Renklerin Efendisi

45 6 0
                                    

Enfes ve canlı bir koku, ince sözcüğünün açıklayamadığı damlalar, ve ilk defa şahit olduğum sonsuzluktan yağan renkler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Enfes ve canlı bir koku, ince sözcüğünün açıklayamadığı damlalar, ve ilk defa şahit olduğum sonsuzluktan yağan renkler. Üstümü ıslatan yağmur, gözümü kamaştıran renkler, ve her yanı saran taze koku. Ve hepsini bir yana itecek bambaşka ve tarifsiz bir şey daha. Aslında bir adam gibi. Sıradan bir insan. Kafasını önüne eğmiş, onun kaybolduğu yokuştan belirmeye başladı. Renklerin üstüne yağdığına tanıklık edebilirdim. Hem de gördüğüm tüm yedi renk. Hepsi bir araya geldiğinde hangi renk olurdu ki? Hiç düşünmedim. Üstündekini, yüzünü, ve teninin rengini seçemedim. Hem de bu gözlerle yapamadım. Ancak kokusu. Burnuma çok uzaklardan gelen kokusu. Gecenin koyu karanlığı ikiye ayıran şu karşıdaki deniz feneri gibi. Kim o feneri görmezden gelebilir ki?

Bu kokuyu daha önce bir yerde şahit olduğuma eminim. Şu yaşlı kadının bahçesinde zar zor yetiştiğim beyaz çiçeklerin kokusu. En sevdiğimin durmadan kokladığı o çiçeklerin. Evet o koku olmalı. Ama nasıl oluyor da bu kadar keskin ve hissedilir. Ufacık burnumu yarıp delercesine.

Önce kafası, omuzları ve bacakları gökkuşağının fırça darbeleriyle yıkana yıkana göründü dik yokuştan. Kısacık hayatımın en muhteşem saniyelerine şahitlik ediyordum. Öylesine yavaş adımlıyordu ki sanki her bir Arnavut kaldırımı denen taşa tek tek basa basa. Olduğum yere oturdum, önüme açılan pencereden yaşamı izlemeye dalıp gittim.

Siyah. Şaşırtıcı bir şekilde siyah görünüyordu. Yaklaştıkça daha net anladım. Baştan aşağı siyahtı. Sanki bana gelir gibi üstüme üstüme yürüyordu. Öne eğik kafasını hafifçe kaldırdığında gözlerini gördüm. Renkler saçan gözlerini. Daha önce şahit olanın asla unutamayacağı gözleri. Hatırladım. Yakın zaman içinde kara tüylünün, suratını sıkarak tartakladığı o insan gelmişti. Kara tüylünün aklını başından alıp, onu korkutan olduğu yerden zıplatan o adam. Sonra kafamı saklamama rağmen açıkta kalıp gözüken kulaklarımdan olsa gerek ki beni fark edip bana dönmüş ve bana 'şahitsin' demişti. Ama ben kara tüylü gibi de korkmamıştım.

Bugün de buradaydı. Kara tüylü için mi buradaydı yoksa. Yanıma iyice yaklaştı. Sanki tüm renklerin doğduğu renkteki gözlerini bana dikti. Çekilmemi istediğini düşünerek hemen ona yol verdim. Onu izlemekten de geri duramadım. O ise yine bana doğru döndü. Ben yine yanlış bir şey yaptığımı düşünerek oturduğum son yerden de kalktım. Üçüncü defa da tekrar bana dönmesine şaşırdım ve belki de heyecanlandım. Galiba bana bakıyordu.

Usulca 'merhaba' dedi.

Dediğini hemen anladım. Zaten bu kelimeyi iyi biliyorum. Ben birşey demedim. Sadece bakakaldım.

'Onu beklediğini biliyorum. Ne düşündüğünü de. Ve neler hissettiğini de' dedi.

Çok ilginçti ama dediği her kelimeyi anlamıştım. Beni anlamayacağını düşündüğümden rahatça fısıldadım 'acaba yine kötü bir şeyler mi yaptım? Ah bu küçük kafam.'

'Hayır yapmadın. Sen şahitsin. Hatırladın mı?'

'Elbette' dedim usulca. Beni anlayabilen birine cevap vermek hoşuma gitmişti. Oturduğum yerden ona doğru zıplayıverdim.

MuğniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin