when you got nothing, you got nothing to lose

8.1K 1K 813
                                    

hayatımda önemli olan hiçbir şey yoktu. açık kahverengi hafif yıpranmış ceketim, çizmekten küçülmüş kurşun kalemim ve sayfaları ıslandığı için kabarmış minik resim defterimden bile vazgeçebilirdim. bu yüzdendir ki o gün kumar masasında elimde ne varsa ortaya atmış, karşılığında hayatımda belki de başıma ilk defa gelebilecek olan yüklü miktarda bir para kazanmıştım.

kaybedecek bir şeyim yoktu. aldığım nefesi kaybetmek bile sorun değildi benim için. zira yaşıyordum—ya da bir şekilde yaşamaya çabalıyordum kendimce.

tüm paramı devasa bir gemi için yatırmak biriktirmekten daha mantıklı gelmişti. dediğim gibi, kaybedecek bir şeyim yoktu.

bu yüzdendir ki bir koşu gemiye ilerledim. koşarken ayağımı burkmuş, kalemimi kaybetmiş ve birkaç insana çarpıp kötü sözlerini işitmiştim.

parayı uzattığım görevlilerin ve geminin içindeki fazlasıyla bakımlı insanların acıyan bakışlarına uğramıştım elbet. sarı saçlarım gözlerimin önüne tane tane dağınık bir şekilde düşüyor, pantolonum hafif büyük olduğu için yere sürünüyordu. arka cebimde olan resim defterimin ise komik bir görüntü oluşturduğunun farkındaydım.

umursamadım. kaybedecek bir şeyim yoktu.

geminin kenarında oturup denizi izliyor, dalga seslerini zihnime kazıyor ve resmetmemek için kendimi zor tutuyordum. zira resmedemezdim zaten, kalemimi kaybetmiştim.

fakat tanrı ilk defa beni duydu, veya kâle aldı bilemiyorum. resim defterimde gezinen gözlerim yerdeki kalemi bulmuş, hızla oradan kapmış ve eski dostumu görmüş gibi özlem gidermek istercesine sıkıca tutmuştum.

defterde açtığım rastgele sayfaya bile bakmazken özlemle çizmeye başlamıştım. gözümün gördüğü her şeyi sayfalara aktarmaya çalışıyordum. öyle ki elimden aniden çekilen kalem ile kendime gelebilmiş, adeta gerçek dünyaya zorlu bir geçiş yapmıştım.

karşımdaki fazla bakımlı kadın ise çocuğunun yere düşürdüğü kalemi aldığım için bana demediğini bırakmamış, cevap veya ufak bir özür bile beklemeden yanımdan ayrılmıştı.

--

"beni çizin, lütfen. "

onu gördüğüm an, hayatımda kaybedebileceğim bir şey belirmişti adeta.

kırmızı saçları hâlâ gözümü alıyor, ince bedenine kıyasla derinden gelen sarhoş edici sesi kulaklarımda aynı şekilde yankılanıyor. dudağından kelimelerin çıkarkenki hareketi bile ezberimde, kaybolmuyor.

adının taehyung olduğunu söylemişti gece beni görür görmez. ben ise bu sırada bindiğim andan itibaren yaptığım gibi sonsuz okyanusu izliyor, düşüncelerimin işgal ettiği beynimi susturmaya çalışıyordum.

ardından uzunca bir kalem tutuşturmuştu elime. gözleri umutla ışıldıyor, benimkilere yalvarırcasına bakıyordu.

"gördüm sizi." demişti unutamadığım derin sesiyle. üstündeki diğer yolcularınkinden pek bir farkı olmayan siyah-beyaz takım elbisesi bile onda farklı duruyor, ışık saçıyordu. "buradan gitmeden önce sizin tarafınızdan çizilmek, sanat eserinize dönüşmek istiyorum."

"defterinizde benim için de bir yer olması umuduyla geldim yanınıza. "

benden cevap alamayınca umutsuzlaşmıştı, durmadan titreyen ellerinden belliydi.

"hatırlanmak istiyorum," yalvarırcasına söylemişti bu sefer. sesi titriyor, gözleri doluyor ve adeta sessizce yardım çığlıkları atıyordu. "fakat o dokunduğu her şeyi kirleten insanlar tarafından değil, sizin tarafınızdan. "

"bırakın sanatınızın bir parçası, defterinizin minik bir sayfası olayım."

karşımda öyle savunmasız, öyle çekingendi ki dayanamamıştım. ona doğru bir adım atıp gözünden akan yaşları baş parmağımla rahatça silerken taehyung başını buna ihtiyacı varmış gibi nasır tutmuş elime yaslamış, titrek nefeslerini daha yakından hissetmeme neden olmuştu.

"adım jeon jeongguk," fısıldamıştım sesim dalgalara karışıp gecenin siyahıyla bütünleşmiş okyanusta kaybolurken. "ve siz, sanatımın en değerli parçası olacaksınız."

(aynı boşverilmiş hayatımın en değerli parçası olacağınız gibi.)

--

"taehyung-ah," demiştim belki de birkaç saat içinde onlarca kez. adı bile dudaklarıma öyle güzel yakışıyordu ki, deli olacaktım.

uykuyla harmanlanmış fakat yine de parlayan gözlerle izlemişti beni. rüzgar dağıtmıştı kırmızı tutamlarını, güneş doğuyordu ve ben sanatımı daha yeni keşfetmiş gibi hissediyordum.

"güzelliğinizi dökemiyorum kağıtlara." fazla sitem barındırmayan bir isyandı bu. neredeyse gün doğacaktı ve ben çizdiğim hiçbir resmi ona layık bulamıyor, durmadan yeni bir sayfaya geçiyordum.

"yıpranmış defterime fazla geliyor güzel kalbiniz."

o ise cümlelerime ve minik isyanlarıma devam etmemi engellemek istercesine ellerimi kavramış, sıkıca sarmıştı. "lütfen böyle söylemeyin. zira beni olduğum gibi değil, gördüğünüz gibi çizmeniz tercihimdir. eğer olduğum kişiden kaçmasaydım, size sığınmazdım. "

onaylamıştım taehyung'u. kemikli ellerim tekrar kalemi kavrarken başımı eğip çizim boyunca gözlerimi ona çevirmemiştim. zira gözlerimi kapattığım an zihnimde en ufak bir detayına kadar beliriveriyordu—şu an da gözümün önünden kaybol(a)maması gibi.

--

"hayır, görmek istemiyorum. "

uzattığım defteri neredeyse fırlatırcasına kenara bırakmış, ardından yaptığından dolayı gözlerinde beliren pişmanlık kırıntılarıyla bana bakmıştı.

"eğer görürsem, beni nasıl gördüğünüzü görürsem, veda edemem size."

kalbimde öyle bir ağırlık vardı ki, çıldırmak üzereydim. onunla tanışmamız üzerinden tam olarak iki gün geçmişti. bana hayatından ya da kim olduğundan hiç bahsetmemiş, benimle ilgili de hiçbir şey sormamıştı.

onun hakkında tek bildiğim adının taehyung olduğu ve ilk defa bana bu duyguları hissettirecek kadar kusursuz olduğuydu.

ve şimdi, sanatımın ve hayatımın en değerli parçası bana veda ediyordu.

kaybedebileceğim ve kaybetmekten korktuğum tek kişiyi kaybediyordum.

minik adımlarla yaklaştı bana. gözleri ay ışığında parlarken son kez izliyormuş gibi (ki gerçekten son kezdi) izledi. göz pınarları doldu, fazla bekletmeden de incileri ıslattı yanağını.

"okyanusu oldum olası sevmişimdir, jeongguk."

iki gün boyunca ilk kez adımı onun sesinden işitmek daha da yaktı canımı.

"fakat, siz, her şeyden daha güzelsiniz. " aramızda mesafe kalmadığında ise kapattı dudaklarını benimkilere. incilerimiz birbirine karıştı, kokularımız bedenlerimize sindi ve biz sayamadığım kadar saniye birbirimizden ayrılmadık.

"her şey için teşekkür ederim. "

ve tam olarak o gece, kim taehyung adındaki bir melek kaydı dünyadan. kendisini geminin en ucundan oldu olası sevdiği okyanusun karanlıklarına bıraktı, fakat tek bıraktığı şey bu olmadı.

zira onun vedasından birkaç gün sonra büyük bir buz parçasına çarpan gemi de suyun derinliklerinde yerini aldı.

kurtarma çalışmalarında bulundu daha da yıpranmış defterim. sayfaları yıpranmış, ıslanmış ve hatta yırtılmıştı fakat o kusursuz yüzü hâlâ seçilebiliyordu.

ve ben, jeon jeongguk, o gemiden kurtulan sayılı kişilerden biri olarak yazıyorum bunu. kim taehyung yalnızca benim değil, tüm dünyanın en nadide eserlerinden biri oldu. hatırlandı fazlaca, sadece benim değil, herkes tarafından.

yine de onu her zaman, o dokunduğu her şeyi kirleten insanlardan daha çok hatırlayacağıma ve seveceğime tüm benliğimle söz veriyorum.

büyülü düş(üş)ler sana | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin