Sonunda arabaya yerleştiğimizde güneş çoktan batmıştı. Alışveriş yaparken benden çok babam kendini kaybetmiş sonra da suçu benim üzerime atmıştı. Anneme akşam yemeğini kaçırmanın hesabını ben verecektim. Benim oğlanlara vermem gereken hesabı hatırlatınca babam bana acıyıp suçu tekrar üzerine aldı.
Babam yorulduğu için Will arabayı kullanmayı teklif edince babam Will'in yanına ben de arka koltuğa geçtik. Onu daha önce hiç araba kullanırken görmemiştim ve bu yüzden gözlerimi dört açtım. Yaptığı her hareketi, her refleksi, her heyacanı ezberlemek istiyordum. Eğer kendi dünyasına dönerse onu hatırlayacak bolca anı biriktirmeliydim. Hafızam kendi çapında güçlü olsa da onsuz geçireceğim tüm o yıllar ve yaşlılık, yaşlılıktan ne zaman bahsetsem annem daha on yedi yaşında olduğumu hatırlatır, onunla tüm yaşadıklarımızın üzerine bir sis perdesi örtecekti. Ve ben onu unutmayı, yıllar sonra olsa bile, hiç mi hiç istemiyordum.
Will anahtarı kontağa ya da kontağı arabaya yerleştirip (arabalardan pek anlamam onun yerine atlardan anlarım) el frenini indirdi ve vitesi bire alıp ayağını debriyajdan çekerken gaza bastı. Tüm bunları fark ettim çünkü insani duyularımın yanında içimdeki cadıyı da uyandırdım ama araba çalışmadı. Bunun yerine motor son nefesini verir gibi bir ses çıkardı ve araba durdu.
Babam "Lanet olsun," diyerek aşağı indi. "Tatlım. Bunun bir gün olacağını biliyordum ama neden bugün?"
Tam araya girecektim ki babamın benimle değil arabasıyla konuştuğunu fark ettim. Babam arabanın önüne geçip kaputu açtı. "Daha fazla geç kalırsak annen bizi öldürecek."
Bu defa bana söyledi sanırım.
"Noldu?" dedim Will'in arkasından babamın yanına geçerek. Will "Sen anlamazsın?" diyerek homurdandı.
Tam ona meydan okuyacaktım ki babam "Bunun olacağı belliydi. Çok yaşlanmıştı. Ben sanırım hatıralara fazla önem veren bir adamım. Bu araba babamındı Will. Anlıyor musun? Onu değiştirmeye kıyamadım," diye feryat etmeye başladı.
Yanına gidip elimi omzuna koydum. "Sakin ol baba," dedim babamla göz teması kurarak. Babam tüm endişelerini bir kenara bırakıp gülümsedi.
Yaramazlık büyüsü.
"O halde vakit kaybetmeden onu bir tamirciye götürelim. Bu halde yola çıkarsak bizi kesin yolda bırakır."
Ardından babam tanımadığım bir arkadaşını aradı ve o da bizi alıp kendi evine götürdü. Babam çağırdığı tamirciyle arabasının başında kalacak ve onlar arabayı düzeltene kadar biz Will'le biraz önce tanıştığımız adamın evinde vakit geçirecektik.
Will'le küçük bir mutfak masasında rahatsız bir şekilde otururken Neil ve Rachel çifti bize akşam yemeği hazırlamaya başladı. Birbirlerine isimleriyle hitap ettikleri için aklımda kalması kolay olmuştu. Babamın arkadaşı olan Neil oluyordu ve karısı Rachel de annemle arkadaş olduklarını, beni en son altı yaşındayken gördüğünü söyledi.
Rachel "Git gide serpilip güzelleşmişsin," diyince yanaklarım kızardı ve bakışlarımı önümdeki masanın örtüsündeki saçma motiflere diktim.
Sessiz bir akşam yemeğinin ardından Neil, William'a bol bol üniversite hayatıyla ilgili sorular sordu. Onlar konuştukça ben de Will'le ilgili yeni şeyler öğreniyordum. Annesiyle birlikte bizim kasabamıza sekiz saat uzaklıktaki bir mesafede yaşıyordu. Kardeşi yoktu. Tek olmanın nasıl bir his olduğunu merak ettim. Yirmi üç yaşındaydı ve üniveristide siyaset ya da hukukla ilgili bir şeyler okuyordu. Babasına hayran bir çocuk olarak büyüdüğünü konuşmalarından çıkardım. O kadar çok yerde bulunmuştu ki sonunda onun tüm ülkeyi dolaştığına karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cadı ve Avcı
WerewolfNot: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadele ettiği bir kasabada bulunan Taylor çiftliğinde sona erdi. Alice Taylor, okuduğu kitaplarda her ne...