James Arthur - Impossıble ile okuyun.
"Hiçkimseye layık olmadığını sana küçükken söylemiştim, oğlum." Ortamdaki sisli hava ne Klaus'u ne Elijah'yı ne de Mikael'ı etkiliyordu. İçlerindeki kapışma ruhu yıllardık derinlerde tutsak ettikleri acıya bir anahtar veriyor ve gün yüzüne çıkarıyordu.
"Seni burada karşılamak pek hoş olmadı, Mikael. Dilersen seni tekrar ailemizin yanına yollayalım." Elijah'ın tehdit edici cümleleri yüz ifadesine bakılırsa bir güçlülük duygusuydu. Kendini babasından nefret etmeye zorlamış biriydi. Buna mecburdu. Babası bunca zaman boyunca kardeşlerini ve Elijah'ı avlamaya çalışırken onun babasını sevmesi olanaksızdı.
"Geri gelmen için bu kadar süre beklemek gurur kırıcı, Mikael. Avlamak için biraz erken." Klaus, etrafa özgüvenli bir hava vermek için konuşmaya başladı. Kafasını hafif yana çevirerek ve kendini sıkarak konuşuyordu. Derin mavi gözleri öldürme duygusuyla Mikael'a baktı.
"Sizin için geldiğimi kim söyledi, oğullarım. Size yaşamanız için bir kaç hafta veriyorum. Savaşmak için hazır değilsin, Klaus." Klaus bu söylemlere yanaklarındaki damarları göstererek sinirlendi. Dudaklarını bir bütün haline getirip Mikael'a baktı.
"Hazır doğdum. Unutma ben senin oğlun değilim." Klaus yavaşça ve bir o kadar dikkatle Mikael'a yaklaşıyordu. Caroline'ı yakalamış olmasını aklının ucundan bile geçirmiyordu daha doğrusu geçiremiyordu. Her bir küçük adımı büyük adımlarını dingilleştiriyordu.
"Benim oğlum tabikide değilsin lakin benim soyadımı taşıyorsun ve bunu lekelemene izin vermem." Mikael, Klaus'u nereden vuracağını gayet iyi biliyordu. Gerçek babasını tanımamış bir çocuk için üvey bir baba zorunlulukla bağlı olduğu bir evebeyindi.
"Klaus!" Çalıların arkasında gelen belli belirsiz sesin Caroline ait olduğunu anlayan Klaus hızla tepki vererek ona doğru koşmaya yeltendi lakin Mikael ondan erken davranarak onu boynundan tutup 5 metre uzağa atarak üstünü düzeltti. "Sen hala o eski küçük piç çocuksun." Klaus şuan babasını sözlerine kulak asmıyor değildi. İtildiği yerden yapraklarla dolu ceketini silkti ve kalktı. Sinirlenmişti. O babasını tanımasa bile bunları hak ettiğini düşünmüyordu. Hızla yürüyerek Mikael'a koştu. Bu kargaşa sırasında Elijah elinden geldiğince hızlı bir biçimde Caroline'a doğru koştu. Çalıların arkasına doğru yöneldi. O kanlar içindeydi. Sanki onlar buraya gelene kadar Mikael dövmüştü onu, Caroline'ı. Bu olanaksız bir düşünce gibi gözüksede Mikael'ın peşinde olduğu şey aşikar değildi.
"Caroline, sen iyi misin?" Kızın gözleri zar zor açılıyordu. Yorgun, bitkin ve bir o kadar da buradan gitmeye çalışıyor gibiydi. Kafasını olumlu anlamda salladı ve Elijah kızı kucağına alıp oradan uzaklaştı.
Bu sırada Mikael ve Klaus dövüş sanatlarını konuşturma niyetindeydi. Mikael, Klaus'a bir yumruk daha attı, ağzında çıkan bir bardak dolusu kan ağacın gövdesine yapıştı.
"Benim olandan ne istiyorsun Mikael?" Olabildiğince yüksek sesle konuşup sinirlerini dışa vuruyordu. Caroline'a, sevdiği kadına, dokunamazdı. Ailesini parçalamaya çalışması artık Klaus'a tak etmişti.
"Sen duygusal bir aptalsın." Klaus buna sinirlendi ve babasını büyük bir kuvvetle itti. Mikael buna gülmekle yetinirken Klaus tekrar babasına doğru koştu. Bu sırada Mikael ayağa kalkıp oradan uzaklaştı. Etrafına bakınan Klaus tekrar bağırdı. "Eğer bir daha aileme dokunursan senin ecelin olurum Mikael." Derin nefeslerini alarak şehire, evine, doğru koştu.
Caroline
Derin baş ağrılarıma eşlik eden bir gürültüyle kafamı kaldırdım. Karşımda Rebekah'yı görmeyi beklemiyordum. Bir anda kafama hücum eden ağrıyla elimi başıma götürdü.
"Mikael seni fazla hırpalamış olmalı." Sinirliyken alay ediyormuş gibi güldü ve başucumdaki dolaba doğru ilerledi. Bu sırada olduğum yerden doğrularak ona bakmaya devam ettim.
Mikael! Onunla ormanda karşılaşmıştım, ondan kaçmıştım ve sonra, Tanrım olamaz. Gözlerim aklıma gelen düşünceyle hızla büyüdü. Ayağa kalktım ve koşarak kapıya doğru ilerledim. Rebekah kolumu tutarak beni durdurdu. "Dinlenmen gerek sürtük." Onu ittim ve kapıyı açıp aşağı kata indim.
Bu olamazdı öyle değil mi? O gidemezdi. Onun olduğunu bilmiyordum bile. Bu nasıl olabilirdi. Duygularım karmakarışık olmuş bir halde evin ortasında diz çöktüm. Ellerimi karnıma götürdüm.
"Caroline." Klaus gözleri dolu bir şekilde kafasını hafifçe yana eğmiş karşımda duruyordu. Beni görünce bakışları umut kırıcıydı. İncinmişti. Yanıma gelip diz çöktü ve bana sarıldı. Boynuna sarıldım ve ağlamaya başladım. "Klaus, özür dilerim" Hıçkırıklarım arasından konuşmak zordu. "Şştt, sorun yok, sorun yok." Kafamı omzuna gömdüm. "O öldü Klaus." Söylediklerimi anlayamamış bir biçimde kafamı kaldırıp yüzümü inceledi. "Neyden bahsediyorsun?" Benim olana dokunan onun babasıydı. Peşimi bırakmayan sırlar, ortaya çıkarken kalbimde bir sökük bırakıyordu.
"Bebeğimiz öldü." Titrek ve yavaşça söylediklerimi ben sindirememişken karşımdaki kişinin sindirmesi imkansızdı. Bu çok saçmaydı ama sonradan öğrendiğim gerçekle bunun olması mümkündü. Ben bir melezdim ama bu yönümü asla ortaya çıkarmamıştım. Ben hamile olamazdım.
"Bebek?" Klaus dehşete düşmüştü. Derin nefeslerimin eşliğinde karnımı tutarak ağlamaya devam ettim. Mazide kalan karabulutlar bizi bulmuştu, şuan onların üzerinde yürüyorduk.
"Bizim bebeğimiz." Bir yandan ağlarken bir yandan da başımı yukarı aşağı salladım. Klaus bu sefer beni kollarına daha çok sardı. Ağlamam daha da şiddetlenirken Rebekah odadan çıktı. Islak gözlerimi hafifçe yukarı kaldırıp ona baktım. Yüzünde bir parça hüzün vardı. Bizi dinlemişti.
"Onu öldürmeliydim. Etlerini parçalayacağım." Yüzümü elleri arasına aldı ve ayağa kalktı. "Elijah." Sesi evde yankılandı. Ben ise oturduğum yere iyice sinmiştim. Benim bebeğimi elimden almışlardı.
Bir kaç dakika sonra üst katta beliren Elijah, Klaus'un yüzüne bakınca bir şeylerin ters gittiğini anladı. Merdivenlerden bu sefer daha hızlı bir şekilde inerken Rebekah bir anda arkamda belirdi.
"Sorun nedir?" Bana baktı. Yüzü şaşkındı.
"Benim bebeğimi öldürdü, Elijah." Klaus'u ilk defa böyle görüyordum. Sinir değildi. Bu kesinlikle acıydı. Rebekah beni oturduğum yerden kaldırdı ve yukarı doğru götürmek için hamle yaptı lakin bunu kabul etmedim. "Onu ben kendi ellerimle öldüreceğim. Boğazını deşeceğim. Hayatı için bana yalvarmasını sağlayacağım. İşte o an, her şey bitecek." Kimse bunları söylememi beklemezken ben kendimden emin bir edayla dışarı doğru ilerlemek için Klaus'u geçtim. Kolumdan tuttu.
"Sana zarar vermesine izin vermeyeceğim."
"Bu nasıl olabilir?" Elijah olayı bir türlü kavrayamamış bir bakış attı. Ben melezdim ama birini öldürmemiştim ve ben hamile kalamazdım çünkü ben hamileydim. Olan olmuştu. Daha varlığından haberdar olmadığım bir canı içimden söküp almıştı.
"Burdan çıktıktan sonra sınıra gittim. Evime geri dönecektim. Mikael beni buldu ve boynumu kırdı. Uyandığımda yuvarlak bir ateşin içindeydim. Dört cadı büyü yaptılar. Bebeğimi benden aldılar. Onları teker teker öldüreceğim." Elijah'a durumu açıkladıktan sonra Klaus'a döndüm.
"Onu bugün öldüreceğim."
"Bebeğimin intikamını alacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Give Me Love (Klaroline)
FanfictionBizler ne değersiz insanlardık bir kaç yıl önce. Hayatın tadına varamadan ölecekmişiz lakin bu benim için değişti. Bir vampir oldum ve hayatı doruklarıma kadar hissederek yaşıyor, yaşıyordum. O zamana kadar. Mazide kalan kara bulutlar geri gelmişti...