9

7.7K 502 149
                                    

Keyifli okumalar
💗

'Aşk vardır, ona inanmaktan vazgeçme.'

Elimde tuttuğum kitabımın kapağını kapatırken son sayfada okuduğum cümleyi sürekli tekrar ediyordum. Okuduğum kitaplardan çok daha farklı bir hayatım vardı.

Yada benim hikayem mutlu sonla bitmeyecekti.

Kendimi erkenden fazla kaptırdığım için kızgındım. Bir hafta...sadece bir haftalığına tanıdığım düzgünce sohbet bile edemediğim birinden hoşlanıyordum.

Ama bu benim elimde olan bir şey değildi. Belkide fazla duygusal olduğum için böyle garip hissediyordum.

Ama tek istediğim Park Jimin için Cho Hee'den ve diğer insanlardan farklı olmaktı.

"Miley."

Annemin içeriden bana seslenmesiyle birlikte kısa bir süreliğine kendime gelerek kafamdaki düşünceleri uzaklaştırdım.

Kapıma bir kaç kez tıkladıktan sonra cevap vermemi beklemeden içeri girdi.

"Markete gitmen gerekiyor."

Gözlerim şaşkınlıkla irileşirken elime telefonumu alıp saate baktım.

"bu saatte mi?"

Başını sallayarak beni onaylayıp odamda ki pencereye doğru ilerledi ve dışarıya baktı. "Buralar oldukça hareketli. Bu saatte gitmende bir sakınca yok bence."

Market alışverişi yapmayı severdim. Yine de hava kararmışken tek başıma dışarı çıkmak pekte tercih ettiğim bir şey değildi. Özellikle de Jihyun'un anlattığı o kızdan sonra.

"Yarın gidemez miyim? Acelesi var mı?"

Annem hiç konuşmamışım gibi beyaz not kağıdı ve bir miktar parayı bana uzattı.

"Bunlara ihtiyacım var Miley. Acil."

isteksiz bir şekilde uzattıklarını aldım ve yatağımdan kalkarak dolabıma doğru ilerledim bu sırada annem de odamdan çıkmıştı.

Bu konuda annenize karşı gelemezsiniz...

Dar bir kot pantolon, siyah bir kazak ve hava biraz soğuk olduğu için deri çeketimi giyerek alışveriş listesini ve parayı cebime sırıştırdım.

Her şeyi aldığıma emin olduktan sonra odamdan çıkarak dış kapıya doğru ilerledim. siyah Spor ayakkabılarımıda giyerek binadan hızlıca çıktım.

Mahallenin ilerisinde ana yola çıkınca bir market vardı. Genelde oraya giderdik. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp hafif esen rüzgarla birlikte ilerledim.

Hava serin olsa bile insanı rahatlatıyordu. Bir anlamda biraz korksam bile dışarı çıkmak iyi gelmişti.

Geldiğim Uzun yoldan sağa saparak ana yola çıktım. işte gerçek Seul buydu. Hareketli, ışıklı, gürültülü.

Biraz daha ilerledim ve sonunda markete geldim. Alacağım şeyler fazla olmasa bile girişten market arabası alarak listenin başında ki şeker'i aramaya başladım.

Küçükken babamla birlikte markete geldiğimizde ne zaman tek başıma alışveriş yapabileceğim diye düşünürdüm. Şimdi bakıyorum da sanırım babamla birlikte yapmayı tercih ederdim. Çünkü onu özlüyordum.

Bir şeyin kıymetini ancak onu kaybedince anlarsınız.

Şekeri aldıktan sonra, sıra bulaşık detarjanına geldi. Onuda zar sor bulduktan sonra market arabasına yerleştirdim ve listede ki bir çok şeyi aldım. Sadece prinç kalmıştı. Ama prinçlerin nerede olduğunu bilmiyordum.

  𝑺𝒂𝒓ı𝒔̧ı𝒏| 𝑱𝒊𝒎𝒊𝒏✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin