü daha anımsadı 'ben sizden en iyilerini en ezilenlerinizin arasında gördüm'. Dudaklarını büktü, sesli sesli kendisine soruyor kendisi cevaplıyordu 'siz dediğin kim, sen nesin anlamadım ki?' Heyecan içinde düşünürken dalların sesiyle kafasını kaldırdı 'gece gece nerden çıkmış bu karga anlamadım ki' diye söylendi. Birdenbire, güvenliği rahatça geçen adam buradaki bekçiyi ne de rahat geçer diye de aklından geçirmeden edemedi. Hızlı adımlarla evine girdi.

Mutfaktan geçerken kahvesini kendi aldı, ara ara yapardı bunu zaten. Yavaş adımlarla kendi katına doğru çıkarken en son aldığı hat tabloya ilişti gözleri. Tam karşına konmuş rahat koltuğa oturup, derin derin bakmaya başladı. Hat yazıda ne yazdığını hatırlayamadı önce, sonra telefonuna aldığı nota baktı. Ed-Dar. Daraltan, sıkan. Eserin içinde hat yazıyı çizgi çizgi incelerken tekrar hatırladı onun sözünü 'ben sizden en iyilerini en ezilenlerinizin içinde gördüm'. Dudaklarını büktü, ne ilgisi olabilirdi ki. Saçma bir düşünce olduğuna hükmetti. Koridorun sonundan beliren Mehmet efendiye ilişince gözü, sesleniverdi. Bembeyaz saçlarıyla, zayıfladıkça artan kamburuyla ve kendine has bir kokusuyla acele acele yanına koşturdu adamcağız.

'Otur Mehmet.'

'Aman efendim rica ederim. Emir buyurun.'

'Mehmet efendi. Oturmanı istiyorum, otur lütfen.'

Kısa bir çekingenlikten sonra yaşlı adam da çevirdi kafasını daha çok bir tabloyu andıran kusursuz hat yazıya. Kim bilir neler geçmişti ki yılların biriktiği aklının anı defterinden de kimseler görmesin gibi saklı gizli gülümsedi Mehmet edendi.

'Güzel eser değil mi? Daraltmak ve sıkmaktan bahsetse de ne de güzel resmedilmiş. Anlamını bilmeyen ne anlayacak. Güzel birşey sanacak. Aşk sanacak, tasavvuf sanacak.'

'Sana birşey sormak istiyorum Mehmet efendi. Ama bana korkmadan cevap vereceksin. Doğru cevap vereceksin. Sence ben zengin miyim?'

Zavallı yaşlı adam kafasını yerden korka korka kaldırdı. Patronunun yüzüne bakmadan usulca 'aman efendim rica ederim o da ne demek?'

'Bak benim sayısını tam bilemediğim tapu senetlerim var, muhasebecilerin baktığı banka hesaplarım, hergün binlerce satan bir gazetem. Ama bunların hepsini çıkarsan, ben de ne görüyorsun?'

Yaşlı adam omuzlarını yukarı kaldırdı, dudaklarını büktü ve tüm vücudu 'bilemem' dedi.

'Yıllardır yanımda çalışıyorsun, kimsenin bilmediği, görmediği şeylerimi gördün. Ben bu serveti çıkarsan neyim sence?'

Cevap alamayan genç adam kendi kendine konuşmayı sürdürdü belki de bu sıfatı zorunda olduğu için alan dinleyiciye doğru.

'Gerçek zenginlik ne olabilir ki? Bunlar değilse daha da ne olsun?  Daha da neye sahip olmalıyım Mehmet efendi? Neyi eksik yaptık?'

Yaşlı adam daha kararlı bir sesle 'bunların cevabını ben bilemem efendim, beni çok aşan sorular buyurdunuz' dedi. Mesut'un bir el hareketiyle de gitmesi gerektiğini anlayarak uzun koridorda kayboldu.

Sorularına cevap bulmak hatta gizemli adamın bile cevap veremeyeceği soruları tam da kendisine sormak üzere bir cesaret hissetti genç adam. Sabah sesini duyduğu telefondan geri arayarak ona birkaç zor soru soracaktı. Bilinmeyenler diyarandan gelen sorulardan. Aceleyle çıkardı telefonunu ve son aramaya basıverdi.

'Arıyor...Espero!'

Sessiz kalan telefonuna sinirledi, ne bir çalma sesi, ne de kapalı olduğuna dair bilgi veren genç kadın sesi. Odasına gitti. Beyazlar içinde koskocaman bir odaydı burası. Huzur kokan bir yer. Mesut yine çalışma masasına oturdu. Perdelerinin arasından görünen denize ilişti gözleri. 'Kalbimi sallayan adam, beni nasıl zengin edeceksin? Nasıl olacakmış o desene. Hadi yapsana. Hadi beni zengin etsene!'

Üzerlerine iz bırakılmayı bekleyen tane tane yüzlerce kâğıt hiç kullanılmamış onlarca kurşunkalem, karşılarında bir adam ve onun aklında da koca bir sıfır maddenin eylemsiz halini sürdürmekteydiler.

Saat gece yarısını yaklaşmaktaydı. Kapısı vurulan Mesut'un tüm vücudu irkilmişti, o kadar ki arkasını dönüp bakacak cesareti bile bulamamıştı. Sonrasında yaşlı adamın sesini duyunca tarifsiz bir rahatlık yaşadı. Bir an yine onun geldiğinin korkusuyla ve ardındanda bir o kadar rahatlamasıyla gülümseyerek sordu.

'Korkuttun beni Mehmet efendi gece gece. Kim geldi dedim bende öyle. Hayırdır? Yatacaksan yatabilirsin diyorum ya sana ben hep, haber vermene gerek yok bana her defasında.'

'Henüz yatmıyorum efendim.'

'Tamam, nedir mesele, çalışıyorum görüyorsun.'

'Bir arkadaşınız teşrif etti efendim. Ben tanımıyorum ama sizin çok yakın arkadaşınız imiş. Yine de sormadan içeri buyur edemedim.'

Mesut derin bir nefes çekti. Sanki korku bir kokuydu da her nefeste içinize çekiliyordu. Sonra tüm vücudunuzda bir yol buluyor, dağılıyor ve en kötüsü de bunu tekrar tekrar ciğerleriniz her şiştiğinde yapıyordu.

'Kim?'

'Adını söylemedi efendim. Sanırım latife yapmış olmalı ki bana 'onu zengin edecek adam dersiniz' dedi bekledi. 'Tuhaf bir tesadüf' diye ekledi şaşkın suratının beraberinde.

Mesut iki elinin de başparmaklarını diğerlerinin üzerinde gezdirdi.

Gözlerini ellerine dikmiş bekledi. Parmak uçları nokta nokta terliyordu. Sonra kafasını yine denize doğru çevirdi, uzaklara baktı.

'Tamam. Salona al, bir şey ikram et geliyorum.'

'Elbette efendim. Ancak bir şey daha var.'

Gözlerini yumarak cevap bekledi genç patron. 'Neymiş?'

'Buraya yanınıza, odanıza gelmek istediğini belirttiler. Rahatsız olmanızı istemiyorlarmış. Eğer uygun olmayacaksa da gidecekmiş.'

Genç adam bir yanı 'hayır' sözcüğünü avazı çıktığı kadar bağırmak istese de küçük kalmış yanına uydu.

'Gelsin.'

MuğniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin