Küçük çocuğun ne kadar korkmuş olduğu belliydi. Yüzü renksiz, ifadesiz,bomboş... ama yüreği bu ağır yükün altında dayanamıyordu. Bir el... sadece bir el bekliyordu. Kurtarılmayı... etrafta yüzlerce asker, binlerce insan vardı ama elini uzatacak tek bir kişi bile yoktu. Kalbimin acımaya, yanmaya başladığını hissettim. Yüzlerce askerin uğurladığı şerefli beden vatanın kurtulmasına yardım etmişti belki ama o çocuğun sadece vatanı yıkılmıştı. Yüzü kırışıklıklarla dolu, donuk yüzlü bir adam ona yaklaştı. Üniformasında bir çok madalya vardı ama içinde bir gıdım duygu yoktu.
"Baban vatanı için öldü." dedi "Dik dur ve sakın ağlama!"
Öfkelenmiştim. Onlara doğru hızlıca bir kaç adım attım
"Altı yaşındaki bir çocuğun tek vatanı ailesidir! Bırak acısını yaşasın!"
Yaşlar gözlerimden sel gibi boşalmıştı. Adam ve çocuk olduğum yere yöneldiler. Hazırlanmıştım. O patavatsız adama ağzının payını verecek çocuğu alıp gidecektim. Aramızda bir adımlık mesafe kalmıştı ki durdular. 'Ben güçlüyüm. Karşısında zayıf durmayacağım' Ancak ne adam ne de çocuk bana bakıyordu. Arkamı döndüm. İşte şimdi gücüm bin parçaya ayrıldı. Askerlerin omzunda gelen ikinci tabut, ellerde duran o tanıdık kadın fotoğrafı. Bu annemdi. Bu çocuk bendim. Dizlerimin bağı çözüldü. Yere çöktüm. Art arda akan damlacıklar görüşümü engelliyordu.Sonra bir hıçkırık duyuldu,dev bir fırtına...
Hemen arkamı döndüm. Küçük beden kalabalığı yararak hızla uzaklaşıyordu. Kalabalığın arasında bir çift göz üzerime kilitlenmiş, bana bakıyordu. 'Yine mi yanımdasın?' Gözlerimiz kilitlendiğinde ağzımdan tek bir kelime döküldü. "Jungkook." Daha sonra yere yığıldım.Başımda biri dikiliyordu. Bir süre sonra beni dürttüğünü fark ettim. "Taehyung kalk artık. Ne zamandır uyuyorsun." Sersemlemiştim. Burnuma ilaç ve dezenfektan kokusu geliyordu. Başka sesler de gelmeye başladı. Üzerimdeki ağırlığı atmaya çalışarak yattığım yerden doğruldum. "Ne oldu? Neden buradayız." Jungkook elimi sıkarak sahte bir tebessümle cevap verdi. "En son ne olduğunu hatırlıyor musun?" Biraz düşününce kalbimin hızlandığını ve heyecandan avuç içlerimin terlediğini fark ettim. 'İlacın olmaya devam edeceğim' Sanırım Jungkook'ta fark etti. Ama elimi daha sıkı tutmaya başladı.
"Karşılaşmamızdan mı bahsediyorsun?" dedim düz bir sesle. Yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. "Son dediğim şeyden sonra bir kaç adım atmıştık ki bayıldın. Hemen hastaneye geldik. Sanırım seni fazla heyecanlandırdım." Gülüşü dahada büyürken aksine gözleri dahada küçülmüştü.Yüzümün kızardığını hissediyordum. Bu utanç vericiydi. "Ya! Ne diyorsun sen? Aptalca gülmeyi kessen iyi olur!" "Şey... beni çok korkuttun. Senin için çok endişelendim." dedi hemen yüzünü ciddileştirerek ama gülmemek için kendini tutuyordu. Bunu biliyordum. Bende farklı değildim. En sonunda birbirimize boş boş bakarken kendimizi tutamadık ve küçük çaplı bir kahkaha çıkıverdi ağzımızdan. Orada bulunan diğer hastalar, hemşireler, doktorlar hepsi tuhaf tuhaf bize bakiyordu ama aldırış etmemiştim. Umrumda olan tek kişi oydu çünkü. Beni anlayabilen tek kişi.
Yanımıza hemşire geldi ve bir yakınıma haber vereceğini, telefon numarası istediğini söyledi. Hemşire gittikten sonra Jungkook birdenbire ayaklandı. "Taehyung üzgünüm gitmeliyim. Yapmam gereken bir şey vardı. Tamamen unutmuşum." Bir kaç saniye duraklasamda hemen toparlandım. "Tamam... Sonra görüşürüz. Beni hastaneye getirdiğin için teşekkür ederim."
"Ha bu arada... daha sonra bana anlat. Hoşçakal!"dedi. Tam kapıdan çıkarken ona seslendim. "Bekle! Neyi anlatıyım?"
"Rüyanı... ve aileni."
Cevap bile veremedim. Soru bile soramadım. Nasıl bilebilirdi ki?Acaba sayıklamışmıydım? Beni hep şaşırtıyordu. Konuşmak istediğim çok şey vardı. Bilmek istediğim... Oysa birşey demeden kapıdan çıktı gitti. Yarım saat kadar sonra amcam geldi. Birlikte hastaneden çıkarken bir yandan da sorular soruyordu. "Hemşire seni bir gencin getirdiğini söyledi." "Evet. Bende uyanınca öğrendim." dedim. "Keşke denk gelebilseydik. Teşekkür edemedik bile." "Sanırım bunu sorun etmedi." Konuyu kapatmayı başarmıştım. "Kendini iyi hissediyor musun? Birdenbire ne oldu?" "Bilmiyorum, sadece yürüyordum. Gözümü açtığımda hastanedeydim." Amcam iç çekti. Morâlmen çökük olduğunu zaten biliyordum. "Ya önemli bir şeyse." Mırıldandı. Büyütülecek bir şey değildi. Neden hemen evham yapıyor anlamıyordum. "Önemli değil. Yemek yememiştim. Açlıktan olmalı. Eğer bir daha olursa tedbir alacağım. Endişelenme." Ortamı yatıştırmış, konuyu kapatmıştım. Ama içimde bir burukluk vardı. Hemen yanıbaşım boş kalmıştı. Kalbini kırmıştım kardeşimin. Yoktu. Jimin... beni bırakmıştı. Onu aramalarına rağmen gelmedi. Amcamı gönderdi. Pişmandım. Yaptığım her şey için, söylediklerim için, hayatta kaldığım için...Bu sefer çuvalladım.