Müdür Hawks sınıfa girip yeni öğrenciler konuşması için boğazını temizlediğinde ister istemez güldüm. Okuldaki herkesin bu adama Par deme sebebini şimdi daha iyi anlıyordum.Mavi gözler turuncu saçlar ve yeşile vuran hastalıklı bir ten adamın giydiği pembe takım elbiseye son derece uyum sağlıyordu. Arka sıralarda oturanlar aralarında fısıldaşmaya başladılar. Adam parlatılmış parlament mavisi makosenleriyle sınıfa adım attığı andan itibaren bir grup ögrenci onun eşcinsel piçin teki olduğuyla ilgili Sinıfın en arkalarından bir ses yankılanarak en öne ve dahası bay hawks'ın kulağına kadar geldi.
-Defol git seni eşcinsel piç kurusu burada kimse seni dinlemek istemiyor.
Bay Hawks'ın yeşil teni yavaş ama tuhaf bir biçimde takım elbisesiyle aynı renge girerken sınıf sessizliğe büründü.Önlerde oturan ZAVALLI TAKIMI bile arkadaki bu cesur sesin kimden geldiğini görmek için başlarını bir saniyeliğine önlerinden kaldırdılar. Ben de bu tarihi olay üzerine kafamı arkaya çevirdim. Bakışlarım o sesi ararken sabahki o garip çocuğun gülümseyerek etrafına bakındığını gördüm. Gözlerindeki o aptal ben yaparım gururunu görebiliyordum. Çocuk ona doğru baktığımı görünce gülümsemekten vazgeçti ve elindeki kalemi bana doğru sallayarak yanındaki en az onun kadar gerizekalı duran pembe saçlı kıza bir şeyler söyledi. Lanet olası sıskadan bir intikam almam gerekiyordu.Okulun ilk gününden daha fazla damgalanamazdım.Önüme döndüm ve hırkama iyice sokuldum.
-Ben dinlemek istiyorum.
Müdür Hawks bana minnet dolu gözlerle bakıp gözlerini elinde tuttuğu konuşma kağıdından kaldırdı ve doğruca az önceki terbiyesizliği yapan beyaz tenli siyah saçlı çocuğa odaklandı.
Ne yazık ki Mouse bu konuşma senin için değil. Sen zaten üç yıldır her sene istisnasız bu konuşmayı dinlemek durumunda kalıyorsun. Emin ol ben de senin bu okulun merdivenlerini son kez çıkacağın günü umutla bekliyorum. Tabii ömrüm yeterse.
Çocuğun ismine kahkaha atmamak icin kendini zor tuttum. İsmi gerçekten Mouse muydu yani. Kendi çapında kaba,toplumun içinde kaba,dünya üzerinde kaba 18 yaşında olup hala ilk sınıftaki bir erkekten çok geceleri pembe gecelik giyen ve şimsek çaktığında korkan bir kız cçocuğuna ait gibi duruyordu bu isim. Kaderin cilvesi.Bay Hawk'ın yarım saat süren yeni eğitim yılı konuşmasını her ne kadar sıkıntıdan ölmek üzere olarak dinlesem de arka sıralardaki sessizlik bir nebze olsun zaferimi simgeliyordu.
Biyoloji öğretmeni sınıfa girdiğinde kafamı çantamın içinden çıkarıp ortama bir göz gezdirdim. Doğrusunu söylemek gerekirse kimseden çıt çıkmayışına biraz şaşırmıştım.
Siyah saçlı ve saçlarıyla aynı renkte keskinliğe sahip bıyıklarıyla,siyah takım elbisesi ve ucu sivri parlak siyah ayakkabılarıyla içeri giren saygıdeğer biyoloji öğretmeni tahtaya doğru ilerleyip cebinden çıkardığı tahta kalemiyle tahtaya adını yazdı. Yazılan her harfin sınıfın duvarlarında yankılanan sesini duyabiliyordum.Sonunda
40'lı yaşların ortasındaki efsane adam tahtanın önünden çekildi ve konuşmaya başladı.
-Adım Stephen Throne. Yanlış anlaşılmasın Bay Steph değil Bay Stephen.Öncelikle şunu söylemeliyim ki benim dersimden sadece hak edenler geçer.
Adamın yüksek doz karizmasına hayran hayran bakıyordum ki Bay Stephen bana doğru iki adım attı ve önümde durdu. Başımı kaldırıp ne olduğunu sormaya cesaret edemediğimden sadece dizlerime baktım. Adam siyah örgü kapşonumu büyük elleriyle kavrayıp arkaya doğru ittirdi.
-Siz küçük hanım, dersimde şapka takamazsınız.
Şimdi sınıfın bazı asil üyeleri gülüşmeye ve hakkımda aptal dedikodular yapmaya başlamışlardı. Sırtıma düşmüş olan kapşonumu düzelttim ve başımı kaldırıp onun gözlerinin içine doğru baktım.
-Elbette Bay Stephen. Siz nasıl isterseniz.
Adam memnuniyetini belli ederek arka taraflara doğru ilerledi. Saygıdeğer biyoloji ögretmenim okulun ilk gününden beni küçük düşürmüş olsa da onu şimdiden sevmiştim.
Bay Stephen sınıfın VIP tarafına ilerlerken birden durdu. Elindeki tahta kalemini hızlıca eline vurmaya başladı.
-Hanginiz sınıfta sigara içtiniz?
Sınıfın asillerindeki korku fısıltılarına yüksek sesle güldüm ama o arkamı dönmedim. Tüm o insanların yüzlerine kapşonsuz, savunmasız bakmak ve onların da beni öylece göreceğini bilmek tüylerimi ürpertti.
Bay Stephen tavrını hiç bozmadan Mouse'un yanına gitti.
-Evlat, şu an kalbinin sağ odacığı sol odacığına doğru aseton,nikotin,metanol,hidrojen siyanür,amonyak,DDT,arsenik ve türevi 400 zehirli,kanserojen maddeyi pompalıyor. Kısaca söylemek gerekirse; bir daha ben bu sınıfa girmeden önce bu sınıfta sigara içersen bu okulda bir 3 yıl daha geçirmek durumunda kalacaksın seni küçük lağım faresi.
Şimdi sınıf hem de ön ve arkadakilerin hepsi topluluk halinde Mouse'un düştüğü duruma gülüyordu.Bu durumda kimsenin benimle ilgilenmeyeceğini umarak Mouse'a doğru döndüm. Beyaz teni yer yer kırmızılık özelliği kazanmıştı. Bakışlarında yer etmiş olan o cesaret pırıltıları yerini utanca bırakmıştı. Mouse hızla ayağa kalktı ve oturduğu sırayı var gücüyle ittirerek Bay Stephen'ın yanından geçti. Kapıyı tekmeleyerek açarken Bay Stephen gülümsüyordu.
İlk dersin üzerimde yarattığı garip izlenime rağmen okulu keşfetmek amacıyla tenefüste sınıftan çıktım.Aslında amacım kendime yıl boyu saklanabileceğim bir sığınak bulabilmekti. İnsanların ne yöne doğru gittiklerini inceleyip aksi yöne doğru ilerledim. Okulun girişindeki tabelada bir çatı katı olduğu yazıyordu ama muhtemelen kilitli tutuluyor olmalıydı. Saçlarımı kulaklarımın arkasında toplayıp kapşonumu yeniden başıma geçirdim.En azından Mp3'üm ve kulaklıklarım pantolonumun cebindeydi. Daha az kalabalık olan merdivenlerden bahçeye indim.Ve okulun arka bahçesine geçtim.İşte oradaydı. İstediğim mekan tam karşımdaydı. Dalları yerlere doğru sarkmış yaşlı bir ağaç okulun arka bahçesinde bana göz kırpıyordu.Dalları öyle kalın ve uzundu ki uzaktan baktığında gövdesini göremiyordun.Çevreme göz gezdirdikten sonra gülümsedim. Bu ağacın kirli ve dikenli dallarının altında toprağın üstünde. Evet burası kesinlikle okuldaki diğer insanların tenezzül etmeyeceği hatta muhtemelen tiksinti duyacakları köhne bir yerdi.Bir kez daha gülümseyip ağacıma doğru ilerledim.Şimdi her şey daha iyi olacaktı.