Bölüm 5

7.1K 152 9
                                    

Hastaneye gitmemizin üzerinden dört gün geçmişti ve bu süre zarfında Buğra yanımdan ayrılmadı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hastaneye gitmemizin üzerinden dört gün geçmişti ve bu süre zarfında Buğra yanımdan ayrılmadı. Birlikte film izleyip, yemek yapıp zaman geçiriyorduk.

Buğra, Ela teyzelere hasta olduğumu söylediğinde bize gelmişlerdi. Selim amca durduk yere 'Torun' mevzusunu açtığında Ela teyze açık sözlü bir kadın olduğu için ulu orta herşeyi konuşmuştu. Onları yolcu ettikten sonra Buğra yanıma geldi.
"Biraz daha iyimisin?"
"Evet. Neden?"
"Ev için birşeyler almaya gidelim. Ben ne alınıp, ne alınmayacağını bilmiyorum."
"Tamam. Hazırlanayım ben."
Oturduğumuz koltuktan kalkıp odaya çıktım. Üstüme rahat bir şeyler giyinip aşağıya indim. Kapıda ayakkabılarını giyinen Buğranın yanına gidip bende ayakkabılarımı giydim. Arabaya binip markete doğru yol aldık.

Ben kendime market araba alırken Buğrada alıyordu "Ben aldım, sen neden alıyorsun?" diye sordum.
"Sen kendi ihtiyaçlarınıda al. Ben kendime bir şeyler alıcam, kasaya gidince beni ararsın." dedi ve arabayı alıp gitti. Ev için birşeyler alırken kadınlar için olan reyonu gördüm. Reyona girip kendim için bir şeyler bakmaya baladım. İlerideki rafta pet paketlerini görünce yaklaşan adet günümü hatıladım. Raftan birkaç paket alıp arabaya koydum.

Arabada dağ kadar malzeme ile kasaya ilerledim. Kasaya gelip Buğrayı arayacakken onun kasanın yanında bir kadınla konuştuğunu gördüm. Sarışın kadın elini Buğranın omzuna koymuş katıla katıla gülüyordu. Buğrada sadece tebessüm ediyordu. Kadın minicik bir şort ve üstünede siyah file tişört giyinmişti. Başını omzuna yatırmış dikkatle tebessüm ederek Buğrayı dinliyordu. Yanlarına gittiğimde kadın bana dönüp gülümsedi ve Buğraya döndü.
"Zeynep mi?"
"Evet," dedi ve bana döndü. "Zeynep bu hanımefendi benim arkadaşım Şule. Şule sana bahsettiğim eşim Zeynep." Şule bana elini uzattığında ona karşılık verip elini tuttum.
"Memnun oldum Şule hanım."
"Bende memnun oldum Zeynepciğim. Bana lütfen 'hanım' deme kendimi bunak gibi hissediyorum." dedi ve o Mavi gözlerini kısacak şekilde güldü ve Buğraya döndü.

"Akşama bekliyorum sizi. Gelmezseniz darılırım, Leventi şimdi arıyorum Buğra eğer akşam bizim evde olmazsan seni tek kurşunla öldürüp, karını dul bırakır ona göre." Buğra gülümseyerek kafasıyla onayladı. "Gelicez merak etme sen. O barbar kocana söyle akşama et ızgara isterim ona göre. Seni tutmayalım daha bize yemek hazırlıyacaksın değil mi?"
"Evet yani ne tutuyorsun beni. Hem bir daha kocama barbar dersen ben vururum seni yeminle!" dedi ve gülümseyerek reyonun birine girip kayboldu.

Arabadaki eşyaları kasadan geçirip poşetlere doldurduk. İkimizinde elinde poşetlerle marketten çıkıp arabaya yöneldik. "Levent kim?" diye sorduğumda yüzünde gülümseme oluştu. "Levent benim kardeşimdir. Yani öz olmasada ilkokuldan beri birlikteydik. Şulenin de kocasıdır kendisi. Bir birlerine deli gibi aşıklar, hatta ikizleri var. Erkek olan Selim, kız olan Sevda, ikiside beş yaşında. Ama kendilerini onbeş yaşında sanıyorlar. Dilleri pabuç kadar."
"Neden Şule vurmaktan bahsetti?"
"Leventin babası yer altı adamlarından. Babası Leventide kendisi gibi büyütmüş. Yani Levent Mafya gibi birşey, ama Şule böyle işleri bırakması için ısrar ettiğinde bıraktı. Şimdi holding yönetiyor ve bizim ortağımız." konuşurken eşyaları bagaja koymuş eve doğru gidiyorduk.
"Peki... Bizim nasıl evlendiğimizi sorarsalar, ne diyeceğiz?"
"Biliyorlar. Sormazlar saten sen merak etme."

***

Ceketimi üstüme alıp aşağıya indim. Şulelere gidecektik ve hazırlanmıştık. Koltukta oturan Buğra topuklu ayakkabılarımdan gelen sesi duyunca ayağı kalktı. Ben o kadar hazırlanmışken o sadece yazlık beyaz gömlek ve altınada krem pantolon giyinmişti. Beni görünce ilk önce süzüp sonra konuşmaya başladı. "Bu kadar hazırlanmana gerek yoktu altı üstü bir yemek." dedi.
"Asıl sen bu yemeği gözünde küçültmüşsün. Arkadaşına yemeğe gidiyoruz diye o kadar hazırlanayım, sen günlük kıyafetleri giyi ve git." sinirle başımı yana çevirip onaylamaz bakışlarımı ona yolladım. "Uzatmada gidelim." dedi ve beni arkasında bırakıp evden çıktı. Sinirle ayağımı yere vurup peşinden çıktım. Ne var yani gidip beş dakkada üstünü giyip gelsen.

Araba garajdan çıktığında ön cama çarpan küçük damlacıklarla yağmurun çiğisellediğini anladım. Uzun mesafe yol katettikten ormanlık bir alana girdik. "Evleri ormada mı?" diye sordum. Eğer öyleyse nasıl kaldıklarını merak ediyordum.
"Hayır. Yazlıkları burda." diye cevapladı.

Yağmur şiddetini artırırken kocaman demir kapıdan geçip bir villanın önünde durduk. Arabadan inip hızla evin kapısına ilerledik. Kapıyı bir kaç kez çaldıktan sonra içeriden ince bir çocuk sesi duyuldu. "Kim o?" diye sordu Selim. "Biziz." dedi Buğrada.
"Siz kimsiz?"
"Benim amcacım. Buğra amcan." Kapıdan kilit sesi geldi ve kapı açıldı. Sarı saçları olan Selim kapıyı açtığında arkasından yine sarı saçları olan kız kardeşi Sevda Buğranın bacaklarına yapışıp "BUĞRA AŞKIMM." diye bağırıp Buğranın bacaklarına yapıştı. Buğra eğilip Sevdayı kucağına aldı. Küçük kız iki eliyle Buğranın yüzünü tutup yanaklarını sulu sulu öptü. Çok tatlıydı Sevda. Uzun dalgalı sarı saçları, ela gözleri vardı. Seliminde aynıydı, saçlarının yanlarını kestirmiş tepedeki saçlarınıda yana atmış. Küçük modellere benziyordu. Buğra Sevdayı yere bırakınca küçük kız Buğranın elini tuttuğu gibi içeri sürüklemeye başladı.

Benim içeriye girmediğimi fark eden Selim eliyle geçmemi istedi. Çok tatlı gözüküyordu. İçeriye girip Buğranın yanına geçtim. "Annen ve baban nerde güzelim?" diye sordu Buğra Sevdaya.
"Annem elbise giyidi diye babam annemi omzuna atıp merdivenleri çıktı, bizde peşinden gidiyorduk. Bir anda babam arkasına dönüp bize 'Eğer kardeş istiyorsanız peşimizden gelmeyin!' dedi ve odalarına gittiler." Gözlerim yerinden adeta fırlayacaktı. Küçücük çocuk neler söylüyordu. Sevda susunca Selim devam etti.
"Babam her akşam annemi dövüyor biliyomusun amca?"
"Dövüyor mu? Nerden anladın dövdüğünü?"
"Annemin boyununda ve bacağında morluklar var. Ve annem her gece çığlık atıyor, odalarına gittiğimizde kapı kitli oluyor ve bize kapıyı açmıyorlar. Ve ba-" küçük çocuk daha cümlesini tamamlamadan Şulenin sesi büyük salonu doldurdu. "HOŞ GELDİNİZ." merdivenlerden inen Şuleye göz ucuyla baktığımda arkasından uzun boylu yapılı bir adamın geldiğini gördüm. İkisininde üstü başı dağılmıştı. Şulenin maşalanmış saçları kabarmış, makyajı dağılmıştı. Arkasındaki eşi Leventinde boynunda ruj izi vardı ve giyindiği beyaz gömlek kırışmıştı. Şule elbiseyi çıkarmış eşortman giyinmişti.
"Pek hoş gelmedik valla." dedi Buğra şakayla karışık. "Aa neden?"diye sordu Şule. "Neden olucak ev sahipleri odalarında işi pişirirken küçücük çocuklar bize kapıyı açıyor."
"Ne iş pişirmesi kardeşim nerden çıkarıyorsun bunları?" dedi Levent.
"Nerden mi çıkarıyorum? Oğlum boynunda kocaman dudak izi var, ve bu küçük sıçanlar anlattı." Levent hızla elini boynuna götürüp izi silmeye çalıştı. Şule yalanda gülmeye başladı. "Hadi sofraya. Yemekler soğumasın."

Sohbet, muhabbet derken yemek bitmiş tatlılara geçmişti. Buğra ve Levent sohbet ederken bizde Şuleyle çocuklarla ilgili konuşuyorduk. Ama Leventin sorusuyla tüm dikkatler soruya gitti. "Ee siz ne zaman bize yeğen yapıyorsunuz?" Buğrayla uzun uzun bakışmamızdan sonra Buğra konuştu. "Levent bizim durumumuzu biliyorsun."
"Evet biliyorum, ama bu bize yeğen yapmanızı engellemiyor."
"Engelliyor." dediğinde Şule "Neden?" diye sordu. Bu soruyu bekliyordum ama Buğranın verdiği cevabı beklemiyordum.
"Çünkü biz boşanacağız."

Aşk tohumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin