4.Bölüm

44 1 0
                                    

Sabah güneş ışıklarının gözüme ısrarla gelmesi sonucu yatağımda doğruldum. Akşamları perde kapatma alışkanlığını edinmiş olsaydım eğer yarım ssat daha uyuyabilirdim belki. Uyanıp gözlerimi duvara diktikten sonra M p3'ümde son ses çalan müziğin kulaklığımdaki yansımasını duydum. Neyseki ben yatağımın derinliklerinde Mp3 keşfine çıkmadan önce hem lanet hem kutsal aletin şarjı bitti ve ses kesildi. Çoraplı ayaklarımı yataktan dışarı çıkartıp peşimden gelen kulaklıklarımı bir köşeye fırlattım. Lanet olası pamuklu pijamam dizlerime kadar katlanmıştı. Annemin üç yıllık ısrarlarına rağmen henüz hiç ağdanın dokunmamış olduğu bacaklarımdaki kılların parladığını görebiliyordum. Hemen yanı başımda ayak seslerini duyabildiğim Freud ve Staff ile sohbet etmeye başladım. Komodinin alt çekmecesinden küçük renkli kavanozları çıkartıp kahvaltılarını hazırladım ve banyoya gittim. Şahsi olarak sadece diş macunumun ve diş fırçamın ve diş gargaramın ve diş ipimin olduğu mükemmel şahsi banyomda sadece dişlerimi fırçaladım. Annemin her sabah banyo yapmakla ilgili sabrı takdire değerdi ama banyo benim için çok terlediğimde ve saçlarım ucuz okul kantinlerinde satılan bifteklerden daha yağlı hale geldiğinde yaptığım bir şeydi. Şu insanların banyonun rahatlatıcı etkisi filan derken neden bahsettiklerini hiç anlamam. Saçlarımı ellerimle tarayıp üzerime yatağımın yanına fırlatılmış olan fix kıyafetlerimi giydim. Muhtemelen kimse bana bakıp iki gün üst üste bu aptal şeyleri mi giydin demeyecekti. Annem sonunda odama girdiğinde buz mavisi saten gömleği ve heykeltraş yapımı mükemmel uzun bacaklarını ortaya çıkaran lacivert eteğiyle bana kocaman gülümsedi. Uzun süre bakarsanız dişlerinin parlaklığı sizi geçici kör yapabilirdi ama güzeldi, mükemmeldi, harikaydı, bir kadında olması istenilen her şeydi işte. Ona hala son derece kızgın olduğumdan günaydınına karşılık vermedim ama o ısrarla gelip bana sımsıkı sarıldı.

-Farkındasın değil mi anne? Ben senin gibi değilim, ben okula girdiğimde kimse bana bakmıyor bile, ben okula servisle gitmekten hoşlanacak biri değilim işte.

-Sadece denemeni istiyorum Elza. Denemeden bilemezsin.

Annemin elini belimden çekip hızlıca andalyenin arkasına asılı çantamı aldığım gibi mutfağa koştum. Babam iştahla kırmızı bir elmayı ısırırken bana boşta kalan eliyle belli belirsiz selam verdi.Homurdanarak siyah spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip bağcıklarını bile bağlamadan dışarı koştum. Tam yoldan karşıya geçiyordum ki nereye nasıl gideceğimi bilmediğimi fark ettim.Asfalt yolun yarısında geri dönüp mutfak penceresine doğru baktım. Babam elmasından büyük bir ısırığı daha zevkle alırken bana heyecanla el salladı. Şu adam gerçekten beni sinir etmeyi başarabiliyordu. Sevgi dolu mutfağımızın pembe beyaz çicekli perdelerine büyük bir saygısızlıkla arkamı döndüm. Şu lanet olası okul servisi eninde sonunda buraya gelecekti ve ben de uslu bir kız gibi davranıp servise binecektim. On dakika sonra babam henüz iş için evden çıkmadan servisin ilginç kornasının sesini duydum. Bu şey bir çeşit çalar saat gibiydi. Sanki devletin insanların işlerine geç kalmalarını engellemek amacıyla yollara sürdükleri bir çeşit mantık dehası gibiydi. Kareli kırmızı gömlek ve krem rengi keten pantolon giymiş göbekli şoför beni görür görmez göbeğiyle frene bastı ve devasa insan topluluğuyla birlikte tam önümde durmayı başardı. Ayakta duran iri kesim birkaç çocuk frenle birlikte öne doğru hafifçe savrulup sanki suçlusu benmişim gibi bana dik dik baktılar. Dik bakışlar ve göbekli şoförün sarı gülüşü arasında basamaklara doğru ilk adımımı attım.Kapı arkamdan gıcırdayarak kapanırken annem ve babamın bahçede öpüştüklerini görebiliyordum. Boş bir yer bulmak umuduyla arkalara doğru ilerlerken dev çocuklardan biri bana bakıp arabayla aynı hızda gelip omzumu deşti. Göbeklinin yeniden frene basmasıyla sarsıcı omuz darbesi bir araya geldiğinde kendimi yerde buldum. Aşağıdan baktığımda insanların kahkahalarından çok okul servisinin ilk okulda olduğu gibi ezik mekanı olmadığı göze çarpıyordu. Ayakkabılardan ve bacaklardan ve bacakların hemem yanında ksusursuzca asılı duran çantalardan anladığım kadarıyla okul servisi az sonra göreceklerinize hazırlıklı olun adlı sınıf ön gösteriminden başka bir şey değildi. Ben yerde kalmayana devam ettiğim sürece insanlar güldüler ve sanırım okula gelene kadar yerde kaldım. İnsanlar üzerime doğru eğilip son bir kez gülüp servisten hızlıca inerken ben beklemeye deam ettim. Sanırım yerin tam olduğum yerden yarılmasını ve benim de o devasa çukurda kaybolmamı bekliyordum. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Gülen insan kafaları bittiğinde bu sefer bana doğru yaklaşan bir el gördüm. İstemsiz olarak üzerimde öylece bekleyen ele tutunup ayağa kalktım. Kalkar kalkmaz gizemli ve güçlü hatta birazcık nasırlaşmış eli bırakıp yerdeki çantama eğildım. Tam büyük bir teşekkür için arkamı döneceğim vakit arkamdaki büyük boşlukta sadece hiçliğin olduğunu farkına vardım. Servis şoförü acelesi olduğunu belirtircesine gaza bastığında hızlıca servisten indim. Okul bahçesine bakındığımda görebildiğim tek insan gri bol kazak ve koyu kot giymiş bir çocuğun telaşlı adımlarla okulun giriş kapısını geçiyordu. Az önceki kutsal elin sahibinin o çocuk olma olasılığını hesap ederken çocuk gözden kayboldu. Bay Hawks'ın bahçe kontrolü için küçük ayakkabılarıyla merdivenleri gıcırdatarak indiğini görür görmez arka merdivenlerden koridoro sıvıştım. Her ne kadar umrumda olmayacak olsa da okulun ilk haftasından müdür odasına gitmek Mouse ve grubunun beni ilah yapması için yeterliydi. Sınıfa yaklaştığımda içeriden fışkıran devasa gürültü sınıfta herhangi bir otoritenin olmadığını açıkça kanıtlıyordu. Kapıyı usulca açıp sırama doğru ilerleyecektim ki sıramın bana zıt olan ikinci insan tarafında garip bir yaratığın varlığını tespit ettim. Cinsiyetini fazla kırmızı yanaklarından ve iki yana örülmüş kurdaleli kız çocuğu bana bakarak gülümsedi. Buradan bile otuz iki dişini görebiliyordum. Hatta eğer o yanaklarıyla eş değer ağzına birkaç milim daha açsa çürük taraması bile yapabilirdim. Adımlarımı yavaşlatırken "Elza'nın mükemmel sıra arkadaşı ile bir yılı" kısa filmi gözlerimin önümde gala yapıyordu. Ben sıraya yaklaştıkça kız gülümsemesini büyüttü. Yaşadığım onca yıldan daha uzun gelen şu son beş dakika sonrasında sırama oturabildiğimde kulaklarımın sağır olacağını düşündüm.

KARINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin