Soğuk demirler etrafımı sarmıştı. Buz gibi bir zemin üzerinde yatıyordum. Doğrulurken acı bir inleme çıktı ağzımdan.
Elim refleks olarak patlamış dudağıma gitti. Yüzüm gözüm, her yerim morarmıştı. Ne Jimin vardı yanımda ne de... Sahi Jimin! "Bakar mısınız!" diye bağırdım. "Yanımdaki çocuk nerede?" "Şuan ifade veriyor. Sessizce bekle." "Ne ifadesi?" Her şey yavaş yavaş zihnime oturmaya başlamıştı. Sonra birden dank etti. Ayakkabı!
Flashback"Buyurun." "Afedersiniz, ayakkabı satın almaya gelmedim. Aslında aldığım ayakkabıyı geri vermek istiyorum. Yani, ayakkabıyı ben almadım bile. Kuzenim bana sormadan biriktirdiğimiz parayla almış. Lütfen ayakkabıyı geri alıp paramı verir misiniz?" Satıcının yüz hatları bir anda gerildi. "Öyle bir seçeneğin olduğunu sanmıyorum. İade yok istersen değişim yapabiliriz." "Bakın derdimi anlatamadım galiba. Bir ayakkabı istemiyorum. Bana para lazım. Lütfen bir seferlik kabul edin." "Dinle, tipine bakınca bir seferlik olduğu zaten anlaşılıyor. Senin gibi fakirleri iyi bilirim ben. Giyip arkadaşlarına hava attın işin bitince geri getirdin öyle değil mi? Bende burada çalışanım. O yüzden canımı sıkmadan kaybol!" "Daha etiketi üstünde. Nasıl giymiş olabilirim?" Adamın yüzündeki kararlılık hiç değişmiyordu. Şansımı denemeye devam ediyordum. "Bakın lütfen anlamay-..." "Biraz daha kibar olman gerekmez mi!" Duyduğum sesle arkama döndüm. Bu Jimin'di. "Sende sadece bir tezgahtar parçasıyken nasıl oluyor da onunla böyle konuşursun!" "Jimin sakin ol. Halledebiliriz." Satıcı birden kükredi. "Neyi halledeceğiz? Defolun gidin buradan! Bir daha da buraya gelmeyin!" Ben tam satıcının yakasına yapışacaktım ki büyük bir gürültüyle yere yığıldı. Neye uğradığımı şaşırdım. "Öbür gözüne de yumruk ister misin!" Jimin'i satıcının üstünden güç bela kaldırırken dükkandan içeri iri bir adam girdi.
"Ne oluyor lan! Siz kimsiniz!" Satıcı hemen derdini anlatınca adamın dükkanın sahibi olduğunu anladık.
"Bir sorun yok. Sadece yanlış bir anlaşılma var" dedim. Bu iş büyüyecekti. Adam gelip yakama yapıştı ve sırtımı duvara vurdu. Acı dolu bir inleyiş kaçtı ağzımdan. "Ne yanlış anlaması! Dükkanıma gelip olay çıkartıyor birde personelimi dövüyorsunuz!" Dediğim gibi iş büyüyecekti. Tezgahın arkasından kalın sopalarla hızla yanımıza geldiler. Kaçmayı bırak daha ne olduğunu anlayamadan kendimi yerde buldum. Karnıma inen tekmelerden sonra ağzımdan bir şey aktığını hissettim. Yediğim darbeler yüzünden gözlerimi daha fazla açık tutamadım.
Her şey yavaş yavaş kararıyordu. Tıpkı hayatım gibi...
Flashback sonBir kaç dakika sonra Jimin'i getirdiler. Onun da yüzü bayağı bir dağılmıştı. O nezarethaneye girerken beni ifade almak için götürüyorlardı. Yinede bir kaç saniye göz göze gelebildik. Gözleri 'Endişelenme ben iyiyim' diye bağırıyordu. Yanımdaki polisle karşı karsıya bir masaya oturduk. Temel şeyleri sordu. Ve olayı anlatmamı istedi. Anlattıklarım yeterli gelmişti sanırım çünkü yazmayı bıraktı. Beni Jimin'in yanına götürürken son kez onunla konuştum.
"Lütfen bir arama yapmama izin verin."
Arkadaşlar okuduktan sonra lütfen oylayın. Sadece bir tık. Zor bir şey değil.