Altıncı Bölüm

249 22 16
                                    


Altımda gördüğüm intikam dolu sırıtışla diğer bir ağaca hızla zıpladım. Arkamdan gelmiyordu ta ki ben yere ayak basana dek.

Ağaçlarda pek iyi değildim. Kaçışın pek makbulü olan yere, toprağa, zıpladım ve olan bütün gücümle koşmaya başladım. Arkamdan hızla geliyordu. Ondan güçlü değildim lakin ondan hızlıydım ve bu hızı beni öldürecek birine karşı dikkatli kullanmalıydım. Ormanın en içlerine doğru ilerlerken bundan nasıl kurtulacağımı düşünmeye başladım.

"Hissediyor musun Caroline?" Onun sesi kulaklarımı işgal ederken durmadan devam ettim.

"Kalbin yerinden yırtılacak gibi atıyor." Bir kaç saniye durdum. Bacaklarıma fazla yüklenmekle hata yapmıştım.

"Nefeslerini bir daha hiç hissedemeyecekmişsin gibi içine çek. Çünkü bunu tekrar hissedeceğini sanmıyorum küçüğüm." Bir zaman kaybı yaşadığımı düşünüp koşmaya başlayacağım sırada niyetimi kursağımda bırakıp tam önümde belirdi.

Bu sefer ölümün bir kaç saniye içinde beni bulacağını biliyordum. Bonnie bunu öğrenen ilk kişi olacaktı, sonunda dayanak noktası oydu ve ölen her  doğaüstü ruh onun bedeninden geçmek zorundaydı, eğer geçmezse, ruhu dünyada kalır ve huzuru bulamazdı. Umarım Bonnie öldüğümü görünce bunu bir an önce yapmam için çabalardı.

"Derin düşüncelerinle arana girmeyi bir görev bilirim." Gözlerimi yerden kaldırıp katilimin gözlerine baktım lakin aklımdan kaçmak için türlü planlar dönüyordu.

"Beni neden istiyorsun?" Bu hem oyalanmak hem de gerçeği öğrenmek için iyi bir soruydu. O anda Elijah'nın verdiği kazık aklıma geldi. Onu evde bırakmamıştı.

"Seni istemiyorum güzelim. Klaus'un varisini istiyorum."

Klaus

"O nerede?" Zincirlere bağlanmış gibi hissettiğim vücudum, bana dar geliyordu. Bonnie'nin yer bulma büyüsü işe yaramıyordu.

"Onu bulmak istediğin kadar bende istiyorum. Sakin ol, Caroline çok geçmeden gelir."
Arkadaşı için mazeretler uydurup, onun kaçmasını sağlıyordu. Oturduğu yerden kaldırmak için kolundan hızla çektim.

"Sana yemin ederim ki eğer onu bulamazsan kafanı koparırım ve tahmin edemeyeceğin şekilde sanat eserleri yaparım." Bu tasvirimden korkmuşa benzemiyordu lakin korkması gerekiyordu. Eğer Mikael yerimize bulmuşsa her şey için çok geçti. Hala anlamadığım nokta neden Caroline'nı istiyordu. Bana yolladığı notta Rebekah'ya karşılık Caroline'nı istiyordu.

"Klaus!"
Sesin geldiği yöne kafamı çevirdiğimde sarı saçlarıyla ve mavi gözleriyle özgürlüğe kavuşmuş Rebekah'yı görmeyi beklemiyordu.

"Sen-" Derin bir nefes alıp gözlerimin iyice açılmasına izin verdim.

"Takas gerçekleşti Klaus. Beni kurtardın." Yüzünde sanki eskiden olduğu gibi bir gülümseme vardi.

"Caroline'nı aldı mı?" Sinirle ona doğru yürüdüm. Bu hareketime akıl sır erdirememiş bir şekilde şaşırdı.

"Onu sen verdin. Öyle değil mi?"  Sorduğu soruyla öfkem hiddetlendi.

"İnan ki sevdiğim bir insanı senin için harcamam." Gözleri bu sefer hüzüne ağlıyordu.

"Senden nefret ediyorum. Keşke, keşke onu bulamasaydı ve beni öldürseydi."

"Rebekah" Elijah merdivenlerden hızla inip ona sarıldı.

"Aile saadetiniz bölmek istemem lakin arkadaşım eğer babanızın eline geçtiyse ruhu birazdan burada olur."

Benim sevdiğim kadını asla alamazdı ellerimden. Bu defa bunu katiyen izin vermezdim. İçimde duygu karmaşasıyla çıktım evden. Bunun olacağını tahmin etmeliydim. Ona söylememeliydim, buna hazır değildi. Ailesinden gelen bu sırrı kaldıramazdı. Her şey şu asil abim Elijah yüzünden olmuştu. Hayatımda ilk kez sevildiğimi Caroline sayesinde hissetmiştim. Onun sevgisi aşkla dolu bir nefretti ve ben bu nefrete aşıktım. Onu her gördüğümde kasılan yüz hatlarını hatırlamak bana daha çok acı veriyordu.

Telefonumu çıkarıp Marcel'i aradım. Bana yardım ederdi. En az dört kez aradıktan sonra bile açmadı. Lanet olsun kendi işimi kendim yapmalıydım.

Caroline
"Vampirlerin sarhoş olduğunu bilmiyordum." Kendinden emin bir duruşla başını hafifçe aşağı eğdi. Kastettiği şeyi anlamakta zorluk çekmedim lakin ben hamile değildim. Vampirler hamile olamazdı.

Elimi kazığı çıkarmak için hızla ceketimin içine götürüp, çıkardım. Ve tahmin bile edemeyeceğim bir hızla ona sapladım. Gözleri sinirle değil, mezaretle gülüyordu. "Bunu bu kadar geç beklemiyordum." Elleri boynuma gitti ve o anda gözlerim alacakaranlıkla dolu bir gecedeymiş gibi kapandı.

Klaus
"Onu tek başına bulacağını zannetmiyorum." Elijah'ın yardım etmesi, tek başıma başaramayacağım şeyler olduğunu tekrar bana hatırlatıyordu lakin onurumu ayaklarımla çiğneyemezdim.

"Ben bir melezim, Elijah. Ve emin ol ki senin o bütün güçlerini katlayarak ben kullanıyorum."
Marcel'in küçük kafesine gelince etrafa göz attım. Burada da yoktu. Bütün şehri taramıştım.

"Klaus, eğer Caroline şehirde değilse sınıra gitmeliyiz. Bütün gün boyunca boş bir şehri aramak gereksiz olurdu."

Tam bir adım daha atacağım sırada söylediklerini idrak etmek için durdum. Haklıydı. Zamanımı harcayarak geçiremezdim. Yüzümü ona döndüm ve kendinden emin bir şekilde yanından hızlı geçtim.

Yaklaşık on beş dakika sonunda sınıra geldik. Burası şehirden daha büyük ve saklanmak için ideal bir yerdi. Tam Caroline'a göre bir yerdi. Ağaçlar uzun ve sıktı. Bu geçiş imkanımızı oldukça kısıtlıyordu.
Bir an önce onu bulma umuduyla ağaçlara daldım ve bağırmaya başladım.

"Caroline!" Var gücümle bağırıp onun kokusunu arıyordum. Bir tek şey duyulmuyordu sadece kurtların dışkısı etrafa yayılmıştı.

Elijah benden daha farklı bir yol izleyerek ağaçlara tırmandı. "Orada ne yapıyorsun? Yoksa sevgili Elijah acıktı mı?" Soğuk ama tehdit edici bir edayla gözlerinin içine baktım.

"Sen onu yerde aramaya devam et. Bizden saklanması için en güzel yöntem ağaçlardır kardeşim." Benden önce hissetiği öngörüler sinirlerimi bıçaklıyordu.

Bir kaç dakika sonra Elijah yere inip yanıma geldi. Elinde bir kaç tel saç vardı. "Bu saçlar Caroline'nın." Elinden hızla çekip kokladım. Kesinlikle Caroline'dı.

Lanet olsun bu ne biçim bir şeydi. İçimdeki kötülükleri körükleyen bir şeyler vardı.

"Geç kaldınız, oğullarım."

"Mikael?"

Give Me Love (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin