Annem başucumdaki tahta sandalyede endişeli gözlerle dikilirken tüm gece burada mı bekledi acaba diye merak ettim. Alnıma yapışmış nemli kumaş parçası başımın üzerindeki saçların bir kısmını ıslatmıştı. Annem bebekliğimizden beri ne zaman ateşimiz çıksa aynı böyle yapardı. Uyandığımı görünce "Günaydın," dedi. Gülümsemiyordu.
Aynı şekilde zoraki karşılık verdim ve başımın altındaki yastığı arkama yaslayarak yatakta oturur pozisyona geçtim. Alnımdaki kumaş parçası düşünce annem onu alıp hemen yanındaki su dolu kovada ıslattı ve tekrar alnıma yapıştırdı. Soğuk olduğu için tenime değmesiye ürpersem de anneme belli etmedim.
"Hâlâ ateşin var," dedi sanki ondan bir şey kaçması mümkünmüş gibi. "Kendini nasıl hissediyorsun?"
Baş ağrım ve mide bulantım geçmişti. Dün akşamı hatırlamak bile istemiyordum ama gördüklerim tüm canlılığıyla zihnime hücum etti. "Ben iyiyim," diyerek kendimi geçiştirdim. Midillimin başına gelenlerden sonra benim nasıl olduğum önemli değildi. O bana babamın hediyesiydi ve benim bu çiftlikteki en yakın arkadaşımdı. "Ona ne oldu?"
"Sam ve babam uygun bir yer bulup..."
Annemin sözünü keserek araya girdim. "Hayır, hayır. Onu ne yaptığınızı sormuyorum. Onu bu hale getiren şey..."
Bu defa annem benim sözümü kesti.
"Baban yabani bir hayvanın saldırısına uğradığını düşünüyor. Bu kavurucu yaz mevsiminde yiyecek bulma sıkıntısı yokken hayvanların neden çiftliğe bu kadar yaklaştığını anlamak mümkün değil."
Sanki bir sırrı paylaşıyormuşuz gibi yüzüme baktı. Ama hayır, benim bu işle ilgili tek bildiğim şey midillimin başına gelenlerin benim suçum olduğuydu. Bu sıralar her sabah baş ağrısıyla uyanıyordum ve bugün de aynı şey olmuştu.
"Peki senin cadılık saçmalıkların ne söylüyor?" Annemin babamın teorilerini kabul etmediği belliydi. Onun, daha doğrusu bizim lanetimiz hakkında ne zaman alaylı konuşsam bana aynı kızgınlık karışımı hayal kırıklığıyla bakardı.
"İlk olarak bunların saçmalık olduğunu düşünmeye devam edersen kendine zarar verirsin."
Annemin sesi tehdit eder tonda çıktığında geri adım atmak zorunda kaldım. "Peki o zaman sen ne olduğunu düşünüyorsun?"
"Bunu ben de sana soracaktım. Midilliyi alıp ortadan kaybolan sensin. Kötü bir şeyler hissetmen gerekir." Annem doğruca gözlerimin içine baktığında üzerime yorganı çekmemek için kendimi zor tuttum. "Bana gittiğin yerde ne hissettiğini söyle. Mutlaka bir şeyler vardır. Isı, ışık, bitki fısıltıları..."
"Yo, yo," dedim ellerimi havaya kaldırıp iki yana sallayarak. "Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm ama anne tek niyetim bu çiftlikten biraz uzaklaşıp hava almak, gölgelik bir yerde sessiz sakin bir şeyler okumaktı. Sana yemin ederim olağan dışı hiç bir şey görmedim ya da hissetmedim."
W.B dışında diye düşündüm. Ama anneme ondan bahsetmeye hiç niyetim yoktu. Ablamın ortaya çıkardığı mektup faciasından sonra annemden onun hakkında konuşmamak için bir süre köşe bucak kaçacaktım. Tüm bunları yaşamamış olsaydık.
Ella aklıma geldiğinde bir öfke dalgasıyla karşılaşarak kaşlarımı çattım. Ona karşı hissettiğim nefret beni bile şaşırttı. "Ella'ya sorsana anne," dedim. "O belki bir şeyler hissetmiştir."
Ablamın adını sanki tükürür gibi söylemiştim. Annemin bu tavrım karşısında kızacağını düşünsem de dizlerim üzerinde tutan ellerimi kaldırıp kendininkilere geçirdi. Sanırım bu defa Ella'yı kim doğurdu tartışması yapmayacaktık. Annem hastanede karışmadığından emindi çünkü onu hastanede değil çiftlikte, kendi yatak odasında dünyaya getirmişti. Bu da onunla ilgili birçok yaratıcı teorimi çürütüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cadı ve Avcı
WerewolfNot: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadele ettiği bir kasabada bulunan Taylor çiftliğinde sona erdi. Alice Taylor, okuduğu kitaplarda her ne...