5. Bölüm

30 0 0
                                    

Chiristina hayatımın kısmen her saniyesini olağanüstü neşeli sesiyle doldururken ona nasıl tahammül edeceğimi bilemiyordum. Fazla mutlu,fazla renkli,fazla samimi tek taraflı bir arkadaşlıktı. Ve tek taraflı arkadaşlık denen bir şey olmadığını herkes biliyordu. Neyseki teneffüslerde ben heyecanla karıncalarımla ilgilenmeye karınca yuvasına giderken peşimden gelmek gibi bir aptallık yapmıyordu. Elbette her dersin son beş dakikakasında ders arasında birlikte birşeyler yapabileceğimiz fikrini gözüme gözüme sokuyordu ama bu önemsemem gerekenler listesinde son sıradaydı. İki gündür geceleri uyumadan önce şu lanet olası piçi düşünüyordum.Aslında ondan çok kendime kızıyordum. Onun üzerimde böyle bir etki bırakmasına izin vermiş olan bendim sonuçta. Her ne kadar inkar etmek istiyor olsam da onu hayallerimin başrol oyuncusu yapmıştım bile. Hayallerimin ondan intikam almaya dayalı hayaller olduğunu biliyordum. Ama bu intikamlar hep şehvetli öpücükler ve asla olmayacağını umduğum güzel aşk sözleriyle bitiyordu. Anlaşılan çok fazla film izlemiştim ya da çok fazla masal okumuştum. Perşembe günü öğle arası Bay Hawks seçmeli ders kağıtlarını dağıtmaya geldiğinde derslerin işleyişi ve görevli ögretmenleriyle ilgili kısa bir konuşma yapmış ardından ayaklarını bir palyoço gibi birbirine vurup sınıfı terk etmişti. Üzerinde yaklaşık on garip drs adının yazdığı beyaz,sıcak kağıdı tam ortasından ikiye katlayıp çantamın küçük gözüne düzgünce yerleştirdim. Okul içinde sevebildiğim tek şey kimsenin beni umursamamasıydı ve tabii Bay Stephen'ı da unutmamak gerek. O adamın sadece üç dersine girmiş olmamca rağmen seçmeli derslerde onun adını görür görmez ismi ve tahminimce içeriği hiç ilgimi çekmeyecek olan yaşama sanatları adlı dersin yanına küçuk bir tik atmaya karar kıldım. Bu işi eve ertelerken Christina seçmeli ders kağıdına göz gezdirmem içim beni tam on üç kez dürttü ve ben sonunda yenilip küçük kağıdı elime aldım.

-Vay canına üç ders saati müzik ha? Ne çalabiliyorsun ki?

-Şey. önceden daha küçücükken

yüzünü küçük bir bebeğe benzetmeye çalışmış dudaklarını mam isteyen bir çocuk gibi büzüştürmüştü.

-yani henüz beş yaşlarındayken oyuncak bir piyanom vardı ve onunla Şükran Günü'nde ailemem şarkılar çalardım. Ve yan komşumuz iyi bir vokalistti. Ünlü bir grubun şarkılarını seslendiriyordu. O gelip başımı oksayarak günün birinde çok iyi bir piyanist olacağımı söylemişti de.

Gözlerindeki ışık büyük bir onaya ihtiyaç duyduğunu gösteriyordu. Ben ise sadece bu katıksız aptallıga gülmek istiyordum. Hangimize zamanında birileri gelip çok iyi bir şey olacaksın dememişti ki. Mesela ikinci sınıf öğretmenim ödevlerimi iki kez unutup sonra kitabımı okula getirmemeye başladığımda topuzunu sallamış ve gözlerimin içine doğru çok iyi bir kıç olacağımı haykırmıştı. Ve ben zannımca öyle olmamıştım. Ya da henüz olmamıştım. Onu başımla onayladım. Sınıfın çoğu seçmeli derslerine karar vermişti bile. Christina dahil herkes teneffüs için dağıldığında insanların kağıtlarına göz gezdirdim. Yarısı müzik diğer yarısı beden eğitimi seçmişti. Mendy kaltağı ise tüm saatlerini tiyatro ile doldurmuştu. Neden bilmiyorum ama sırf o kızı olduğu yerde diken üstüne oturtabilmek için boş kalan üç saatimi tiyatro ile doldurup kağıdı yeniden çantaa yerleştirdim. Boş koridorları çizgi üstünde yürümeye çalışarak adımladım. Duvarlardaki resimlere göz atıp okulun onur köşesine doğru ilerledim. Okulun basketbol takımı ve şu ponpon kızları birlikte kupalarıyla gerçekten fotoğrafçılığını iyi bulduğum bir fotoğraf cekinip boydan boya duvara astırmıslardı. Resmen dikkatli baktığımda sarışının kupayı tutan ellerden birinin sahibi olduğunu gördüm. O çarpık gülümsemesi bu sefer zafer çığlığı atiyordu adet.

Kendini beğenmiş,pis pezevenk.

Adını bile bilmediğim bir çocukla öpüşmüş olabileceğimi düşününce midem tiksintiyle kasıldı. Sinirlenmiştim çünkü o kas torbasının tek bir zafer bile kazanması istemiyordum ki şimdiden sadece benim üzerimde bile bir sürü zafer kazanmıştı.

KARINCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin