Kilisede herkes yerine yerleşirken biz de Will'le annemin yanına en ön sıraya oturduk. Herkes şu işin biran önce bitmesini ve salondaki içkilere kavuşmayı bekliyordu. Babam Ella'nın konudan tutup kilisenin kapısından girecek ve kocasının yanına getirip bırakacaktı. Sonra da peder onları evlendirecek, biz de böylelikle Ella'dan sonsuza kadar kurtulacaktık. Mutlu son.
İçerideki gürültü kesildi ve pederle David durmaları gereken yere geçti. David'in üzerinde lacivert bir takım elbise ve suratında da somurtkan bir ifade vardı. Bu ifadenin odadaki kaostan kaynaklandığından emindim. Yine de bugün için aylardır hazırlık yapıyorduk ve artık ben bile her şeyin güzel olmasını istiyordum. Bu yüzden David'e yoğunlaşıp şapşal suratına bir gülümseme yerleşmesini sağladım. Annem ne yaptığımı her zaman olduğu gibi fark ederek bana kaşlarını çattı. "Kaderin akışını değiştiremezsin."
"Ama ona hafifçe dokunabilirsin," diyerek bilmiş bir şekilde gülümsedim.
Her şey hazırken gelinin ve babasının yani babamın kapıdan girmesini beklemeye başladık. Bir süre kimse gelmeyince sessiz salondan homurtular yükseldi. İnsanlar oturdukları yerde kıpırdayıp duruyorlardı. Anneme eğilip "Neler oluyor?" diye sordum.
"Bilmiyorum tatlım. Umarım Ella düşüp topuğunu falan kırmamıştır."
Ya da düğünü bırakıp kaçmamıştır diye düşündüm.
Gerginlik tüm vücudumu ele geçirirken Will elimi sıkıp güven vermek istercesine gülümsedi. Şu aptal tören bittikten sonra onu düğünden atmamalarını umdum. Çünkü David'i açık ara farkla geride bırakıp tüm dikkatleri üzerine çekecekti. Pahalı görünen takım elbisesinin içinde yüzündeki baş döndürücü gülümsemeyle inanılmaz görünüyordu.
Ben de ona gülümsemeye çalıştım ve başımı arka tarafa doğru çevirip kapıya baktım. Sonunda daha fazla bekleyemeyeceğimi anladığımda anneme "Gidip neler olduğuna bakayım," diye fısıldayarak dikkat çekmeden ayağa kalktım. Etraftakilere bir şeyler oluyormuş hissi vermek istemiyordum. Artık içerideki huzursuzluğu hissetmek için özel güçlere gerek yoktu. Herkes birbirine bir şeyler söyleyip boş boş etrafa bakınıyordu.
Uzun elbisemin eteklerini topladım ve topuklarımı sertçe yere vura vura kiliseden çıktım. Mermer basamakları birkaç adımda inip etrafa bakındım. Salondan yayılan orkestra sesleri buraya kadar ulaşıyor, töreni izlemek yerine orada olmayı tercih eden birkaç konuğun gürültülü kahkası kulaklarıma geliyordu.
"Baba," diye seslendim bir adım daha atarak. "Tanrı aşkına neredesiniz?"
Babam öfleli bir yüzle aniden karşıma çıkınca küçük bir çığlık attım.
"Sessiz ol Alice. Şimdi herkesi buraya toplayacaksın. Sessiz ol."
"Ella nerede?" diye sordum küçük şaşkınlığımı unutarak. "Herkes içeride sizi bekliyor. Çok geciktiniz."
"Hiç bir yerde yok. Onu almam gereken yere gittiğimde bunu bırakmış."
Babam benimkinden daha afallamış bir yüzle küçük bir kağıt parçasını elime tutuşturdu. Ellerim titreyerek buruşmuş kağıdı açıp aceleyle ve yüksek sesle okudum.
"David Claflin'le evlenemem. Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Kalbim başkasına aitken kendime buradan olabildiğince uzağa kaçıp gitmekten başka bir çare bulamadım. Hoşçakalın. Ella."
Okumayı bitirdiğimde olacakları sindirmeye çalıştım. Çok geçmeden annem de yanımıza gelmiş, babam bir çare ararcasına annemin kollarına yapışmıştı. Babam sonunda patladığında artık etraftakilerin her şeyi öğrenmesi an meselesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cadı ve Avcı
Hombres LoboNot: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadele ettiği bir kasabada bulunan Taylor çiftliğinde sona erdi. Alice Taylor, okuduğu kitaplarda her ne...