Doğuş

42 5 0
                                    

(Bu bölümde Sar'ın uzunca zamandır hastanede kaldığından beri yaşadığı ilginç olayları okuyorsunuz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Bu bölümde Sar'ın uzunca zamandır hastanede kaldığından beri yaşadığı ilginç olayları okuyorsunuz. Hastane diğer karakterlerimizin de ziyaretinde bir arka plan oluşturacak. Kendinizden ilaveler kullanacağınız bir bölüm, iç dünyanıza gidebileceğiniz sahnelerle karşınızda.)

Doğuş 27 Nisan, 2016

İnsan ırkı benim gibilerden niye nefretle bahseder bir türlü anlayamadım. Rengimden mi, sesimden midir bilinmez bir iğrentiyle bakar yüzüme her daim. Onların ekşimiş
suratlarını mı görmediğimi sanıyorlar yoksa? Bu gözlerle mi görmediğimi? Ne cehalet!

Herşeyde kendilerini bilge tanımlayan bu insanoğlu ilk cenazeleri olduğunda bile ne yapacağını bilemedi. Benim atalarım onlara gömülmeyi öğretti. Ölümü öğretmiş ataların hatrına bana doğuşu anlattırması ne de büyük bir kibarlık. Ona yakışacak bir kibarılık. Onun
kibarlığı.

&

Geliyor, geliyor, geliyor.

Ta uzaklardan gördüm, tepeden. Bu bahtsız yere uzanan yoldan gelen dostlarım da söyledi. Sarı bir kutunun içinde, bu yöne doğru geliyor. Buraya geliyor, duydum. Şarkı şarkı söyledi dostlar. Evet o. Adım adım yaklaşıyor. Bu minicik
yüreğimle bile hissedebiliyorum. Her adımında çiçekler, böcekler ve benim gibiler selam ediyor. Neyin ne olduğunu bilmeyen insanlar ise sadece onu görünce başlarını öne

eğiyor. Bilge olmak varken bilememek ne de büyük bir ziyan.

Buraya doğru yüce bir kararlılıkla geliyor.

Aşkla geliyor.

Böyle bir gücün önünde kim durabilir ki?

&

Nisan ayının sonları yaklaşmış kıştan kalma günler sunan hava bugün ilk defa bahar ayının haberini veriyordu. Bu ayı çok iyi bilirim. Birçok dostum bu aylarda anne baba olur.
Akılları fikirleri yuvalarında olur. Bir yerlere gitmezler. Kavuşacakları yavrularının hayalleriyle saatlerce öylece kalakalırlar.

Bugün parıl parıl havaya, koskoca binanın bahçesindeki ufacık kuşların orkestrası eşlik ediyordu. Küçük, ince ve bir o kadar da zarif. Hafif bir rüzgâr onu hisseden yüzleri
okşuyor, keyif dağıtıyordu. Muhteşem bir dünya öğlen saatlerinde tüm canlıları dışarı çağırıyor ve bu çağrıya kayıtsız kalmak imkânsız görünüyordu.

Sarı renkli bir araç içerisinde güneşi izleyen kırklarında bir adam vardı. Kimilerinin artık çok iyi tanıdığı, dinlemeyi seven bu adam söze başlayınca sanki tüm çevrede derin bir
sessizlik olur ve herkes belki de her şey ona kulak kesilirdi. Sanki sana konuşmaz, seninle konuşurken seni konuşurdu.
Her cümlesinden kendinizle ilgili bir şeyler
duyardınız. En gizlinizi duyardınız, en saklınızı. Siz kim olursanız olun duyardınız hatta ne olursanız olun. Üzerinde bugün yine siyah inceden bir şey vardı. Aynı benim gibi. Açıkta kalan kolları beyazdan çok kahverengi renkteydi. Kirli sakalı yüzünde her daim vardı. Ve gözleri cesaret edemeyeceğiniz gibi bakardı.

MuğniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin